SON DAKİKA
Son Yazıları

Deprem ekonomi için "yüksek risk"

01 Kas 2020

Ekonomisinin büyük bölümü deprem kuşağında olan Türkiye, yaklaşık her yıl doğal afetlerin sebep olduğu can ve mal kayıplarıyla karşı karşıya kalıyor. Risk kültürünün tam olarak yerleşmediği ülkede afetler gelmeden önce yeterli tedbirlerin alınamaması büyüyen ekonomide kayıpları da artırıyor.

Türkiye, yine İzmir Seferihisar merkezli 6,6 büyüklüğünde bir deprem yaşadı. Her yıl mutlaka 5 veya 5’in üzerinde depremlerin olduğu Türkiye, can ve mal kaybını önlemek, ekonomisini deprem tehdidinden kurtarmak ve oluşan afetleri önlemek için yeni bir yol haritasına ihtiyaç duyduğu gözleniyor.

Topraklarının yüzde 70’inin deprem kuşağında olduğu Türkiye, alt yapı hizmetleriyle birlikte meskenlerden başlayarak  geniş kapsamlı bir kentsel dönüşümü başlattı. Ancak hükümet liderliğinde yürütülen çalışmaların kısa zamanda bitirilmesi için özel sektörün de içine girdiği toplu bir dayanışma gerekiyor.

17 Ağustos 1999 depreminde 30 binden fazla işletmenin zarar gördüğü, bugünkü değerle 200 milyar lira seviyesinde bir kaybın oluştuğu düşünüldüğünde, son 18 yılda 1 trilyon dolarlık bir ekonomik büyüklüğe ulaşan Türkiye ekonomisinin, Marmara depremi gibi bir afetle karşılaşması durumunda can kaybının yanında ekonomik zararın daha fazla olacağı belirtiliyor.

Uzmanlar, deprem ve benzeri doğal afetlerin oluşturacağı risklere karşı ilgili paydaşlarla işbirliği, etkin bir planlama ve gerçekleştirilecek güçlü tedbirler ile kontrolü yüksek uygulamalı bölgesel /sektörel yapılanmaların ekonomik kayıpları minimize edeceğini ve zararları gidermenin kolaylaşacağını bildiriyor.

Artık kritik önem taşıyor

Uzmanlar, ekonominin belkemiği KOBİ’lerin en çok etkilendiği fiziksel tesis, ekipman, iş gücü, tedarik zinciri ve altyapı hizmetleri alanlarında potansiyel afetlere hazırlıklı olmasının riskleri önleme ve hızlı toparlanmada kritik önem taşıdığını belirtiyor.

1999 depreminde sanayinin kümelendiği Bursa – Sakarya – İstanbul üçgeninde yüzlerce fabrikanın yıkıldığını ve birçoğunun işlevini kaybettiğini, hatta Tüpraş’ta çıkan yangının günlerce devam ettiğini hatırlatan uzmanlar, topraklarının yüzde 70’i deprem kuşağında olan Türkiye’de kentsel dönüşümün sadece konut değil, işletmeleri de içine alan kapsamı büyük bir kentsel dönüşümün devlet/özel sektör işbirliği ile hayata geçirilmesinin gerekli olduğunu söylüyor.

Depremle ilgili birçok sivil toplum kuruluşunun bazen tek başına ve bazen de ortaklaşa yazdıkları raporlar da dikkat çekiyor. Dikkat çeken Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) iş birliğiyle kurulan Connected Business initiative (CBi) Türkiye Platformu’nun son olarak hazırladığı “KOBİ’lerde Dayanıklılık: Yeni Riskler, Yeni Öncelikler” raporunda da deprem tehdidi ile ilgili önemli noktalara temas ediliyor.

Riskler giderek artıyor

CBi raporunda, Türkiye’de doğal afet ve kriz durumlarında devletin imdada yetişeceği beklentisinin riskleri azaltma ve kendi acil durum yönetim ve toparlanma kapasitesini oluşturmada yanıltıcı bir güvence oluşturduğu savunuluyor ve “Küresel trendleri yakalamak için ‘paylaşılan sorumluluk’ ilkesinin ülkemizde de uygulanması ve şirket yöneticilerinin kendi risklerini sahiplenmesi ve üzerine çalışması daha sağlıklı olacak” deniliyor.

