Haydut devlet İsrail
Filistinli Direnişçiler tarafından başlatılan Aksa Tufanı harekâtı ile İsrail kendini hiç ummadığı bir cehennemin içinde buldu. 1948 yılında sırtına aldığı batının desteği ile gasp ettiği topraklarda devletleşerek zulümlerini meşrulaştıran İsrail terör devleti, 75 yıldır bulduğu her fırsatta mazlum Filistin halkına zulmü reva gördü.
7 Ekim’de ilk defa Filistinli direnişçiler tarafından başlatılan karşı harekâtın sanki 75 yıldır yapılan zulümde parmağı yokmuş gibi masum İsrail’e karşı yapılmış gibi konuya uzak kalanlarca ya da Filistin meselesini ayakkabılarının içine giren küçük taş parçaları kadar dertlenmeyenlerce direniş hareketinin suçlanması, aslında İsrail ve destekçileri için de bulunmaz bir fırsat barındırıyor.
Aslında İsrail ve arkasındaki batılı destekçilerinin bu saldırıyı uluslararası camiada meşru müdafaa hakkı gibi göstererek Gazze ve müdafisi Hamas’ı yok etmek için kullanmak istemeleri de bu algıya olan güvenden kaynaklanıyor.
İsrail’in bu desteğe güvenerek karşı saldırıya geçmesi, şu an için istemediği bir sonuçla yüz yüze kalmasına sebep olmuş durumda. İsrail’in arkasına aldığı batılı güçler ve uluslararası medya desteği ile kolayca ele geçirebileceğini düşündüğü bu saldırı, İsrail’e onlarca tank ve binlerce asker kaybına mal oldu. Netanyahu hükümeti tarafından saklanan kayıplar gittikçe artmakta ve Hamas mücahitleri tarafından sosyal medya aracılığıyla dünyaya servis edilmektedir.
Hamas yetkilileri tarafından verilen bilgiye göre 3 binden fazla İsrail askeri öldürülmüş durumda. Bu düzenli bir orduya sahip bir ülke için oldukça büyük bir kayıp. Özellikle algılarla şişirilen ve oldukça büyük bir uluslararası desteğe sahip olan İsrail için çok büyük prestij ve güç kaybı demek. Aslında bu harekâtın sadece bu yönü dahi büyük bir başarı olarak kabul edilebilir.
Harekât elbette Gazze ve Gazze’de yaşayan insanlar için de büyük bir mağduriyet meydana getirdi. Şu ana kadar 4 bini çocuk olmak üzere 10 bin Filistinli şehit oldu. Bu, tüm imkânlardan mahrum bırakılmış ve daracık bir alana sıkıştırılmış 2 milyon insan için büyük bir trajedi olabilir. Ancak orada yaşayan insanlar bu ağır bombardımanlara rağmen şehit olacaklarını bile bile oradan ayrılmayı asla düşünmemektedirler. İşte düşmanı korkutan da bu cesaret, bu iman ve bu inançtır.
İsrail’in girdiği Gazze’de eliyle koymuş gibi bulacağını zannettiği direnişçiler, bir köstebek gibi yüzlerce Km’lik tünellerde gezinerek ve gizlendikleri deliklerden bir hayalet gibi ortaya çıkarak İsrail’e cehennemi yaşatıyorlar. İsrail, arayıp bulamadığı bu direnişçilerden çıkaramadığı öfkeyi, silahsız ve masum Gazze halkını bombalayarak çıkarmaktadır. Uluslararası savaş hukukunu ihlal ederek doğrudan sivilleri hedef alan İsrail, artık uluslararası desteğini de kaybetmek noktasına gelmiş durumda. Birçok ülke İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesti. Başta Türkiye olmak üzere bazı ülkeler İsrail’in bu barbarlığını uluslararası mahkemelere taşımak için çabalamaktadır. Ne yazık ki; Batı, sivillere yönelik bu barbarlığa ses çıkarmak bir yana bütün gücüyle yanında yer alarak katliama asker ve silah gücüyle katkıda bulunmaktadır.
Birkaç binden oluşan mücahitleriyle İsrail’e kök söktüren Gazzeli direnişçilerin bu mücadelesi, ellerindeki muazzam para, asker, silah ve petrol gücüne rağmen Batı ve müttefiklerinin tepkisinden çekinerek ses çıkarmayan Müslüman devletleri liderleri için bir utanç vesilesidir. ABD’nin Yom Kippur savaşında İsrail’e destek vermesi nedeniyle tarihte “1973 petrol krizi” olarak yer alan süreçte batıyı dize getiren Arap ülkeleri, tarihte şerefleriyle nam salan Arapların şereflerini ayaklar altına alma pahasına susmanın bedelini elbette sıra kendilerine geldiklerinde anlayacaklardır.