Dolar $
32.37
%0.37 0.12
Euro €
34.91
%0.13 0.04
Sterlin £
40.58
%0.11 0.04
Çeyrek Altın
3919.53
%0.04 1.6
SON DAKİKA
İsa Özgüller | GÜNDEM Pazartesi 19 Şubat 2024 16:10

SCHAFER HEDEF KİTLESİNİ BÜYÜTÜYOR

Schafer Yönetim Kurulu Üyesi Murat Aslan, "Schafer uzun süredir hayatımızda olan bir marka. Biz de bugün markayı daha detaylı sizlere tanıtmak istedik. Nereden geliyor, ne markası, ne yapıyor, nasıl devam edecek gibi konuları biraz daha açıkçası somutlaşmasını istedik. Hem nasıl bir yıl geçirdik kapattık, bu yıl neler planlıyoruz bunların üzerine değinmek istedik." dedi. Geçtiğimiz hafta düzenlenen basın toplantısında gündem şöyle:

SCHAFER HEDEF KİTLESİNİ BÜYÜTÜYOR

Genel olarak markanın yolculuğunu, neler yaptığımızı anlatayım. Bizim yolculuğumuz çok çok önce başladı, bir aile şirketiyiz. İkinci kuşakta üç kardeşiz, ben ve iki ablam temsil ediyoruz. Şirketimiz 1978’de kuruldu. 1978’de Aslan Ticaret olarak kurulduk. O zaman tabii ki bütün markaların başlangıcının olduğu gibi Eminönü’nde bir caddede, küçük bir handa hemen hemen biliyorsunuz hikayeler hep böyle başlıyor Türkiye’de. 1978 yılında mutfak eşyaları ticareti üzerine kuruldu ve başladı. Gün geçtikçe gelişe gelişe farklı markaların Türkiye’ye dağıtımını almaya başladı. Bu süreçte 1995’ten itibaren çok ciddi anlamda büyük markaların hem Türkiye dağıtımlarını hem de distribütörlüklerini yapıyordu şirketimiz. 2004’te de ilk defa Schafer markasıyla yollarımız kesişti. Schafer o zaman Almanya’da faaliyet gösteren butik bir markaydı. Biz 2004’te bu marka ile tanışınca aslında planlı da değil tesadüfen dedik ki güzel de bir marka, Türkiye’de de züccaciye sektörü çok yeni kuruluyordu. Çünkü biliyorsunuz ki mutfak kültürü hatırlarsanız o yıllarda herkesin annesi evde genelde tek bir tencereyle yemek yapardı, buradaki kimsenin evinde artık bir tencere yok 5-10-15 tane tencere var. Eskiden bir karnıyarık tenceresiyle tüm yemekler yapılırdı. Şimdi grill tavasından wok tavasına krep tavasına kadar sektör çeşitlilikle büyüyor. Biz de bu sektörün büyüyeceği öngörüsü doğrultusunda 2004’te markanın Türkiye haklarını aldık. Bu arada yavaş yavaş diğer çalıştığımız markaları bırakmaya başladık. Bizim de çünkü kendi markamızı kurma arzumuz vardı. 2004’ten 2009 yılına kadar beraber götürdük yani hem diğer markaların dağıtımı vardı hem de Schafer vardı. Artık 2009 yılına gelince bir karar vermemiz gerekiyordu çünkü ikisi çok farklı şapkalardı ve artık olmuyordu. İkisi çok farklı kostümler; bir tarafta toptancılık ve al-sat işi bir tarafta kendi markanı kurmak ve yönetmek. 2009’da bir karar vermek istedik ve tüm aile toplandık. Babam üçümüzü topladı (3 kardeşi) ben üniversitedeydim, bir ablam yeni mezun diğer ablam daha da önce mezun olmuştu. Bu işi yapacak mısınız yapacağız, istiyorsanız yapalım mı diye sordu, biz de olur dedik. 2009’da biz bir karar verdik ve markanın tüm dünya haklarını satın aldık. 2009 itibarıyla 85 ülkedeki tüm marka hakları bize geçti. Onunla beraber de zaten tanıtımlar başladı tüm ekranlarda. Hatırlayanlar olacaktır televizyonun çok da böyle izlenen bir mecra olduğu dönem diziler çok daha baskın, Fatmagül’ler, Ezel’ler, Muhteşem Yüzyıl’lar, Schafer’ın sunduğu sundu-sunarlar. Show TV’de Acun’lu zamanlar Var Mısın Yok Musun’da kutuların yanından Schafer çıkıyordu. Seda Sayan’ın gündüz kuşağında tek olduğu zamanlar. Televizyonun böyle çok daha baskın ve etkili bir mecra olduğu dönemde biz de sundu-sunar sponsorlukları ile başladık. Marka çok hızlı bir şekilde isminden de dolayı tanınmaya, sürekli konuşulmaya başladı. 2009 yılında biz bu çalışmaların etkisini de gördük.

