21.yüzyılın başından itibaren Türkiye'nin dış ticaret politikalarında dikkat çeken dönüşümlerden biri, deniz aşırı ülkelerle geliştirilen mühendislik ve altyapı iş birlikleridir.
Küresel enerji güvenliği, yalnızca kaynakların çıkarılmasıyla değil, bu kaynakların güvenli, kesintisiz ve uygun maliyetle taşınmasıyla da doğrudan ilgilidir.
Türkiye'nin haritadaki sınırları sabit; ancak ticaret, diplomasi ve üretim kapasitesi artık kıtaları aşan bir vizyonla ilerliyor.
Bugün Türkiye'ye yalnızca haritadaki sınırlarla değil; doğalgaz boru hatlarının, enerji koridorlarının ve jeopolitik bağlantıların çizdiği stratejik bir haritayla bakmak gerekiyor.
Türkiye, enerjide dışa bağımlılığını azaltmak ve arz güvenliğini artırmak için yıllardır çeşitli alanlarda stratejik adımlar atıyor. Ancak bu adımlar içinde biri var ki, sadece bugünü değil, geleceği de şekillendiriyor: Akkuyu Nükleer Güç Santrali.
Bir zamanlar dünya ekonomisinin yönü, petrolün çıktığı coğrafyalara göre belirlenirdi.
Küresel ekonomi son on yıldır bir dönüm noktasında. 20. yüzyılın sonunda Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle tek kutuplu bir dünya düzeni oluşmuştu. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), hem askeri hem ekonomik olarak tartışmasız bir süper güç haline gelmişti. Ancak 21. yüzyıla geldiğimizde Çin, yalnızca nüfus gücüyle değil, ticaret hacmi, sanayi kapasitesi, teknoloji yatırımları ve küresel finans ağıyla ABD'nin en büyük rakibi olarak yükseldi.
Bir sabah uyanıyorsunuz; gökyüzüne baktığınızda ne bacalardan yükselen kara dumanlar var, ne de göğe uzanan soğutma kuleleri… Ufuk çizgisinde rüzgar türbinleri dönüyor, güneş panelleri ışıldıyor. Sokaklarda oynayan çocuklar ciğerlerine kömür kokusunu değil, temiz havayı soluyor. Bu gelecek mümkün. Çünkü temiz bir yarın, bugünden başlar.