KÜRESEL ÇÖZÜLMEDE BELİRSİZLİK GENİŞLİYOR
2020'de başlayan kovid salgını ile bu yılki Ukrayna savaşı gelişmiş ve gelişen ülkelerde enflasyon, borç ve gelir dağılımı eşitsizliği desteğinde belirsizlikleri artırıyor. Küresel ekonomide 2021 yılındaki yüzde 5,5'lik büyümenin 2022'de yüzde 3'e düşeceği ve tedarik zincirinin normale dönmeyeceği tahminleri yapılıyor.

Sedat YILMAZ
Dünyada 1 Ocak 2020, Türkiye’de 15 Mart 2020 itibariyle başlayıp halen ülkeleri tehdit eden koronavirüs salgını ve jeopolitik risk olarak devam eden Rusya – Ukrayna savaşının dünyada ekonomik, siyasi ve sağlıkta nereye götüreceği bugünden kestirilemiyor. Çin’de yeniden başlayan ve başta Şangay olmak üzere önemli ticaret merkezlerini etkisi altına alan pandemi ile Ukrayna savaşının bölgeye yayılma ihtimaliyle oluşan tedirginlik ve belirsizlik giderek artıyor.
Asya’da bugün için henüz netleşmeyen kovid salgını vak’aları çeşitli varyantlarla olumsuz etkisini sürdürürken Rusya – Ukrayna savaşının nereyi evrileceği bilinemiyor. Küresel ekonominin en büyük tedarikçisi Çin’de tekrar başlayan salgınla tedarik zincirindeki sorunların iki katına çıkması ve oluşan ekonomik belirsizlik ülkelerde enflasyonlara yeni ivmeler katıyor.
Kovid salgını ile Ukrayna savaşı gelişmiş ve gelişen ülkelerde enflasyon, borç ve gelir dağılımı eşitsizliği desteğinde belirsizlikleri olumsuz noktalara taşırken, 2022 ve 2023 yıllarında her iki gelişmenin ülke ekonomileri ve gidişatta olumsuzlukları hangi yöne taşıyacağı öngörülemiyor. Küresel ekonomide 2021 yılındaki ortalama yüzde 5,5’lik büyümenin 2022’de yüzde 4’e, 2023 yılında yüzde 3’e düşeceği ve tedarik zincirinin uzun yıllar normale dönmesinin mümkün olmadığı yolunda tahminler yapılıyor.
WHO’ya göre salgında gerçek ne?
Enflasyonları ve ülke ekonomilerini darmadağın eden kovid pandemisinin resmi rakamlara göre bilinmeyen olumsuz etkileri daha fazla oldu. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO), söz konusu durumu açıklarken 1 Ocak 2020 ve 31 Aralık 2021 tarihleri arasındaki rakamları baz alarak yaptığı değerlendirmede, dünyada Covid-19 ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili olan ölüm sayısının 6,25 milyon değil ortalama 15 milyon olduğunu bildiriyor.
WHO yayımladığı raporda, söz konusu 2 yıllık süreçte dünyadaki kovide bağlı ölümlerin, ilk belirlemelere göre 13,3 – 16,6 milyon arasında hesaplandığını ve ülkelerin açıkladığı ölüm sayılarından çok yukarıda olduğunu ileri sürüyor. Rapor, kayıtlara geçmeyen ölümlerin 10 ülkede yoğunlaştığını, resmi kayıtların dışındaki ölümlerin yüzde 80’ininin orta gelirli ülkelerde gerçekleştiğini haber veriyor.
WHO, Mısır’da kovid kaynaklı resmi ölüm kayıtlarına karşılık hayatını kaybedenlerin sayısının açıklananın 11,6 kat, Hindistan’da ise 10 kat olduğunu belirtiyor.
Peru başı çekiyor
WHO yaş ve cinsiyete göre ölümleri analiz ederken, kayıtlara girmeyen ölümlerin yüzde 57’sinin erkek ve önemli bir kısmının ileri yaştaki yetişkinlerde gerçekleştirdiğini bildiriyor.
Bu şekilde elde edilen, her 100 bin kişilik nüfus başına düşen kovid ölümleri tablosunda Peru başı çekiyor. Fazladan ölümler, doğrudan hastalığın etkisiyle gerçekleşenler yanında pandeminin sağlık sistemleri ve toplum üzerine etkileri nedeniyle, dolaylı olarak gerçekleşenleri de kapsıyor.
Dolaylı ölümlerin büyük bölümü sağlık sistemlerinin aşırı yüklenmesi nedeniyle farklı sağlık sorunları olan kişilerin önlem ve tedaviye erişememesinden kaynaklanıyor.
