SON DAKİKA

İsrail saldırıları, ABD Seçimleri ve İran

Faruk Aktaş 30 Eyl 2024

İsrail'in Filistin'den sonra Lübnan'a saldırması ve son olarak Hizbullah lideri Hasan Nasrallah dâhil olmak üzere örgütün yönetim kademesinin büyük kısmını etkisiz hale getirmesi sonrası tüm dünyanın gözü bir kez daha Ortadoğu'ya çevrildi.

İsrail’in ne yapmaya çalıştığı, neyi ne kadar yapabileceği ve bölgenin geleceği yoğun şekilde tartışılıyor. 

Kişisel kanaatim, İsrail’in öncelikli hedefinin Filistin’i insansızlaştırarak işgal ettiği bölgelerde mutlak hâkimiyetini tesis etmek, sonraki aşamada ilk çeperindeki Lübnan ve Suriye’nin sınır bölgelerini de kendini tehdit eden unsurlardan temizlemek ve hatta bu bölgelerin bir kısmını işgal ve ilhak etmek, son aşamada ise en büyük tehdit olarak gördüğü İran’ı da uzun yıllar belini doğrultamayacak ölçüde cezalandırmak.

İsrail 7 Ekim’den bu yana yaptığı işgal ve soykırım saldırıları ile Filistin ile ilgili hedefleri konusunda önemli mesafe kat etti. 

Başta Hamas olmak üzere direniş örgütlerine ağır kayıplar verdirdi. 

Daha önemlisi çoğu çocuk ve kadın on binlerce insanı katledip milyonlarcasına topraklarından göçertti. 

İşgal ettiği bölgelere yüzbinlerce İsrailli yerleştirdi. 

İsrail, ilk ve öncelikli hedefine ulaşmak için bundan sonraki süreçte de Filistin topraklarındaki işgalini kalıcılaştırmak için soykırımvârî saldırılarına devam edeceğini öngörmek gerek.

Aynı şekilde İsrail, önümüzdeki dönem Lübnan ve Suriye’deki saldırılarına da devam edecektir. 

İsrail için bu bölgede Hizbullah’ın etkisizleştirilmesi de yeterli olmayacaktır.

İsrail, Mavi Hat’ta kalan bölgenin önemli su kaynaklarından Litani Nehri’nin kontrolünü ele geçirmek için önümüzdeki günlerde Lübnan’ın güneyine yönelik kısmi bir kara harekâtı gerçekleştirebilir. 

Eş zamanlı olarak veya takip eden günlerde işgal altında tuttuğu Suriye’nin Golan Tepeleri’ndeki gücünü de tahkim etmeye yönelik adımlar atması olasıdır. 

İsrail’in tüm bunları başarması halinde hem Filistin’i ilhak etmiş olacak, hem topraklarını Lübnan ve Suriye’ye doğru genişletmiş olacak hem de hem de bölgeyi kendini tehdit eden unsurlardan arındırmış olacak.

Yukarıda belirttiğimiz üzere bu süreçte ve önümüzdeki dönem açısından İsrail’in en önemli hedeflerinden birisi de İran’dır. 

Kuşkusuz 1948’den bu yana Filistin meselesi üzerinden bölgede yaşanan kıyımların, katliamların ve gerilimlerin ana sorumlusu İsrail ise de, bu mesele konusunda İslam coğrafyasındaki ayrışmaların, gerilimlerin ve dolayısıyla bu meşeye çözüm bulunması konusunda ortak hareket edilememesinin birinci derecede sorumlusu İran’dır. 

İran, bu güne kadar hiçbir zaman Filistin sorununun çözülmesi yönünde herhangi bir çaba göstermediği gibi bölgede nüfuz alanını genişletmek için hep bu sorunun devamından yana bir yaklaşım sergiledi. 

İsrail’i düşman olarak gösterip hiçbir zaman o düşman ile doğrudan karşı karşıya gelmedi. 

İsrail de hep ana düşman olarak İran’ı göstererek hem başta ABD olmak üzere batının sınırsız desteğini arkasına aldı hem de İran ile gerilim yaşayan İslam ülkelerini sessiz kalmaya yöneltti.

En nihayetinde Hamas’ın 7 Ekim saldırılarını fırsat bilen İsrail, Siyonist hedeflerine ulaşmak için düğmeye bastı ve yaklaşık bir yıl içinde bu konuda önemli mesafeler kat etti. 

Görünen o ki İsrail özellikle Kasım ayında yapılacak ABD seçimlerine kadar bu saldırgan yaklaşımlarını kesintisiz şekilde sürdürecek. 

DANIŞIKLI DÖVÜŞ”ÜN İFŞASI VE PERS YAYILMACILIĞININ SONU

Kanımca İsrail bu konuda iki farklı plan dâhilinde hareket ediyor. 

ABD seçimlerinden Demokratlar’ın galip gelmesi halinde başkan seçilecek olan Kamala Harris’in İsrail’e bir noktada “dur” demesi bekleniyor.

Harris başkanlığındaki ABD yönetimi, İran ile herhangi bir savaşa girmek istemeyecek ve İsrail’i bir şekilde masaya oturmaya zorlayacaktır. 

İsrail’in hali hazırdaki amacı böyle bir durum karşısında o zamana kadar elde edebileceği azami kârı elde etmiş olmak ve masaya en güçlü şekilde oturmaktır. 

İsrail yönetimin diğer ve en önemli beklentisi ise seçimlerden Cumhuriyetçilerin galip gelmesi ve Donald Trump’ın başkan seçilmesidir.

Trump’ın başkan seçilmesi halinde İsrail’in, ABD’yi İran ile bir savaşa çekme olasılığı oldukça yüksektir. 

Karadan herhangi bir işgal girişimi olmasa bile yoğun hava saldırılarıyla İran’ın başta nükleer olmak üzere savaş kapasitesinin önemli ölçüde zayıflatılması ve uzun yıllar belini doğrultamayacak şekilde darbelenmesi İsrail’in sözünü ettiğimiz en önemli hedeflerinden birisidir. 

Görüldüğü kadarıyla Tahran yönetimi, İsrail’in bu maksat ve hedefini epey süreden bu yana anlamış bulunuyor. 

Son bir yıl içinde İsrail, İran’a yönelik sayısız saldırı düzenledi. 

İran ise her seferinde intikam yeminlerinin ötesinde hiçbir şey yapmadı.

Son olarak Hizbullah lideri Nasrallah’a yönelik saldırı sonrasında ise İran, intikam lafını bile ağzına almaya çekindi. 

İran, ABD ile herhangi bir savaşa girmemek için İsrail’in tüm kışkırtmaları karşısında sus pus olmuş durumda.

Bu aşamadan sonra bu güne kadar Tahran tarafından kullanılagelen örgütlerin ve yapıların hiçbirisi artık eskisi kadar İran’a güvenmeyecek, ona bel bağlayarak hareket etmeyecektir. 

İran’ın yarım aşırı aşkın süredir İsrail ile danışıklı dövüş şeklinde devam eden gerilim üzerinden yürüttüğü Pers yayılmacılığı politikası da bu danışıklı dövüşün ifşa olmasıyla duvara toslamıştır.