 

2004’te Türkiye haklarını almıştık bu yıl da 2024 güzel bir tesadüf markanın bizimle yolculuğunun 20. yılı oluyor. Schafer’ın Türkiye’de 20. yılı, bizim şirket olarak 40 yılı buldu. Geçmişe yine dönersem, biz o zamanlar 30 kişilik bir ekiptik ve 2009’da tüm markaları bırakıp tamamen Schafer’a döndüğümüzde bizim 100 birim olan ciromuz o zaman 20’ye kadar düşmüştü. Biz ciromuzu yüzde 80 düşürerek bu yolculuğa başladık. Bizim için büyük bir riskti.

 

Çünkü Schafer gibi o zaman hiç tanınmayan bilinmeyen bir markaya 2009’da biz her şeyimizi terk ederek başladık. Artık 750 kişi ile devam ediyoruz yolculuğumuza ve her geçen gün de büyüyoruz. Özellikle franchise ve kendi mağazalarımızdaki mağaza ekipleri bizim çok böyle çalıştırmak istediğimiz bir kitle, ben bunu gururla söylüyorum Çünkü çok fazla Türkiye’de istihdam üretimle eş tutuluyor ama ben hep diyorum ki üretim eşit değildir istihdam. Bugün alışveriş merkezlerinde çalışan insan sayısı Türkiye’de milyonlarla ifade ediliyor. Alışveriş merkezleri hepimizin Pazar gününün bir gerçeği. Hele ki çocuğunuz da varsa alışveriş merkezi bu işin artık olmazsa olmazı. Yukarıda fast food katı zemin katta çocuk eğlence katı orta katlarda kıyafet alışverişi Türkiye’nin bir kültür gerçeği gibi oldu. Şu an 450 alışveriş merkezi Türkiye’nin istihdamında çok büyük bir pay işliyor. Sadece üretimle ilişkilendirmemek lazım. Bizde de kendi üretimimiz yok, üretimimizi bağlı olduğumuz fabrikalara yaptırıyoruz. Yani ürünümüzü yıllık anlaşmalarla beraber ürettiriyoruz. Hiç üretmememize rağmen 750 kişi istihdam ediyoruz ve bu kişiler ben bunun altını çiziyorum hepsi Türk hepsi bizim kendi insanımız. Yüzde 50’den fazlası kadın, yüzde 70’den fazlası 30 yaş altı. Aslında ülke olarak da iş sahibi yapmak istediğimiz kitle yani çalışmasını istediğimiz kitle. Bizim tüm çalışanlarımız hem kendi vatandaşımız hem hepsi tüm lojistik birimlerinde de her yerde, çok büyük bir çoğunluğu genç hem de çok büyük bir çoğunluğu da kadın.

