Kuzey Irak seçimleri, bölge üzerindeki oyunlar ve Türkiye'nin planı
Kuzey Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde halk, altı yıl aradan sonra 6. dönem milletvekili seçimleri için sandık başına gitti.
Federal bölgeyi oluşturan Erbil, Süleymaniye ve Duhok ile Halepçe kentlerinde yapılan seçimlerde parti ve adaylar 5’i etnik ve dini azınlıklara ayrılan kota olmak üzere 100 sandalye için yarıştı.
Geçtiğimiz Pazar günü yapılan ve 2 milyon 899 bin 578 seçmenin oy kullanma hakkının bulunduğu seçimlerde 2 milyon 87 bin 972 kişi oy kullanırken, katılım oranı beklentilerin çok üzerinde yüzde 72 olarak gerçekleşti.
2018’de yapılan seçimlerde katılım oranı yüzde 30’lar düzeyinde kalmıştı.
Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu’nun resmi olmayan sonuçlarına göre sonuçlara göre Barzanilerin KDP’si yüzde 44 oy oranıyla 39 sandalye kazanırken, Talabanilerin KYB’si yüzde 22 oy oranıyla 23 sandalye elde etti.
KYB’den ayrılan bir grup tarafından kurulan ve ilk kez seçime katılan Yeni Nesil hareketi yüzde 16 oy ile 15 parlamenter çıkarırken Kürdistan İslami Birlik Partisi (Yekgirtu) yüzde 6 ile 7 vekil alabildi.
Komisyondan yapılan açıklamaya göre, Kürdistan Adalet Toplumu Partisi (Komel) 3, Helwest Hareketi 4, Halk Cephesi 2 ve Goran 1 ve Kürdistan İttifakı 1 sandalye aldı.
Bu sonuçlarla halen IKBY’deki hükümetin büyük ortağı olan ve 45 parlamenteri bulunan KDP 6 vekil kaybederken 21 parlamenteri bulunan KYB ise sandalye sayısını 2 arttırmış oldu.
Bu sonuçlara göre hiçbir parti, hükümet kurulması için gerekli olan 50+1 sayısına ulaşmadığı için yeniden bir koalisyon kurulması söz konusu olacak.
Koalisyon için çok farklı seçenekler söz konusu.
En muhtemel olanı yeniden KDP ve KYB’nin ortaklığında belki başka partilerinde katılımıyla geniş tabanlı bir hükümet kurulması.
Ancak IKBY’deki iç çekişmeler ve daha da önemlisi bölge üzerinde etkili güçlerin bölgeye dair planları nedeniyle bunun o kadar kolay olmayacağı görülüyor.
Bu nedenle hükümet kurma girişimlerinin altı ay hatta daha uzun bir süreyi bulabilir.
Daha da ötesi hükümet kurulamayıp bölge ciddi bir kaos sürecine sürüklenebilir.
Bunun birçok nedeni var ki bunlar önemli ölçüde yazımızın da ana konusunu oluşturan bölge ve özellikle de Türkiye’ye dair kirli hesap ve planlarla ilgili.
Zaten bu seçimleri Türkiye için önemli kılan da bu kirli hesap ve planlar.
Kaos planlarını güncelleme hesapları
Bunları açmaya çalışalım.
ABD ve batılı güçlerin uzun süreden bu yana Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’yi birleştirerek PKK/PYD yönetiminde bir terör devleti kurma hesapları zaten biliniyordu.
Ancak özellikle İsrail’in Filistin’e yönelik soykırım girişimi ve ardından saldırılarını Lübnan ve Suriye’ye doğru genişletmesinin ardından bölgeyi yeniden dizayn etmeye yönelik planlar sıcak gündemler haline geldi.
Bu planların en başında da doğrudan Türkiye’yi ilgilendiren sözünü ettiğimiz terör devleti kurma planları var.
İşte bu planın en önemli ayağı IKBY’deki seçimlerden KYB’nin güçlü şekilde çıkarak onun öncülüğünde bir koalisyon hükümeti kurulmasını sağlayacak sonuçlar elde edilmesine hesabına dayanıyordu.
Yani PKK’ya karşı Türkiye ile ortak hareket eden KDP’nin safdışı bırakılması.
Bunun gerçekleşmesi halinde KBY ile PKK/PYD ortaklığında Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’nin birleştirilmesi hesap ediliyordu.
Ancak çıkan sonuçlar bu kesimlerin hesaplarını ve planlarını bu şekilde hayata geçirmesine el vermiyor.
Kuzey Irak’ta hükümet kurulamama ve yeni bir kaos sürecinin başlama ihtimali de bu planın farklı şekillerde hayata geçirilmeye çalışılmak istenmesine dayanıyor.
Bunu izah etmeye çalışalım…
Kuzey Irak Anayasasına göre üç vilayet ortak karar ile federal bölge ilan edebiliyor.
Kürdistan Federal Bölgesi de Erbil, Süleymaniye ve Duhok illerinin ortak katılımıyla bu statüyü aldı ve daha sonra vilayet olan Halepçe de buna dâhil oldu.
Şimdi seçimlerde bu sonuçların alınmasının ardından kimi KYB çevreleri, önce Kürdistan bölgesinden ayrılıp federal statünün düşürülmesini, ardından Süleymaniye, Halepçe ve Kerkük’ün birleşiminden oluşan yeni bir federal bölge oluşturulmasını ve sonrasında PKK/PYD/YPG ile ortak hareket edip kendi bölgeleriyle Kuzey Suriye’nin birleştirilmesinin sağlanmasına dair bir senaryoyu dillendirmeye başladı.
Söz konusu plan, KDP ve onun güçlü olduğu Erbil ve Duhok vilayetleri saf dışı bırakılarak hayata geçirilmesi yönünde güncellenmeye çalışılıyor.
Bu planı mümkün kılan yönler olduğu gibi imkânsızlaştıran yönler var.
KYB, Süleymaniye ve Halepçe’de güçlü.
Bu seçimde de her iki vilayetten birinci parti olarak çıktılar.
Aynı şekilde KYB Kerkük’te de güçlü.
Geçtiğimiz aralık ayında bu yapılan yerel seçimlerde KYB açık ara farkla burada birinci parti çıktı ve uzun süren pazarlıkların ardından Kerkük Valiliği’ne KYB’li bir isim seçildi.
Yani Kerkük’ün başında da KYB’li bir isim var.
Ancak Kerkük Kürdistan Federal Bölgesi’ne bağlı değil.
Irak Anayasasına göre statüsü belirlenmemiş en büyük vilayetlerin başında geliyor.
KYB’nin buradaki gücünü kullanarak Kerkük’ü bir oldu-bittiyle kendine bağlamaya çalışması ve yukarıda sözünü ettiğimiz planı hayata geçirmeye çalışması halinde Türkiye’nin de dâhil olacağı büyük bir yangının fitilini ateşlemiş olur.
KYB buna girişir mi?
Belli olmaz, ki buna dair senaryolar dillendirilmeye başlandı bile.
ABD ve destekçisi Fransa gibi ülkelerle şimdilerde İsrail’in tüm gücüyle Türkiye’yi terörle çevrelemeyi öngördükleri senaryoların hayata geçirilmesi için yüklenmeye başladıkları bir süreçte her türlü olasılık söz konusu olabilir.
Türkiye’nin devlet aklı ve birlik ve beraberlik planı
Türkiye, bu senaryoların ve kirli planların ve de bunların hayata geçirilmesi yönünde söz konusu güçlerin yoğun bir çaba içerisine girmiş olduklarını gördüğü içindir ki bunları boşa çıkartmaya yönelik yeni ve güçlü adımlar atmaya çalışıyor.
Her gün giderek daha açık ve net bir şekilde görülüyor ki MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin -AK Parti ve hükümet ile eşgüdüm halinde- DEM’e uzattığı el tam da bunu boşa çıkarmaya yöneliktir.
Bahçeli’nin dün partisinin grup toplantısında Abdullah Öcalan’ın Meclis’e gelerek DEM Parti grubundan PKK’ya silah bırakma çağrısı yapmasını ve örgütünü lağvettiğini açıklamasını istemesi her bakımdan tarihi bir adımdır.
Bahçeli’nin konuşması hem Türkiye siyasi tarihi hem de ülkenin birlik ve beraberliğinin tesisi açısından her yönüyle tarihi bir konuşmadır.
MHP yetkililerinin tabiriyle 22 Ekim bu açıdan tarihi bir dönüm noktasıdır.
Bahçeli’nin konuşması ve AK Parti yetkilileriyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu adımlara yönelik açık desteği, Türkiye’nin sözünü ettiğimiz tehditlerin ne denli yakın olduğunun idrakinde olduğunu ve buna karşı kendi planlarını yapıp kartlarını en üst seviyeden masaya sürdüğünün göstergesidir.
Bu adımlar ve hamleler, Türkiye’de devlet aklının bölgeyi kan ve gözyaşına boğmak ve her yeri yangın alanına çevirmek isteyen güçlerin küçük beyinlerinden çok daha büyük olduğunu göstermiştir.
Buna el birliğiyle sahip çıkmak bu ülkedeki her bir bireyin vazgeçilmez vatandaşlık sorumluluğudur.