Aynı raporda Türkiye ekonomisinin büyüdükçe depremin ekonomi üzerinde oluşturduğu risklerin de büyüdüğüne işaret edilen raporda, “Firmalarda iş sürekliliğinin sağlanması ve ekonomik kayıpların azaltılması yönünde halen yapılması gereken çok şey var. Çünkü son 20 yılda, olası bir depremin ekonomi üzerinde oluşturacağı risk, Türkiye ekonomisinin büyümesine paralel bir şekilde arttı” ifadelerine yer veriliyor.

Deprem ve benzeri doğal afetlere karşı ekonominin hızlı toparlanmasının KOBİ’lerin dayanıklılık gücüne bağlı olduğuna vurgu yapılan raporda, “Deprem riskinin ekonomik boyutu özellikle son 20 yılda yaşanan hızlı kentleşme göz önüne alındığında artıyor. Çünkü ekonomimiz yalnızca büyümedi, aynı zamanda kentleşti. 1999 Marmara Depremi’nde Kocaeli’nde olan işletme yoğunluğu, bugün deprem bölgesinde bulunan birçok kentimizde var. Nüfusumuzun yüzde 80’i ve Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 83’ü, 30 büyükşehirde toplanmış durumda. Dolayısıyla KOBİ’lerin dayanıklılığının artırılması, olası bir afet veya kriz durumunda yaşanabilecek risklerin azaltılması ve ekonominin hızlı toparlanması, her zamankinden daha büyük önem taşıyor” görüşlerine yer veriliyor.

Risklere dayanıklı olmalıyız

Her alanda olduğu gibi Türkiye ekonomisinin risklere karşı dayanıklı olması gerektiği belirtilen aynı raporda, dayanıklılığın sürdürülebilirlik ve rekabetin temel özelliği olduğu kaydediliyor.

Türkiye’nin son yıllarda dinamik bir ekonomiye kavuştuğunu ancak hızla değişen bir risk profilinin de ortaya çıktığına değinilen raporda, “Deprem ve yangının en önemli riskler olduğunu düşünürken, küresel iklim değişikliğine bağlı afetler ve risk profillerindeki değişimin yanı sıra Suriye Krizi gibi bölgesel olayların da Türkiye’ye etkileri artıyor. Hızla değişen bir dünyanın Türkiye ekonomisine etkisi kaçınılmaz. Özel sektörün ve onunla birlikte büyüyen kentlerin, yeni yönetim anlayışları, ortaklıklar ve uygulama çözümleri geliştirmeleri gerekiyor” ifadeleri kullanılıyor.

Türkiye’nin başta deprem ve doğal afetlerle birlikte mevcut riskleri konusunda bir yol haritasına ihtiyacı olduğu belirtilen raporda, “Burada sunulan yol haritası tüm paydaşları bir araya getirmeyi gerektiriyor. Mevcut öneriler Türkiye’nin rekabet gücüne, ülke ekonomisine, sanayi ve bölgesel kalkınmaya katkı sunacaktır” deniyor.

Deprem mevzuatı sertleşmeli

6,6 büyüklüğünde deprem yaşayan İzmir Karşıyaka’da olduğu gibi birçok alanın deprem kriterlerine göre yapılaşmaya uygun olmadığını, mevzuata uymadığı belirlenen yerlerin tahliyesinin dahi uzun yıllar aldığını ifade eden uzmanlar da, depremle ilgili uygulamaların artık net ve siyasi yaklaşımlardan uzak bir şekilde hayata geçirilmesi gerektiğini dile getiriyor.

