Dolar $
32.19
%-0.26 -0.08
Euro €
34.99
%-0.42 -0.14
Sterlin £
41.18
%-0.05 -0.02
Çeyrek Altın
4094.65
%1.76 69.77
SON DAKİKA
GÜNDEM Cuma 08 Aralık 2023 11:50

"ÖNCELİK ÖZGÜRLÜK, REFAH, MUTLULUK OLMALI

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan, TÜSİAD'ın YİK toplantısının açılış konuşmasında, "Ekonominin önceliği ne pahasına olursa olsun büyümek değil, özgürlük, refah, mutluluk olmalı" şeklinde vurguladı.

"Öncelik özgürlük, refah, mutluluk olmalı

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan, yeni ekonomi yönetimiyle birlikte ekonomi politikalarına olan güveninin yükseldiğini belirterek "Teoride ve uygulamada performansını iyi değerlendirebildiğimiz bu politikalar, yatırımcılar için yatırım ufkunun uzamasını sağlıyor." dedi.

Özilhan, Ankara Sheraton Otel'de düzenlenen YİK toplantısının açılışında, güçlü bir piyasa ekonomisinin temel özelliğinin, güçlü kurumsal yapı ve sağlam hukuk sistemi olduğunu söyledi.

Güçlü piyasa ekonomilerinde yönetim sistemi ve kararlarda öngörülebilirliğin esas olduğuna işaret eden Özilhan, "Şeffaflık ve hesap verebilirlik güvence altındadır. Güçler ayrılığı ve denge ve denetleme mekanizmaları etkin çalışır. Çoğunlukçuluğa değil, çoğulculuğa önem verilir. Düzenleyici kurumlar özerktir. Atamalarda sadece liyakat etkili olur. Böyle bir ortamda girişimler ekonomik kararlarını alırken geleceğe güven içinde bakarlar. Güçlü piyasa ekonomilerinde ekonomik kararlarda klientalizme yer olmaz, sadece ekonomik değişkenlere göre karar alınır." diye konuştu.

Makroekonomik istikrar ve hukukun üstünlüğünün uzun vadede öngörülebilirlik sağlayarak yatırım kararlarının alınmasını kolaylaştırdığına dikkati çeken Özilhan, teknolojik ilerlemeye dayanmayan büyüme süreçlerinin cılız ve dengesiz olduğunu, devamlılık göstermediğini vurguladı.

Özilhan, 100 yıl önce Cumhuriyet'in tam bağımsızlık, laiklik, demokrasi, bilimsel ve ekonomik ilerleme, yurtta ve dünyada barış hedefleri şiar edilerek kurulduğunu belirterek söz konusu dönemde uygulanan ekonomi politikalarını anlattı. Bu başarının üstüne çıkmak, bir süredir hapsolunan orta gelir tuzağından kurtulmak ve yüksek gelirli ülkeler arasında yer almanın zorunlu olduğunu söyleyen Özilhan, şunları kaydetti:

"Bugün, bu hedeflere ulaşmak konusunda 6 ay önceye oranla daha umutlu bir noktadayız. Yeni ekonomi yönetimiyle birlikte, piyasaların ekonomi politikalarına güveninin yükseldiği bir döneme girdik. Ekonomi politikalarında son 10 yılda öngörülebilirliğin azaldığı ve oynaklığın yüksek olduğu bir dönemin ardından mayıstan bu yana, geleneksel politikalara dönüldü. Teoride ve uygulamada performansını iyi değerlendirebildiğimiz bu politikalar, yatırımcılar için yatırım ufkunun uzamasını sağlıyor. Seçimlerin öncesinde 900 baz puana dayanmış olan ülke risk priminin 350 baz puana kadar gerilemesi, uzun vadeli yatırımların finansman imkanlarını genişletiyor."

Özilhan, geçen hafta açıklanan büyüme verilerine de değinerek yüksek enflasyonun geçmiş dönemde büyümenin yapısını bozduğunu, ekonominin, ihracat ve yatırıma değil yüksek tüketime dayalı bir patikaya oturduğunu aktardı. Büyümede artık dengelenme sürecinin başladığını vurgulayan Özilhan, aşırı tüketime dayanan bir büyüme modelinin sürdürülebilir olmadığını belirtti.

