Enerjide 20 milyar dolarlık hamle: Akkuyu Nükleer
Türkiye, enerjide dışa bağımlılığını azaltmak ve arz güvenliğini artırmak için yıllardır çeşitli alanlarda stratejik adımlar atıyor. Ancak bu adımlar içinde biri var ki, sadece bugünü değil, geleceği de şekillendiriyor: Akkuyu Nükleer Güç Santrali.
Bugün Mersin’in Gülnar ilçesinde yükselen bu dev enerji yatırımı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük projelerinden biri. Tam 20 milyar dolarlık bir bütçeyle yürütülen çalışma, yalnızca bir elektrik üretim tesisi olmanın çok ötesinde anlamlar taşıyor. Akkuyu, aynı zamanda Türkiye’nin enerji bağımsızlığına giden yolda kararlı bir duruş sergilediğinin de göstergesi.
Her büyük yatırım gibi bu proje de başlangıcından itibaren pek çok teknik ve idari süreci içinde barındırıyor. 2010 yılında Türkiye ile Rusya arasında imzalanan hükümetlerarası anlaşma çerçevesinde başlatılan bu proje, enerji üretiminde nükleer teknolojinin nasıl bir rol oynayabileceğine dair önemli bir örnek sunuyor. Bugün dört reaktörden oluşacak bu tesis, tam kapasiteye ulaştığında Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde 10’unu karşılayabilecek durumda olacak.
Akkuyu’nun işletmecisi, Rusya devletine bağlı Rosatom’un bir iştiraki. Bu durum, bazı kesimler tarafından zaman zaman sorgulansa da, enerji diplomasisi açısından değerlendirildiğinde bu ortaklığın teknik bir iş birliği olduğunu görmek gerekiyor. Uluslararası normlara uygun şekilde yürütülen inşa süreci, Türkiye’nin nükleer enerjiye geçişinde kazandığı tecrübeyi de beraberinde getiriyor.
Planlanan takvimde ilk reaktörün 2024 yılında devreye alınması bekleniyordu. Ancak yaşanan ekipman tedariği kaynaklı bazı gecikmeler nedeniyle açılış 2025 yılına ertelendi. Bu tür büyük ölçekli projelerde bu tür sapmalar son derece doğaldır. Önemli olan, sürecin şeffaf ve teknik bir ciddiyetle yönetilmesidir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yaptığı bilgilendirmeler de bu yaklaşımı yansıtmaktadır.
Akkuyu’nun bir diğer boyutu ise çevresel güvenlik. 6 Şubat depremleri sonrasında kamuoyunda oluşan haklı endişelere karşılık, yetkililer santralin uluslararası sismik güvenlik standartlarına göre inşa edildiğini ve gerekli risk analizlerinin titizlikle yürütüldüğünü açıkça ifade etti. Bu açıklamalar, kamu güveni açısından önemlidir.
Atık yönetimi konusunda da planlamalar netlik kazanmaya başladı. Kullanılmış nükleer yakıtların Rusya’ya gönderilmesi, düşük ve orta seviyeli atıkların ise Türkiye’de güvenli şekilde depolanması öngörülüyor. Enerji alanında faaliyet gösteren ülkelerin benimsediği uygulamalar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin bu süreci teknik yeterlilikle yöneteceğine dair beklenti güçleniyor.
Bugün Türkiye’nin yalnızca nükleer değil, yenilenebilir enerji alanında da ciddi bir kapasiteye ulaştığı bir dönemdeyiz. Güneş enerjisinde 22 bin megavat, rüzgâr enerjisinde 13 bin megavat gibi güçlü rakamlarla ilerliyoruz. Jeotermal ve hidroelektrik kaynaklarla birlikte bu çeşitlilik, Türkiye'nin enerji stratejisini daha da sağlamlaştırıyor. Akkuyu bu çeşitliliğin bir parçası, tamamlayıcı bir unsuru olarak değerlendirilmeli.
Enerji üretimi yalnızca bir teknik mesele değildir. Bu üretimin hangi kaynaklarla, hangi modelle ve hangi uluslararası iş birlikleriyle yapıldığı; aynı zamanda o ülkenin stratejik aklının da bir göstergesidir. Türkiye bugün enerjide kendi kararlarını kendi veren, kaynaklarını çeşitlendiren ve geleceğini planlayan bir ülke olarak yoluna devam ediyor.
Akkuyu, bu yürüyüşün sessiz ama kararlı adımlarından biridir. Bugün tartışmalar yerine kazanımlara odaklanmak, süreci doğru okumak ve bu tür yatırımların ülkenin kalkınmasındaki rolünü görmek gerekiyor.
Enerji meselesi, bir ülkenin bağımsızlık meselesidir. Türkiye bu bilinçle, enerjide tarih yazıyor.
Bugün Akkuyu Nükleer Güç Santrali üzerinden yürütülen tartışmaların ötesinde, görmemiz gereken asıl gerçek şudur: Türkiye, enerjide bir devrim yaşamaktadır. Bu devrim, yalnızca elektriğin kaynağını değil; bağımsızlığın, istikrarın ve gelecek vizyonunun da temelini belirlemektedir. Elbette eksikler olabilir, süreçler zaman zaman yavaş ilerleyebilir. Ancak önemli olan, doğru yolda kararlılıkla yürüyebilmektir.
Akkuyu, sadece bir santral değil; Türkiye’nin mühendisliğe, iş birliğine ve kalkınmaya olan inancının somutlaşmış hâlidir. Kim ne derse desin, bu proje tamamlandığında Türkiye artık enerjisini dışarıdan almak zorunda kalan değil, kendi enerjisini kendi topraklarında üreten bir ülke olacaktır.
Bu nedenle Akkuyu’yu yalnızca teknik bir tesis olarak değil; Türkiye’nin yarınlarına yazılmış stratejik bir cümle olarak okumak gerekir. Ve o cümle, şunu söylüyor. “Enerji bağımsızlığı, artık bir hayal değil; inşa edilen bir gerçekliktir.”
Bugün tohumları atılan bu stratejik hamle, yarın kendi kaderini tayin eden, dışa bağımlı değil kendi içinde güçlü bir Türkiye'nin habercisidir.