 

Ürünlerimizi bağlı bulunduğumuz fabrikalara ürettiriyoruz derken fason manasına gelmesin. Fabrikalarla daha ağırlıklı yıllık anlaşmalar yapıyoruz. Örneğin Portekiz’de bir çatal bıçak fabrikası Türkiye’de sadece bizle çalışıyor. Üretiminin büyük bir kısmını kapatıyoruz ve bize üretiyor. Gebze’de bir seramik fabrikası yıllık kapasitesini konuşuyoruz, ihracat dışında tüm kapasitesini kapatıyoruz sadece bize çalışıyor ya da tencere fabrikası, yıllık anlaşmamızı yapıyoruz. Tüm endüstriyel tasarımlarını biz yapıyoruz ayrışmak adına sapından tutun da kapağına, gövdesine kadar. Desen tasarımlarını da yine bizim ekiplerimiz yapıyor. Bazen de dış ülkelerdeki tasarımcılarla çalışıyoruz. Ürün ortaya çıktığı zaman o fabrikadan sadece bize özel oluyor çünkü 2.800 çeşit ürünümüz var ve bunların hepsini üretmek imkansız. Türkiye’de hepsini üreten bir marka da yok zaten. Bir porselen tabak fabrikasıyla çatal bıçak fabrikası çok bambaşka işler ya da bir nevresim fabrikasıyla döküm tencere… Hepsinin konu başlığı farklı hepsinin izinleri, işçisi farklı. Biz de bu bağlamda anlaşmalı olduğumuz yerlere yaptırıyoruz.

 

Altını çizmek istediğim başka bir konu, ürünlerimizin yüzde 80’i Türkiye’de üretiliyor. Türkiye şu anda çok şükür ki mutfak eşyaları üretimi anlamında çok iyi bir yerde. Çin’den sonra çok iyi bir yere geldik. Çin tabii ki çok baskın ama Türkiye de çok iyi geliyor. Teknoloji sebebiyle, kalıp maliyetlerinin çok olması sebebiyle bazı ürünler Türkiye’de üretilemiyor. Bu noktada da yüzde 20’sini yurt dışından ithal ediyoruz farklı ülkelerden. Bunların içinde Güney Kore, Çin, Portekiz, Polonya, Çek Cumhuriyeti var. Çok yakın bir zamanda Tunus ile başlayacağız. Bu ülkelerden de ithal ediyoruz üretilemeyen bazı ürünleri.

 

Birçok porselen fabrikası da son 5 yılda satın alındı ve Çek Cumhuriyeti ile Almanya'dan Türkiye'ye getirildi. Komple, bütün her şeyiyle, kapılardaki levhalara kadar tır tır oradan yüklendi, buraya geldi. Ben merak ettim. Bazılarına sordum, 'Niçin bu iş böyle?' İş gücü maliyetlerinin ötesinde çünkü Avrupalı iş gücünü yüksek maliyetle bile satabiliyor. Arkasına “Made in Europe” yazdığı sürece bunu satabiliyor orada. Bunun dışında, yeni kuşak bu işi yapmak istemiyor, yaptıramıyorlar bu işi. O yüzden Türk firmalarına çok fazla satıyorlar. Bu yüzden son yıllarda gündemde olan bir konu. Ben kendi sektörümü biliyorum ama tabii sizler bütün sektörleri biliyorsunuz. O anlamda biz Schafer'la ilgili sorulduğu zaman diyoruz ki, 'Türk firma ama Alman markası.' Biz o yıllardan beri de bu bağı devam ettirdik. Hep dedik ki, 'Evet, Türklere ait bir Alman markası.' Ar-Ge'de, üründe belli bir kalite seviyesinin altına asla çekmedik. Satış sonrası hizmetlerde de zaten bu bağlamda da tüketiciyi koruma dernekleri tarafından da geçmişte aldığımız ödüller mevcut. Şu an satış ve ciro oranıyla açıkçası en iyi markalardan bir tanesiyiz.

 

2023 Sektörel Değerlendirme

 

