Yeni sürecin seyri…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 1 Ekim'de TBMM'nin yaptığı konuşma ve bu konuşmanın ardından MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin DEM Partililerle tokalaşmasıyla başlayıp, yine Bahçeli'nin 22 Ekim'de yaptığı "Öcalan" çağrısıyla gündeme oturan adı konulmamış bir süreç baş döndürücü bir hızla ilerliyor.
DEM Parti heyetinin İmralı’da Öcalan ile görüşmesi sonrasında yapılan açıklamalar, sızan bilgiler ve yaşanan gelişmelerle birlikte sürecin sacayakları da önemli ölçüde belirginleşti.
Önümüzdeki Şubat veya en geç Mart ayında Öcalan’ın PKK’ya silah bırakma çağrısı bekleniyor.
PKK’nın farklı dinamiklerinden kimi çatlak seslere rağmen terör örgütünün bu çağrıya uyması güçlü olasılık.
Aksi durumun kendileri açısından çok daha kötü olacağının farkındalar.
Çözüm sürecinde de benzer bir süreç yürütülüyordu ancak o dönem başta ABD olmak üzere Fransa ve Almanya gibi bazı batılı ülkelerin ve de İran’ın önemli etkisiyle PKK yan çizip silah bırakmaktan vazgeçmişti.
Bunun PKK’ya çok ağır bedelleri oldu ancak karşılığında himayelerinde oldukları söz konusu ülkelerin desteğiyle Suriye’de otonom bir yapı elde ettiler.
Elbette, Türkiye’ye karşı büyük kin besleyen Esad’ın da “ikramı” sayesinde.
Ancak bugün şartlar değişti.
Esad ve BAAS yönetimi artık yok.
Yerine Türkiye ile ortak çalışan yeni bir Suriye yönetimi var.
İsrail ile savaşta ağır darbe alan İran’ın onları destekleyecek mecali yok.
Her ne kadar ABD ve Fransa PKK/PYD/YPG’yi savunup kollamaya devam etse bile onlar da şartların Türkiye lehine değiştiğinin farkında.
Üstelik 10 gün sonra ABD’de görevi devralacak olan Trump’ın bu meselelere ve Türkiye’ye yönelik yaklaşımının da mevcut Biden yönetiminden çok daha farklı olduğu biliniyor.
Burada sorun çıkarma potansiyeli olan en önemli faktör İsrail.
İsrail’in Trump yönetimini Türkiye’ye karşı kışkırtma çabalarının bir sonucu olarak ABD’nin PYD/YPG’ye destek çıkmaya devam etme olasılığı söz konusu ancak Trump cephesinden gelen açıklamalar İsrail’in bu çabalarının bir sonuç vermeyeceği yönünde.
Öyle ya da böyle her iki ülke de sahadaki yeni duruma uygun hareket etmek zorunda kalacaklar.
Dahası ABD ve batılı müttefiklerine, Rusya’ya ve Esad yönetimine rağmen Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı harekatlarıyla birçok bölgeyi PYD/YPG’nin elinden kurtaran Türkiye’nin yeni dönemde yeni Suriye yönetimi ile birlikte aynısının daha fazlasını yapabilme güç ve kararlılığına sahip olduğu da ortada.
PYD/YPG de Türkiye ve yeni Suriye yönetimine karşı direnemeyeceğinin farkında.
Önceki gün Fransız TV5 Monde televizyonuna konuşan PYD’li İlham Ahmed’in, "ABD ve Fransa gerçekten de tüm sınırı güvence altına alabilir” şeklindeki yardım dilenme sözleri bunun açık kanıtı.
Her ne kadar zaman zaman Washington ve Paris’ten, “Kürt dostlarımızı yalnız bırakmayız” şeklinde cılız açıklamalar geliyor ise de Savunma Bakanı Lloyd Austin’in önceki gün Associated Press’e (AP) verdiği röportajda "DSG bizim için iyi bir müttefik oldu. Ancak bir noktada DSG’nin Suriye ordusuyla entegrasyonu sağlanabilir” şeklindeki sözleri ABD’nin de bu gerçeği kabullenme noktasına gelmekte olduğuna işaret ediyor.
Yani 2013-2015’teki çözüm sürecinin sona erdirilmesinin gerekçesi olan PKK’nın Suriye ayağı için zaten adım adım yolun sonuna geliniyor.
PKK’nın yönetici ve militan kadrosunun önemli kısmının barındığı Irak’ta da zaten durum tamamen aleyhlerinde.
2019 yılında başlatılan Pençe Kilit operasyonları neticesinde PKK bölgede kıpırdayamaz hale geldi ve kilit geçtiğimiz aylarda kapatıldı.
Bağdat ve Erbil yönetimleri bu konuda Türkiye ile ortak hareket etmekte.
Öyle ki terör örgütünün bölgedeki en büyük destekçilerinden birisi olan Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin ortaklarından Süleymaniye merkezli KYB de PKK için yolun sonunu görmeye başlayınca geçtiğimiz günlerde örgütün bazı kuruluşlarını kapatma yoluna gitti.
PKK, Türkiye sınırları içerisinde zaten uzun süreden bu yana eylem yapamaz hale getirilmiş durumda.
Hasılıkelam PKK’nın nefes borularının çok büyük kısmı kesilmiş durumda.
Terör örgütünün entübe olması an meselesi.
Türkiye’nin yapmaya çalıştığı 40 yılı aşkın süredir devam eden bu terör faslının bundan sonraki aşamasının kansız şekilde tarihe gömülmesi.
Yürütülmekte olan adı konulmamış süreç bunu amaçlıyor.
Bu sürecin planlanan şekilde tamamlanması halinde Türkiye’nin önünde yepyeni bir süreç görünüyor.
Türkiye, iç barışını pekiştirerek, huzur ve güvenliğini güçlendirerek, tamamen sivil, yeni ve demokratik anayasa ile yepyeni bir döneme kapı aralamakta.
Cumhur İttifakı’nın ve hükümetin devlette vücut bulan yaklaşımının bu olduğu görülüyor.
Muhalefetin de kısır siyasi hesaplar ve tartışmalar yerine sürece bu perspektiften yaklaşarak güçlü bir destek sunması, hem sürecin daha hızlı bir şekilde yol alıp neticelenmesine hem de yeni dönemin daha parlak ve Türkiye’nin daha güçlü olmasına önemli bir etki ve katkı sağlayacaktır.