Enerji krizi bitti deniyor, peki neden herkes tedirgin?
Son dönemde kamuoyunda sıkça dile getirilen "enerji krizi bitti" söylemi, enerji piyasalarındaki son fiyat hareketlerine dayandırılıyor.
Nitekim Avrupa’da doğalgaz fiyatları, 2022 yazında megavatsaat başına 300 euroya yaklaşan olağanüstü seviyelerden, 2024 sonu itibarıyla 30–40 euro bandına kadar gerilemiş durumda. Eurostat ve Avrupa Enerji Borsası (European Energy Exchange – EEX) tarafından yayımlanan veriler, fiyatların kriz dönemine kıyasla daha dengeli bir seyir arayışına girdiğini ortaya koyuyor.
Ancak bu tablo, toplumsal algıyla birebir örtüşmüyor.
Çünkü enerji, artık yalnızca fiyat hareketleriyle açıklanabilecek bir alan olmaktan çıktı. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), son yayımladığı World Energy Outlook ve Gas Market Report çalışmalarında, bugünkü temel meselenin ucuzluk değil, öngörülebilirlik olduğunu açıkça vurguluyor. Fiyatlar düşmüş olabilir; ancak enerji sisteminin kırılgan yapısı hafızalarda hâlâ canlı. Avrupa Komisyonu, 2024–2025 kış dönemine ilişkin değerlendirmelerinde, arz koşullarındaki görece rahatlamaya rağmen “orta vadeli arz güvenliği risklerinin” devam ettiğini özellikle not ediyor. Bu durum, teknik verilerle hissedilen tedirginlik arasındaki mesafeyi açıklayan önemli bir gösterge niteliği taşıyor.
Avrupa’nın son yıllarda yaşadığı enerji sarsıntıları, uzun süre istikrarlı kabul edilen yapıların ne kadar kısa sürede değişebileceğini ortaya koydu. IEA ve Avrupa Komisyonu verileri, Rusya kaynaklı boru gazının Avrupa enerji sepetindeki payının birkaç yıl içinde yüzde 40’lardan yüzde 15’in altına düştüğünü gösteriyor. Bu değişim, tedarik çeşitliliğini artırırken aynı zamanda yeni belirsizlik alanlarını da beraberinde getirdi. LNG’ye yönelim, esneklik sağlasa da Avrupa’yı küresel piyasalardaki dalgalanmalara daha açık hâle getirdi. Uluslararası kuruluşların değerlendirmeleri, özellikle Asya-Pasifik bölgesinde artan LNG talebinin, Avrupa piyasaları üzerinde dönemsel baskılar oluşturabildiğine işaret ediyor.
Bu noktada tedirginlik, fiyatlardan çok sistemin yapısına ilişkin bir mesele hâline geliyor.
Enerji piyasalarında “kriz bitti” söylemi çoğu zaman grafikler üzerinden kuruluyor. Oysa enerji; jeopolitik gelişmeler, iklim koşulları ve altyapı kapasitesi gibi çok sayıda değişkenin kesişim alanında yer alıyor. Avrupa Enerji Düzenleyicileri Ajansı (ACER) tarafından yayımlanan raporlar, üretim kapasitesi ile iletim altyapısı arasındaki uyumsuzlukların, Avrupa enerji sisteminin en kırılgan noktalarından biri olmaya devam ettiğini ortaya koyuyor.
Benzer bir tabloyu Türkiye açısından da gözlemlemek mümkün.
Türkiye’de enerji arzında son yıllarda atılan adımlar, kaynak çeşitlendirmesi ve yerli üretim kapasitesinin artırılması açısından önemli başlıklar içeriyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından kamuoyuyla paylaşılan veriler de, küresel enerji piyasalarındaki gelişmelerin Türkiye açısından yakından izlenmeye devam ettiğini gösteriyor.
Uluslararası fiyat hareketleri ve bölgesel gelişmeler, enerji ithalatına belirli ölçüde bağımlı olan ülkeler açısından öngörülebilirlik konusunu gündemde tutuyor. Bu çerçevede, iç piyasada zaman zaman oluşan rahatlama algısının orta ve uzun vadeli beklentiler açısından temkinli bir değerlendirmeyi gerekli kıldığı görülüyor.
Öte yandan küresel ölçekte yenilenebilir enerji yatırımlarındaki artış, dönüşüm sürecinin hızlandığını gösteriyor. BloombergNEF (Bloomberg New Energy Finance) verileri, 2024 yılı itibarıyla güneş ve rüzgâr enerjisi yatırımlarının tarihî seviyelere ulaştığını ortaya koyuyor.
Buna karşın aynı dönemde kömür ve LNG yatırımlarının tamamen ortadan kalkmaması, enerji sisteminin hâlen bir geçiş evresinde olduğunu gösteriyor. Eskiyle yeninin bir arada varlığını sürdürmesi, belirsizlik hissini besleyen temel unsurlardan biri olarak öne çıkıyor.
Bu çerçevede herkes, aynı anda iki farklı gerçeklikle yüzleşiyor.
Bir yanda geride bırakılması hedeflenen ama henüz tamamen terk edilemeyen bir yapı, diğer yanda ise inşası süren yeni bir düzen.
Son dönemde kamuoyunda sıkça dile getirilen “enerji krizi bitti” söylemine rağmen, geride kalan şey krizin kendisinden çok, bıraktığı güvensizlik oldu. Ve bu güvensizlik, rakamlarla değil; ancak enerji sistemleri gerçekten dayanıklı ve öngörülebilir hâle geldiğinde ortadan kalkacak.
Bu nedenle tedirginlik sürüyor. Çünkü enerji, artık yalnızca teknik bir başlık değil; ekonomik ve toplumsal güven duygusunun temel unsurlarından biri hâline gelmiş durumda.