2023 sektör değerlendirmesine geçeyim. Züccaciye sektörü pandemiden büyüyerek çıkan bir sektör oldu. Pandemiden alın teriyle çıktı züccaciye sektörü çünkü hepimiz evlerdeydik, hepimiz yemek yaptık. Ekmek yapma challenge’ları yaptık sosyal medyada. Evde yemek pişirdik, krep yaptık, ailecek daha fazla kahvaltı ettik. Belki sizler de evdeki birçok elektrikli ev aletini ilk defa kullandınız. Evde ekmek kızartma makinesi orada belki 2 yıldır duruyordu. “Durun şunda bir ekmek kızartalım” dediniz çünkü 10 gündür evde kahvaltı ediyorsunuz. Eskisi gibi pazardan pazara etmiyorsunuz. Tabii ki de pandemi bizim sektörümüzü – maalesef pandemiyi keşke yaşamasaydık- ama bazı sektörlere olumlu bazı sektörlere olumsuz etkisi oldu. Bizim sektörümüz pandemiden pişirme kısmıyla ve elektrikli ev aletleri kısmıyla büyüyerek çıktı. Her ne kadar sofra kısmı küçülse de -çünkü misafirlikler bitti artık- yemek takımları davetlerde ortaya çıkan ürünler ve kimse kimseye misafirliğe gidemediği için sektör sofra kısmında küçüldü ama pişirme ve elektrikli ev aletleri pandemi de çok ciddi büyüdü. Ben o zaman çok net hatırlıyorum ekmek yapma challenge’ları başladı ve döküm ürünler yok satmaya başladı. Herkes gitti bir kere ekmek yapmak için evine döküm ürünler, dökümden üretilen ekmek kalıpları aldı.

 

Bir de bunlar kültür olarak kaldı. Bundan sonra da devam edecek çünkü artık yemek yapma kültürü var. Bir de mutfak kültürü şöyle oturdu; biz geçen bunu konuşuyorduk, yemek yapmak bir zahmet gibiydi, bir külfet gibiydi. Böyle algılanırdı insanlar tarafından. “Ben yemek yapmam, biz dışarıdan yiyoruz” söylemleri vardı. Sanki böyle yemek yapmamak cool bir konuydu. Halbuki şu an yemek yapmak üç farklı konu başlığında çok önem kazandı. Birincisi, sağlık. Pandemiden kalan bir sağlık olayı var. Yani hepimiz biliyoruz ki evde yapılan yemek çok daha sağlıklı. İkincisi işin ekonomik boyutu. Dışarıda yemek artık çok pahalı, gerçekten çok pahalı. Dolar artışıyla açıklanamayacak bir şey. Üçüncüsü ise bir kültür olarak hayatımıza oturdu. Pandemide evlerde o kadar çok yemek yapıldı ki. Pratik tarifler, evde yapılacak organik tarifler, hızlıca yiyecek bir şeyler hazırlamak, bir elektrikli ev aletini daha fazla kullanmak, daha fonksiyonel tarafıyla kullanmak. Bir mutfak robotu orada dururdu, belki yıllarca kimse çalıştırmıyordu. Yılda iki kere çalıştırılıp bir şey yapılıyordu. Artık onun bütün detayları da kullanılıyor veya bir stant mikser; mutfakta bir süs gibiydi, bir aksesuar gibiydi. Orada öylece dururdu. Artık öyle değil; kurabiye yaparken, makarna yaparken, çiğ köfte yoğururken çünkü onu da yapıyor, artık hepsinde kullanılan bir ürün haline geldi. Pandemide pişirme grubunda en çok tencereler yenilendi çünkü en çok kullanılan ürün tencere. O yüzden de en çok sattığımız ürün adet bazında da o oldu ama Airfryer gerçeği vardı ki yadsınamaz.  Belki son yılların en hızlı ürünüydü. Airfryer bambaşka bir ürün. Airfryer o kadar moda oldu ve devam etti ki açıkçası Schafer’da da öyleydi. 2023 bu anlamda genel olarak pandemi ile de beraber iyi bir yıl olarak geçti. Ayrıca sektördeki e -ticaret kaslarını çok geliştirdi pandemi. Bunu da devam ettirdik. 2023 yılında da bu kas aynı şekilde devam etti. Efsane Cumalar, Muhteşem Cumalar vardı. Bunlar yıl boyunca internette devam etti. Sadece 2023’ün son çeyreği bizim için sakinleşen bir çeyrek oldu ama genel olarak baktığımızda sektörde 2023 yılı kötü geçmedi. Genel olarak baktığımızda sektörde 2023 iyi geçti.

ABONE OL

EN ÇOK OKUNANLAR