Türkiye’deki vak’aları da raporuna alan WHO, 1 Ocak 2020 – 31 Aralık 2021 tarihleri arasında ülkede resmi olarak açıklanan 82 bin ölüm vak’asını (bugünkü resmi kayıt 98 bin 837) 264 bin olarak belirlediklerini ve bu sayının resmi sayıya göre 3 kata yakın olduğunu kaydediyor.
Dünya Bankası’ndan tehdit uyarısı
Dünya Bankası, dünyadaki makro gelişmelerle ilgili hazırladığı raporda ülkelerin görmeye alışık olmadığı kamu harcamaları ve para politikalarıyla karşı karşıya bulunduğunu, ülkelerde yükselen eşitsizlik ve güvenlik sorunlarının önemli bir tehdit oluşturduğunu, jeopolitik kırılganlıkların bir yana bırakılıp uyumlu ve kapsamlı ulusal politikalar ve ülkeler arası işbirliğinin gereğine vurgu yapıyor.
Küresel büyüme hızının ivme kaybederek 2021 yılındaki yüzde 5,5 seviyesinden, 2022 yılında yüzde 4,1’e ve 2023 yılında yüzde 3,2’ye inmesinin beklendiğini raporlayan Dünya Bankası, gelişen ekonomilerde 2021 yılında yüzde 6,3 olan büyüme hızının 2022 yılında yüzde 4,6'ya ve 2023 yılında yüzde 4,4’e düşmesini bekliyor.
Kovidin yanında artan jeopolitik gerginlikler ve savaşın tedarik zinciri sorunlarını ve enflasyonist baskıları artıracağını belirten Dünya Bankası, dünyanın birçok bölümünde artan finansal kırılganlıkların ekonomilerde sert inişleri gündeme getirebileceğine vurgu yapıyor.
2023’te gelişmiş ekonomilerin GSYH’lerini geri kazanacağını ancak sorun ve tehditlerin devam edeceğinin altını çizen Dünya Bankası, gelişen ülkelerdeki ekonomik seviyenin düşmesi gelişmişlerin büyümelerine olumsuz yansıyacağını ve bu süreçte kırılgan ekonomilerde sert daralmaların görüleceğini belirtiyor.
Ekonomiler yavaşlayacak
2020’de başlayan kovid salgını ile bu yılki Ukrayna savaşı gelişmiş ve gelişen ülkelerde enflasyon, borç ve gelir dağılımı eşitsizliği desteğinde belirsizlikleri artırdığını dile getiren ve salgının baskısını devam ettirmesi ve diğer makro sebeplerin ekonomik aktiviteleri bozmayı devam ettirdiğini belirten banka, ABD ve Çin dahil büyük ekonomilerde oluşacak yavaşlamanın, gelişen ekonomilerde daha olumsuz hissedileceğini, ülkelerin ekonomileri destekleyici uygulamalarını artırarak sürdürmelerini tavsiye ediyor. Banka raporunda, “Daha fazla ülkeyi olumlu bir büyüme sürecine yönlendirebilmek için, uyumlu uluslararası eylem ve kapsamlı bir dizi ulusal politika müdahalesi gerekiyor” ifadesini kullanıyor.
Gelişmiş ülkeler ile gelişen ülkeler arasında bu belirsizlik döneminde büyüme oranlarındaki farkın açılacağının altını çizen Dünya Bankası, sert bir şekilde yükselen enflasyonların düşük gelirlileri olumsuz etkilemesi sebebiyle para politikasını zorladığını, 2021 yılında yükselen enflasyonların 2022’de daha hız kazanacağını ve bu politikaların söz konusu sürece göre geliştirilmesi gerektiğini dile getiriyor.
Kovidin toplam küresel borcu son 50 yılın en yüksek seviyesine çıkardığını, gelecekteki eşgüdümlü borç hafifletme girişimlerinin başarılı olabilmesi için daha sorunların süratle aşılması gerektiğini vurgulayan Dünya Bankası, para politikalarındaki hassasiyetin gelecek 10 yılı yakından etkileyeceği ifade ediliyor.
Küresel işbirliği şart
Kalkınma sürecinde artan eşitsizlik gibi olumsuzlukların üstesinden gelebilmek için sürekli desteklere ihtiyaç duyulacağını belirten Dünya Bankası, “Borçların yüksek seviyelerde olduğu bir dönemde, gelişmekte olan ekonomilerin yeşil, dayanıklı ve kapsayıcı kalkınmayı başarabilmeleri için finansal kaynaklarını genişletmeye yardımcı olmak amacıyla küresel işbirliği gerekli olacak” önerisini paylaşıyor.
1970’li yıllardan bu yana emtia fiyatlarındaki yükselişlerin düşüşlerden daha büyük olma eğiliminde olduğunu, bu dönemde ülkelerin disiplinli politikalara ağırlık vermelerini isteyen Dünya Bankası, emtia ihraç eden ülkelerde ekonomik olarak daha ılımlı bir seyir ve büyümeler için fırsatlar oluşabileceğini bildiriyor.
