SON DAKİKA
Son Yazıları

Yeni nesil sağaltım aracı Türk dizileri

21 Nis 2023

Televizyon dizileri toplumu mu yönlendiriyor yoksa dizilerde gördüklerimiz toplumun bir yansıması mı?

Bu sorunun tek cümlelik bir cevabı olsaydı, bakınız Kızılcık Şerbeti dizisi diyebilirdim.

Ülkemizde televizyon, insanı ve insan davranışlarını etkileyen en önemli iletişim araçlarından biri diyebiliriz. Özellikle izlenme oranlarına bakarsak, insan davranışını etkilememesi belki de mümkün değil. Gelin bu oranlara birlikte bakalım…

2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre dünya genelinde Türkiye; günlük televizyon izleme oranlarında 330 dk. ile -yaklaşık 5 saat 30 dakikaya denk geliyor- dünya rekorunu kırmış. Bu rekor ile gurur mu duysak, üzülsek mi bilmiyorum... Neresinden tutarsak sanki elimizde kalıyor. Televizyon dizilerinin süresinin de bu rekorla ilgisi olduğunu düşüyorum. Televizyonda bir dizinin süresi ortalama reklamsız olarak 2,5 saat dersek... Bir kişi basit mantıkla günde bir dizi izlese, biraz haberlere baksa, belki ailesiyle sohbet ederken herhangi bir programı arkada açık bıraksa; sanıyorum bu saati dolduruyor. Ömrümüzden 5 saat bu şekilde uçup gidiyor. 

Belki diyebilirsin, artık dijital platformlar var. Oradaki içerikler çok daha kısa ve reklamsız. Fakat kabul etmek gerekiyor ki, henüz hala hiç dijital platform satın almamış büyük çoğunluk var. Bunun yanı sıra üyelik gerektiren bu platformların günden güne ücretlerinin artması, ekonomik açıdan iyi durumda olan evlerin bile üyeliklerini bırakmasına ya da en iyi ihtimalle birden fazla üyeliği varsa teke düşürmesine sebep oluyor. Bu veriler 2017 yılına aitti. Hayatımıza pandemi girdi, evlere kapandık. Dolayısıyla dizilere filmlere yöneldik. Kısıtlar bitti, evlerden dışarı çıktık. Ama bu defa da ekonomi yakamızı bırakmadı. Eskiden belki haftada 2-3 dışarı çıkarken, şimdi haftada 1 belki iki haftada bir dışarı çıkıyoruz. Doğal olarak sosyalleşmenin yerini ya evler aldı ya da zamanımızın büyük çoğunu televizyona, dizilere filmlere yönlendiriyoruz. Bu kadar zamanımızı geçirdiğimiz bir kutunun, bizi etkilememesi de mümkün değil sanıyorum. İnsan en yakınındaki kişinin hareketlerini bile zaman içinde farkında olmadan kopyalarken, her gün 5 saat zaman geçirdiği televizyondan etkilenmemesi söz konusu değil.

Fakat televizyondaki içerikler bizi mi etkiliyor yoksa biz zaten orada anlatılanlar gibiyiz de bize mi ayna tutuluyor? Bu konu biraz karışık.  

Hatırlarsan eski dizilerin konusu; daha aile kavramı, adalet, bir şekilde doğruyu arama çabası, emek olmadan yemek olmaz, aman tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey şeklindeydi… Aslında bize yaşanan iyi kötü durumları gösterip, adalete teşvik eden konular görüyorduk. Sonra ne olduysa önce töre dizileri hayatımıza girdi. Sonra mafya dizileri furyası başladı. Artık adalet yerine güç savaşlarını izler olduk. 

Oyun kurucu kim? Kimin yanında yer almalısın gibi temalar bilinçaltımıza işlendi. 

Mafya dizilerinden de sıkılınca yerine gençlik dizileri ve entrikalar zinciri dramları benimsedik. Mafya dizilerinde şiddet, suç temaları hayatımıza girmişken; entrikalı dram dizileriyle aldatma, ihanet, cinsellik, onun kocası diğerinin eltisiyle durumlarına tanık olduk. Bu konuları başlarda yadırgasak da bir süre sonra hepimizin normali oldu. 

Aslında dizilerin türü değişirken, hayatımıza giren kavramların değiştiğini de düşünüyorum. Etik, ahlak peşinde olmanın erdem olduğu yıllar geride kalırken ahlaksız olmak, gücü elinde tutmak daha önemli olduğu bir düzene evirildi. Hayatta da farkındaysan aldatmalar eskisi kadar ayıp olmamaya başladı. İş yerinde, evli birinin başka bir iş arkadaşıyla olan flörtü de normal göründü. Her şey dizilerle eş zamanlı olarak normalleşti diyebilirim. 

Geçtiğimiz senin modasını da hatırlatayım. Ünlü Psikiyatr Gülseren Budayıcıoğlu'nun kitaplarından uyarlanan diziler: Kırmızı Oda, Masumlar Apartmanı, Camdaki Kız, İstanbullu Gelin ve dahası... Bu dizilerde de bir kesim için zaten bu durumlar yaşanıyor ve gerçek hayata ayna tutuyor dendi, diğer kesim de ne hayatlar var ama benim durumum şükürler olsun iyi diye yorumladı. Aslında son furyayla birlikte de kişisel yaşamımızda bir sağaltım süreci başladı. 

Peki… Son günlerin en çok konuşulan dizisi Kızılcık Şerbeti ve aldığı yayın yasağıyla ilgili ne düşünmeliyiz? Sebebini bilmeyenler için hatırlatayım. 'Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez." İlkesinin ihlali nedeniyle idari tedbir uygulaması sonucu yayını durduruldu.

Toplumumuzun şu an yaşadığı durumu aynalıyor ise, o zaman sanırım ortada buna bir teşvik yok diyebilir miyiz? Veya ortada bir teşvik varsa da o kadar mafya dizileri yıllarca şiddeti gözümüze sokarken bu karar neredeydi… 

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları