Jeopolitik krizlere karşı Türkiye
Dünya son 5 yıldır bir kriz dalgası içerisinde yüzüyor. Pandemi ile başlayan bu dalga, savaşlar, enerji krizleri, afetler, hegemonya mücadeleleri ile daha derin bir hale dönüştü. Bu durum, enflasyondan enerji ve gıda krizine kadar birçok alanda dünyayı belirsizliğe sürükledi.
Birçok ülke kendi iç ve dış dengelerini koruma çabasına girdi. Doğu, Batı, Kuzey ve Güneyin tam ortasında yer alan ve tüm bu ülkeleri birbirine bağlayan Türkiye’nin, bu dalgalardan etkilenmediği söylenemez. Aksine böyle bir jeopolitiğin tam merkezinde olmanın verdiği muazzam bir baskının içerisinde, denge politikaları kurarak direnmeye çalışıyor.
Türkiye’nin bu dalgaların etkilerine karşı en savunmasız yönü ne yazık ki ekonomik durumu. Hem iç hem de dış faktörlere bağlı olarak uzun süredir bir enflasyon sarmalının içinde debelenen Türkiye, ürünlerde görülen olağanüstü yüksek artışların etkisini yaşıyor. Aslında hammadde ve bazı ürünlerde dünyada sayılı üretim ülkelerinden biri. Türkiye’nin bu sorundan daha az etkilenmesi beklenir. Ancak heterodoks politikalar ile birleşen aracı ve fırsatçı anlayışın doymayan hırsı, özellikle gıda, araç, konut ve barınma gibi birçok alanda suni fiyatlanma oluşmasına ve Türkiye’yi enflasyonda Avrupa birincisi, dünyada sayılı ülkeler arasına yerleşmesine yol açtı.
Bunun yanı sıra döviz kurlarındaki dalgalanmalar, buna karşı uygulanan yüksek faiz politikaları, ülkeyi kısa yorgan ikilemine soktu. Faiz artışı ile döviz ve enflasyon ile mücadele, üretim ekonomisini etkiledi. Faizin tartışılması, üretim ve finans piyasalarında kırılganlıklar oluşturdu. Ayrıca FED’in faiz artırımı, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere sermaye akımını etkileyen bir diğer faktör oldu. Bu da döviz talebini artırarak, kur baskısı oluşturdu. Bu durum, artı bir maliyete bağlı bir enflasyon ortamı oluşmasına neden oldu. Bu sarmal ile mücadele etmek için faiz kartına başvurularak girişilen çabalar, döngüsel krizi girdaba çevirdi. Ancak son dönemde yürütülen ılımlı politikalar sürecin pozitif bir evreye çevrilmesine katkı sağlamaktadır.
Enerji bağımlılığı da bir diğer sorun. Türkiye, enerji bağımlı bir ülkedir. Cari açığın temel yükü, enerji ithalatından kaynaklanmaktadır. Küresel faktörlere bağlı olarak enerji fiyatlarında meydana gelen bir yükseliş, enerji fiyatlarını artırarak cari açık üstünde baskı oluşturmaktadır. Bu da sıkı maliye ve para politikaları uygulayan Türkiye’nin ekonomik istikrarı için oldukça büyük risk barındırmaktadır. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle özellikle Avrupa’da başlayan enerji ve tahıl krizi, Türkiye’yi de etkilemiştir. Mevcut durumda İsrail’in bölgedeki saldırgan ve katliamcı politikaları, dünya ekonomisinin can boğazı olan Hürmüz ve Kızıldeniz geçişlerini etkilemektedir. Bu bölgeden kaynaklanan enerji akışkanlığının düşmesi veya durması, en çok enerji bağımlı Türkiye ve ticari ortağı olduğu AB’yi etkileyecektir. Bu da istenmeyen büyük bir krizi tetikleyecektir.
Türkiye, küresel ve bölgesel zorlukların farkında ve buna yönelik politikalar yürütmek için çaba göstermektedir. Türkiye’nin krizlere yönelik diplomasideki başarısı, Türkiye’yi masada belirleyici kılmaktadır. Özellikle taraf tutmadan saf tutan bir ülke olarak birçok krizde arabulucu rolü üstlenen ülke pozisyonundadır. Dünya enerji ve gıda krizinin başat nedeni Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta yürüttüğü diplomasi, taraflar arasında Türkiye’ye karşı güven oluşturmuştur. Ancak yeri geldiğine bölgenin gerçeklerine karşı da hareket ederek İsrail’in saldırgan politikalarına karşı sert tavır sergilemiş, tüm ticari ve diplomatik ilişkileri keserek birçok ülkeden önce tavır belirlemiştir. Bu da bölge ülkeleri arasında güven aşılayıcı bir durum meydana getirmiştir.
Türkiye, bölgesel ve küresel gerçeklere uygun olarak savunma sanayisinde dünyada emsalsiz bir başarı göstermiştir. Özellikle İHA-SİHA sektöründe dünyada birinci sıraya yükselmesi ve diğer savunma ürünlerinde sayılı ülkelerden biri olması, Türkiye’nin caydırıcılığını artırmıştır. Enerji krizine karşı kendi iç potansiyeline dönerek özellikle Karadeniz, Akdeniz, Güneydoğu gibi bölgelerde kaynak arayışlarını artırarak enerji üretiminde oldukça iyi bir sonuca ulaşmıştır. Bölgedeki enerji nakil hatlarının Türkiye üzerinden geçmesi, sadece üretimde değil, ara geçişte de üstünlük kurmasını da sağlamaktadır. Bu açıdan büyük ve yüksek nüfuslu bir ülke olarak kısa vadede görülmese de uzun vadede üretimde bağımlılığı düşürmede oldukça başarılı sayılan bir politika yürütmektedir. Tüm bu adımlar Türkiye’yi bölgede jeopolitik bir güç, caydırıcı ve eli güçlü bir aktör haline getirmektedir.
Türkiye, bugün zorlu bir süreçten geçiyor. Süreç doğru yönetildiğinde atılan adımların daha etkili sonuçlar doğuracağı muhakkak. Türkiye, artan bölgesel ve küresel krizleri fırsata çevirecek stratejik ve diplomatik kapasiteye sahip. Jeopolitik gücünü ve potansiyel vizyonunu kullanarak kararlı adımlar atması, Türkiye’yi günü kurtaran ülke pozisyonunda geleceği inşa eden ülke haline getirerek daha üst liglere taşıyacaktır.