Marmara ve Ege bölgelerinin 1999 yılındaki ekonomik verilerinin oransal olarak bugün de aynı olduğunu İstanbul, İzmir, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Düzce, Kocaeli, Tekirdağ ve Yalova’nın toplam ihracattaki payının yine yüzde 70’lerin üzerinde bulunduğunu belirten uzmanlar, “Marmara’yı bölge olarak ele alırsak, sanayi çalışanlarının  yüzde 52’si burada bulunmaktadır. Sanayi cirosunun  yüzde 55’e yakını bu bölgede oluşuyor. Alt sektörlere inildiğinde (giyim, otomotiv vb.) ilgili oranlar  yüzde 70’leri rahatlıkla aşıyor. Memlekette verilen kredilerin yaklaşık yarısı ve toplanan verginin yüzde 60’a yakını yine bölgeden alınıyor. Tedarik ve diğer zincirler de dahil edildiğinde Marmara ve Ege bölgelerinin yüksek derecedeki büyüklüğü ortaya çıkıyor” hatırlatmasını yapıyorlar.

Yıkıcı bir deprem muhtemel

Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği (İZODER) de, İzmir’de meydana gelen ve geniş bir bölgeyi etkileyen deprem ile ilgili açıklama yaptı. İZODER Yönetim Kurulu Başkanı Levent Gökçe, “Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyoruz. Bölgedeki tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun. İzmir depremi, ülkemizin herhangi bir bölgesinde orta büyüklükte veya yıkıcı nitelikte bir depremin meydana gelme olasılığı çok yüksek olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. Yapmamız gereken Türkiye’nin deprem kuşağında olduğu bilinciyle hareket etmek ve gerekli önlemleri almaktır” diyor.

Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu da, “Deprem kuşağında yer alan ülkemizde meydana gelen depremler nedeniyle büyük acılar yaşadık. Bu son deprem, güvenli binalara sahip olmamızın hayati önem taşıdığını hepimize bir kez daha hatırlattı” ifadelerini kullanıyor.

Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Başkanı Mehmet Kalyoncu da, “İzmir depremi, ülkemizin deprem kuşağında olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu unutmamalı, geçmişte olduğu gibi büyük yıkımlar, tarifsiz acılar yaşamamak için toplum olarak depreme karşı alınabilecek tüm önlemleri hızlıca almalıyız” önerisini getiriyor.

Her kesim sürece dahil edilmeli

Maliyet, aşırı kazanç talebi ve yasalardaki yetersizliklerin kentsel dönüşümü engellediğini belirten AGRA Dönüşüm Yönetim Kurulu Başkanı mimar Nihat Şen, kentsel dönüşümü hızlandırmak için devlet, belediye, özel sektör ve mülk sahiplerinin içinde yer aldığı yeni bir kurguya ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Kentsel dönüşümde kat karşılığı müteahhitlik anlayışıyla çözümün mümkün olmadığını ve devletin tek başına sorunun altından kalkamayacağını belirten mimar Nihat Şen, dönüşüm kriterlerine uygun projelerin üretilmesi, mali yükün paylaşılması, sistemin sağlıklı ve hızlı işlemesi için tüm maliyetleri karşılayacak ve vatandaşın mülkiyet hakkına saygı duyan teşvik destekli yeni finans ve iş modelinin gerekliliğine vurgu yapıyor.

Kentsel dönüşüm için öze dönük zihniyet dönüşümünü de gerçekleştirmek gerektiğine dikkat çeken Şen, “Kentsel dönüşüm milli seferberlik anlayışıyla siyasi malzeme haline getirilmeden toplumun her kesimiyle iletişim kurularak ve sürece dahil edilerek yürütülmeli” diyor.

Yasa rantsal dönüşüm değil

Çok iyi niyetle hazırlanan ve toplumun her kesimini ilgilendiren 6306 Sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası’nın  maalesef çok iyi anlatılamadan, hızlı bir şekilde aslına uygun olmayan modellemelerle uygulanmaya başlandığını belirten mimar Nihat Şen, “Yasa rantsal dönüşüm olarak algılandı.  Türkiye’de 6,5 milyon konutun acilen yenilenmesi veya güçlendirilmesi gerekiyor. Beklenen tehlike karşısında bu kadar riskli binayı bakanlık veya yetkili idare aracılığı ile yenilemek veya güçlendirme yapmak mümkün değil. Sürecin hızlanması için mutlaka vatandaşların da sürece dahil olması ve bilgilenmeleri gerekmektedir. Bu noktada üzülerek ifade etmek isterim ki vatandaşlarımız gerekli bilgiye sahip değiller. Bu nedenle de dönüşüm noktasında çok gerideyiz” bilgisini veriyor.

