İnternetsiz ve şebekesiz bir dünya mümkün mü?
Günümüzde internet ve mobil şebeke, hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi.
Artık sadece kişisel iletişim için değil; iş dünyasından kamu hizmetlerine, üretimden eğitime kadar her şey bu dijital altyapılar üzerinden işliyor. Peki, bir sabah uyandığımızda tüm bu sistemlerin bir anda devre dışı kaldığını hayal edebilir miyiz?
Geçtiğimiz gün yaklaşık 20 saat boyunca ne internete erişebildim ne de cep telefonu şebekesine bağlanabildim. Ne bir mesaj gönderebildim ne bir arama yapabildim. O anda fark ettim ki; günlük iş akışım, sosyal etkileşimim ve bilgiye ulaşımım tamamen durmuştu. Başta önemsiz gibi görünen bu kesinti, aslında çok daha büyük bir kırılganlığın işaretçisiydi: İnternet ve iletişim altyapılarına neredeyse tamamen bağımlı hale gelmişiz.
Aklımda sürekli şu soru dönmeye başladı: Ya bir sabah hep birlikte internetsiz ve şebekesiz bir dünyaya uyansak?
Ve dedim ki…
İnternetin ve iletişim ağlarının çökmesi, özellikle finans, üretim ve lojistik sektörlerinde ciddi aksamalara yol açar. Bankacılık işlemleri yapılamaz, e-ticaret durur, tedarik zincirleri kırılır. Lojistik firmaları siparişleri takip edemez, fabrikalar veri akışı sağlayamaz hale gelir. Sistem durur, çarklar dönmez. Vouv… Şöyle ki verilerle; Birleşmiş Milletler’in 2023 tarihli Global Digital Resilience Report’una göre, dünya genelinde yaşanacak 48 saatlik bir internet kesintisinin ekonomik maliyeti yaklaşık 2,1 trilyon dolar. Hadi canım, sen de!
Ekonomik etkiler bu kadar büyükken, iletişim ağlarının kopması sadece bilgi akışını değil, insanlar arasındaki bağı da keser. Özellikle genç kuşaklar için dijital dünya, sosyal hayatın da merkezinde yer alıyor. Bir anda sessizliğe gömülmek; yalnızlık, endişe ve panik yaratabiliyor. Bilgiye ulaşamamak, dünyadan habersiz kalmak, bireyin kendini çaresiz hissetmesine neden oluyor. Bugün pek çoğumuzun ilk refleksi “Google’a bakmak” ya da birine “yazmak” olduğu için, bu imkânın ortadan kalkması psikolojik olarak da ciddi bir boşluk yaratıyor.
Afet anlarında ya da kriz durumlarında iletişim altyapısının çökmesi, kamu hizmetlerini felce uğratır, -deneyimledik-. Ambulanslar yönlendirilemez, güvenlik güçleri koordine olamaz, halkın güvenliğini sağlayacak uyarılar iletilemez. Çünkü bu sistemlerin tamamı anlık bilgi akışı üzerine kurulu. Bu akış kesildiğinde kaosun ortaya çıkması kaçınılmaz.
Cambridge Üniversitesi’nden Dr. Jon Crowcroft’un çalışmaları da bu kırılganlığı gözler önüne seriyor. Ona göre, dijital altyapılar teknik arızalardan çok, siber saldırılar, doğal afetler ya da savaş gibi olağanüstü durumlara karşı savunmasız. Yani risk yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda jeopolitik. Kısacası: sistemin kalbi dijital olabilir, ama damarları son derece hassas.
Konu üzerine yaptığım araştırmadan çıkardığım bir ortak sonuç ise uzmanların, bu tür senaryoların yalnızca düşünülmesi değil, artık ciddiyetle ele alınması gerektiği üzerinde durduğu. Toplumların dijital sistemlere alternatif yollar geliştirmesi şart. Bölgesel haberleşme ağları, kısa dalga radyo sistemleri, hayati bilgiler için kâğıt bazlı yedeklemeler ve kamu hizmetlerinde kullanılabilecek acil durum iletişim protokolleri bu çözümlerden bazıları olabilir. Ayrıca altyapılar, çok merkezli hale getirilerek bir bölgede yaşanacak kesintinin tüm sistemi durdurması önlenmeli.
Yaşadığım 20 saatlik kesinti, bana büyük bir pencere açtı. O sessizlik anında sadece telefonum değil, düşüncelerim de yeniden şarj oldu. Fark ettim ki biz interneti her şey zannederken, aslında her şeyin ona bağlı hale geldiğini gözden kaçırmışız.
Ve belki de şimdi en temel soruyu sorma zamanı:
Bağlantımız koptuğunda, bütünden bağımsız biz kim oluyoruz?