"Hukuk sistemine güveni sarsacak girişimlerden uzak durulmalı"

Geçmiş dönemin ekonomik sorunlarının nedeni olan enflasyonla mücadelede başarının önemine vurgu yapan Özilhan, şöyle konuştu:

"Merkez Bankamızın para politikasında sıkılaşma yönünde doğru adımlar atmaya başlaması, enflasyon sorununun çözüleceğine duyduğumuz umudu pekiştiriyor. Kademeli şekilde ilerleyen bu süreçle birlikte önümüzdeki yıl fiyat istikrarının sağlanmasında önemli bir aşamaya geleceğimizi umuyoruz. Ancak uzun vadeli ekonomik performansın artırılmasında para politikasının etkisi hiç şüphesiz sınırlı. Ekonomi yönetiminin başarısı için belki de en belirleyici konu hukuk sistemine duyulan güven. Bu yüzden, hukuk sistemine duyulan güveni sarsacak girişimlerden uzak durulmasını, ekonomik performansımız açısından çok önemli buluyoruz. Umuyorum ki gelecek seneden itibaren makroekonomik istikrarın sağlanması konusunda bir mesafe katederiz ve esas gündemimizi, yapısal reformlara, sanayi politikalarına, sektörel politikalara, çevre ve iklim politikalarına, istihdam ve eğitim politikalarına ve sosyal yardım politikalarına ayırabiliriz."

"Her işin başı üretim ve adil rekabet"

İçinden geçilen dönemin "çoklu krizler çağı" olduğunu söyleyen Özilhan, ivmesi hızlanan teknolojik dönüşüme, küresel ısınmaya, ekolojik krize, dünyada yaşanan güç mücadelelerine ve toplumsal gerilimler gibi sorunlara dikkati çekti. Özilhan, şöyle devam etti:

"Teknolojinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan yeni becerilere sahip eleman ihtiyacı, zaten halihazırda sıkıntı yaşanan nitelikli eleman sorununu daha da ağırlaştıracak. Uzunca bir süredir binbir emekle okutup yetiştirdiğimiz nitelikli insan gücümüzü daha cazip ekonomik fırsatlar, sosyal haklar ve yüksek yaşam standartları sunan gelişmiş ülkelere kaybetmeye başlamıştık. Nitelikli insan gücünde görülen sıkıntı son zamanlarda insan kaynaklarının tümüne yayıldı. Geniş işsizlik oranı diyebileceğimiz atıl işgücü oranı yüzde 22'ler bandında dolaşıyor. Ortalama ücret ile asgari ücret arasındaki makas giderek kapanıyor. Üniversite eğitiminde nitelik düşüşü ile birlikte üniversite ile lise mezunları arasındaki ücret makası daralıyor. Yani üniversite eğitiminin getirisi düşüyor. Bir tarafta çalışkan ve başarılı gençlerimizin emeği var, diğer tarafta yasa dışı yollara sapanların gözler önüne serilen yaşantıları. Hep tekrar ettiğim gibi üretmeden olmuyor. Her işin başı üretim ve adil rekabet. Ekonomi kayıtlı ve kural bazlı olmalı. Rekabet ortamı düzgün çalışmalı. Yolsuzluk ve kara parayla etkin biçimde mücadele edilmeli."

Özilhan, ikinci yüzyıla girerken Türkiye'yi çağdaş uygarlıklar seviyesine yükseltecek ve insanları mutlu ettirecek bir programa ihtiyaç olduğunu dile getirerek "21. Yüzyıl'da çağdaş uygarlığa giden yol hukuk devletinden, demokratik standartların yerleşik hale gelmesinden, laiklik anlayışının içselleştirilmesinden, bilimin yol göstericiliğinden, eğitimde fırsat eşitliğinden, kadınların her alanda eşit katılımından ve sürdürülebilirlikten geçiyor. Bunu gerçekleştirmek için geleceği geçmişin kazanımlarının üzerine inşa edeceğiz. Birinci yüzyılın eksikliklerini tamamlayacağız. Çözülememiş sorunlarımızın üstüne gideceğiz." ifadelerini kullandı.

"Eşitsizliklerin hepsini çözmemiz gerekiyor." 

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, 21. Yüzyıl'a damga vuracak yeşil dönüşümün, iklim değişikliğiyle mücadelede yeni kalkınma modeli olduğu kadar, Türkiye'nin dış politikadaki konumunun güçlenmesi açısından da önemli olduğunu belirtti.

Turan, YİK toplantısında yaptığı konuşmada, Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken "şimdi söyleme zamanı" diyerek başlattıkları çalıştay programının verimli olduğunu söyledi.

Söz konusu çalışma sonucunda kalkınma yaklaşımında yeni bakış açısına ihtiyaç duyulduğunu anlatan Turan, "Büyümenin nimetleri bütün topluma yayılmadığı sürece, salt yüksek büyüme hızları bizi hayalimizdeki Türkiye'ye taşımayacak. Sorun sadece gelir, tüketim ve servet eşitsizliklerinin yüksek olması değil. Hayalimizdeki Türkiye'ye ulaşmak için bütün eşitsizlikleri, yani 'eğitim, toplumsal cinsiyet, dijital imkanlara erişim, özgürlüklerden faydalanma, ekolojik ve çevresel maliyetleri üstlenme, siyasi karar süreçlerine katılım, yargı ve hak arama' gibi çok çeşitli alanlardaki eşitsizliklerin hepsini çözmemiz gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.

Büyüme hızının yanı sıra bu pastadan kimin ne kadar pay aldığı, yoksulluğun derinliği ve gelir dağılımının adaletsizliği gibi konuların da çalıştayda tartışıldığını dile getiren Turan, şunları kaydetti:

"Mevcut eğilimler eşitsizlik sorununun ileride daha derinleşebileceğinin işaretlerini veriyor. Bu riski azaltmak, bunun için de özellikle dijital ve yeşil dönüşüm konularında şimdiden hazırlık yapmak gerekiyor. Eşitsizliklerle mücadele etme sürecinde sorunları doğru teşhis etmeliyiz. Bunun için veriye ihtiyacımız var. Oysa çeşitli toplum kesimlerini içeren birçok alt alanda yeterli veri olmadığı çokça konuşuldu. Veriye erişim olmayınca aslında yakıcı olan birçok mesele görünmez oluyor."

Türkiye'nin çevre ve kalkınma noktasında yaklaşımını değiştirmesi ve gayretlerini artırması gerektiği sonucuna da ulaşıldığını bildiren Turan, Türkiye'de iklim krizi ile mücadelenin gelir kaybına neden olacağını ve kalkınma hedefleriyle çelişeceği kanısının yaygın olduğunu söyledi. Turan, "21. Yüzyıl'a yeşil dönüşüm damga vuracak. Bu yüzden iklim değişikliğiyle mücadelede yeni kalkınma modeli olduğu kadar, Türkiye’nin dış politikadaki konumunun güçlenmesi açısından da önemli." diye konuştu.

Çalıştaylarda Türkiye'nin, cumhuriyet ve demokrasi tecrübesinin muhasebesinin yapıldığını, kazanımların yanı sıra eksikliklerin de dile getirildiğini aktaran Turan, "Birey-devlet, toplum-devlet ilişkileri üzerine yeniden düşünmek gerekiyor. Ortak geleceğimiz için Cumhuriyet ve demokrasiyi daha güçlü şekilde bütünleştirmeye ihtiyacımız olduğunu anladık. Hayallerimiz ortak ama hayallere giden yollar çok çeşitli. Fakat zor konuları bile soğukkanlılıkla, karşılıklı saygı içinde konuşma olgunluğunda olduğumuzu görüp umutlandık." ifadelerini kullandı.

Dünyadaki güçler dengesi değişiminin, yeni küresel aktörlerin yükselişinin ve kural bazlı uluslararası sistemin yeniden şekillenmesinin takip edilmesi gerektiğini kaydeden Turan, bu süreçlerin Türkiye için hem fırsat hem de riskler barındırdığını vurguladı. Turan, "Dünyadaki çoklu kriz ortamında Avrupa ile ilişkilerin daha da önem kazandığı çalıştaylarımızda değinilen bir diğer konuydu." değerlendirmesinde bulundu.

"Kilitleri açalım, çözüm için yeni yollar bulalım"

İsrail'in Filistin halkına yaptığı saldırılara da değinen Turan, "İsrail'in Gazze'de sürdürdüğü saldırıların karşısında duyduğumuz derin üzüntüyü tekrar ifade etmek isterim. Sivil kayıpları önlemek için başlatılan girişimlerin bir an önce sonuçlanarak, kalıcı ateşkese ulaşılmasını temenni ediyoruz. Coğrafyamız bir ateş çemberine dönmüşken, dünyada çok çeşitli savrulmalar yaşanıyorken, bir yüzyıl önce yazmıştık, yine destan yazabiliriz. Ülkemizin potansiyelinin, çok yüksek olduğuna inanıyoruz. Bu potansiyeli harekete geçirmek için azimliyiz, kararlıyız." diye konuştu.

Turan, siyasi aktörlere çağrıda bulunarak, şöyle devam etti:

"Bütün kazanımlarımızı üst üste koyalım, kilitleri açalım, çözüm için yeni yollar bulalım. Bunun için gereken tartışma ve uzlaşma zeminini sağlama sorumluluğu siyaset kurumuna düşüyor. Gelin, ikinci yüzyılımızda ihtiyaç duyduğumuz sıçrama için, demokratik tartışma ve toplumsal diyalog kapılarını açalım."

Konuşmaların ardından "Cumhuriyet'in İkinci Yüzyılına Girerken" başlıklı panel düzenlendi.

ABONE OL

EN ÇOK OKUNANLAR