Pandeminin iki yıllık süreçte gelir eşitsizliğini arttırdığına değinen Dünya Bankası, söz konusu eşitsizliğin kalıcı izler bırakma potansiyelinin arttığını, bununla ilgili hükümetlerin hassasiyet göstermelerini istiyor.
GSYH’lerde oluşacak yavaşlama, sınırlı politika hareket alanı ve görünümde olumsuzlukları oluşturacak riskler doğrultusunda gelişen ekonomilerin maliye ve para politikalarını dikkatli kalibre etmelerinin gerektiğine dikkat çeken Dünya Bankası, ülkelerin her alanda yapacakları reformlar, yatırım ve insan sermayesini iyileştirecek uygulamaların zorlukları engelleyebilecek çalışmalar olarak görülebileceğini kaydediyor.
Çin’de pandemi seferberliği
Salgın ile yeniden başı derde giren Çin, başşehir Pekin, Şangay ve ticaret ağının yaygın olduğu bölgelerde toplu kovid testlerine başladı. Son testlere göre, günlük 5 bin vak’alık boyutlara ve ölümlerin 15’i aştığı gözleniyor. Çin salgın tedbiri olarak metro ve otobüs ulaşımında birçok istasyonu kapatırken öğrenimde de aksamalar oluyor. Çin üniversiteye giriş sınavları dahil birçok eğitimle ilgili uygulamayı ileri tarihe erteliyor.
Kovid salgınına karşı ekonomide üretimin artırılması ve büyümenin düşürülmemesi için faiz indirimleri dahil birçok politikayı sahaya indiren Çin, ekonomide sıkılaşmayı rafa kaldırdığı görülüyor. Çin Merkez Bankası, reel ekonomiye yönelik desteklerin artarak devam edeceğini, ülkenin küresel para politikalarından olumsuz etkilense de kontrol altında tutulan enflasyonun ekonomiye zarar vermesinin önleneceğini bildiriyor.
ABD Merkez Bankası’nın (FED) 50 baz faiz artırımından Çin’in etkilenmeyeceğini belirten Çin ekonomistleri de, ülkede pandeminin olumsuzluklarına karşı savaş açan bir politika yürütüldüğünü, para politikasında gerekirse zorunlu karşılıklar ve diğer merkez bankası araçlarıyla ekonominin rahatlatılması imkanının bulunduğunu söylüyor. Çin daha önce 23 maddelik ekonomiye destek paketi açıklamıştı.
Tedarik zinciri resesyona götürüyor
Küresel ekonomiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan FED Minneapolis Başkanı Neel Kashkari, tedarik zincirindeki problemlerin çözülmemesi durumunda resesyona hazır olunması konusunda uyarıda bulunuyor. Resesyondan en fazla faiz artırma sürecine giren FED’in etkileneceğini dile getiren Kashkari, banka olarak para politikasında dikkatli gidilmesinin zorunlu olduğunu, mevcut politikanın çok daha fazla işsizliğe yol açabileceğini vurguluyor.
FED’in eski yöneticilerinden de resesyona karşı politika üretmediğine dair açıklamalar geliyor. Enflasyona karşı ve büyümeyi artıracak uygulamaların politika araçları arasında olmadığına vurgu yapan yöneticiler, “Resesyona giren ABD’yi kurtarmak zor olacak” ikazını yapıyorlar. Yöneticiler, enflasyonun baskısını iyice artırdığını, hızlı faiz artışlarının da bir durgunluk ile sonuçlanacağını belirtiyor.
Bloomberg’in ünlü yorumcusu Mohamed El Erian ise FED’in 75 baz puanlık faiz artışını gündemden düşürmesiyle önemli bir hata yaptığını açıkladı. FED’in enflasyonla mücadelede geri kaldığı görüşünün altını çizen El Erian, bu durumun kredibiliteyi olumsuz etkileyebileceği uyarısını yapıyor.
FED Başkanı Jerome Powell ise enflasyona karşı politika oluşturmak zorunda olduklarını ve süratle hareket ettiklerini tahmin ettiklerini söylüyor. Powell, FED komite olarak 50 baz puan faiz artışını oybirliği ile aldığını, 75 baz puanlık faiz artışının asla gündemde olmadığını, ayrıca FED’in 9 trilyon dolara yaklaşan bilançosunu 1 Haziran itibariyle küçültmeye başlayacaklarını bildiriyor. Tahminlere göre FED, hazine tahvillerinde aylık 30 milyar dolar, ipoteğe dayalı menkul kıymetlerde aylık 17,5 milyar dolarlık bir azaltmaya gidecek ve 3 ayın sonunda bilanço küçültmeleri 60 milyar dolar ve 35 milyar dolar şeklinde gerçekleştirilecek.