Türkiye’nin değişik yerlerinde depremler olduğunu, can ve mal kayıplarının yaşandığını belirten mimar Nihat Şen, “ Daha fazla can kaybı olmadan ve üzücü olaylar yaşanmadan Kentsel Dönüşüme hız vermek zorundayız. Türkiye nüfusunun 1/5 ini barındıran İstanbul çok ciddi tehlike altındadır. Bizler çok çabuk unutan bir toplumuz. Unutmaya sebebiyet vermeyecek çalışmalar yapmak durumundayız. Geçirdiğimiz bunca acı tecrübeden ders çıkarmadık maalesef. Bunun Depremi ivedilikle eğitim müfredatımıza mutlaka ders olarak eklenmeli” şeklinde konuşuyor.

Kentsel dönüşümü siyasi bir polemik haline getirmeden iktidarı ve muhalefeti ile, sivil toplum örgütleriyle, meslek odalarıyla, muhtarlarla ve vatandaşlarla beraber Milli Seferberlik ruhu ile gerçekleştirmek gerektiğini belirten mimar Nihat Şen, “Kentsel dönüşüme yeniden yeni iş ve finansman modellemesi ve bakış açısı ile acilen başlamalıyız. Türkiye ekonomisinin, istihdamın, turizmin, tarihi değerlerin, finansın, destinasyonun merkezi olan İstanbul ve Marmara Bölgesi, olası bir depremle ciddi hasar görür ve Türkiye ekonomisini de ciddi etkiler. Bu nedenle bugüne kadar olandan daha fazla ve hızlı İstanbul’a öncelik vermek mecburiyetindeyiz” diyor.

İZODER: Deprem bilinci şart

Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği (İZODER) Yönetim Kurulu Başkanı Levent Gökçe, “İzmir depremi, ülkemizin herhangi bir bölgesinde orta büyüklükte veya yıkıcı nitelikte bir depremin meydana gelme olasılığı çok yüksek olduğunu göstermiştir. Yapmamız gereken Türkiye’nin deprem kuşağında olduğu bilinciyle hareket etmek ve gerekli önlemleri almaktır” diyor.

İMSAD: Güvenli bina hayati

İzmir depreminin tüm ülke tarafından önemsenip bir an önce tedbirlerin alınmasına işaret ettiğini belirten Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, “Deprem kuşağında yer alan ülkemizde meydana gelen depremler nedeniyle büyük acılar yaşadık. Bu son deprem, güvenli binalara sahip olmamızın hayati önem taşıdığını hepimize bir kez daha hatırlattı” şeklinde konuşuyor.

GYODER: Önlemler hızlıca alınmalı

Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Başkanı Mehmet Kalyoncu, “İzmir depremi, ülkemizin deprem kuşağında olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu unutmamalı, geçmişte olduğu gibi büyük yıkımlar, tarifsiz acılar yaşamamak için toplum olarak depreme karşı alınabilecek tüm önlemleri hızlıca almalıyız” önerisini getiriyor.

ŞEN: Yeni bir kurguya ihtiyaç var

Maliyet, aşırı kazanç talebi ve yasalardaki yetersizliklerin kentsel dönüşümü engellediğini belirten AGRA Dönüşüm Yönetim Kurulu Başkanı mimar Nihat Şen kentsel dönüşümü hızlandırmak için devlet, belediye, özel sektör ve mülk sahiplerinin içinde yer aldığı yeni bir kurguya ihtiyaç olduğunu söylüyor. Şen, “Milli seferberlik anlayışıyla her kesim kentsel dönüşüm sürecine dahil edilmeli” diyor.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları