SON DAKİKA
GÜNDEM Pazartesi 25 Nisan 2022 06:50

KAYNAKLARI KORUMANIN EN KISA YOLU 'SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK'

Günün ihtiyaçları karşılanırken gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için ruhi, psikolojik, sosyal, çevresel ve ekonomik kaynakları dengeli kullanmak olan sürdürülebilirlik, hayatın devamı açısından insanoğlunun elindeki en büyük değer ve yol gösterici olarak öne çıkıyor.

Kaynakları korumanın en kısa yolu 'sürdürülebilirlik'

Sedat YILMAZ

Dünyada ömürler gibi kaynaklar da sınırlı. Hayatı en iyi şartlarda idame ettirmek için; çevre, sosyal, ekonomik, ruhi ve psikolojik riskleri ortak paydalar dahilinde yöneterek eldeki mevcut imkânlarla bugünü ve bugünden geleceği emniyet altına alan girişimleri planlı olarak hayata geçirmek gerekiyor. Bugün bunun adına sürdürülebilirlik deniyor.

Her alanda yaşamayı sürdürülebilir kılacak ruhi, içtimai, psikolojik, çevresel veya ekonomik tedarik zinciri birbirinden ayrılmadan sağlıklı bir şekilde korunup, toplumun yarınlara ümitle bakması sağlanabiliyorsa sürdürülebilirlik yaşanır hale geliyor.

Sürdürülebilirlikte ilk sorulacak sorular, “Hayatınız sürdürülebilir mi? Ruhi durumunuz sürdürülebilir mi? Davranışlarınız sürdürülebilir mi? İşiniz sürdürülebilir mi? Çevreniz sürdürülebilir mi? Yaşadığınız toplum sürdürülebilir mi? Dünyanız sürdürülebilir mi?” şeklinde sıralanıyor.

Bahsi geçen sorulara verilen cevaplar; ruhsal ve bedeni yönden sağlıklı bir birey, işleyen bir ekonomi, yaşanabilir bir çevre, dengeli bir toplum ve güvenli bir dış dünya hakkında net bilgi verebiliyor.

Hayatı tedarik etmesi gerekir

Şayet hayatın her alanında maddi ve manevi tedarik zincirleri işler haldeyse ve zincirde kopukluk yoksa, her şeyden önemlisi bireyi ve toplumu istikbale hazırlıyorsa sürdürülebilirlik yakalanmış oluyor.

Başka bir ifadeyle adalet, korumacılık, sosyal eşitlik, dini hayat, gıda, enerji, madenler, su ve hava gibi birçok kaynakla bugünkü ihtiyaçlar, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tüketmeden karşılanabiliyorsa ve hatta gelecek nesillere daha fazla kullanılabilir kaynaklar bırakılabiliyorsa sürdürülebilirlik işliyor anlamına geliyor.

Birey, toplum, ekonomi ve çevreyi bozmadan en iyi, kaliteli ve kalifiye şekilde düzenleyebilen, ileriki yıllara taşıyabilen toplumlar sürdürülebilir bir yapıya kavuşmuş oluyor. Dolayısıyla hayatı tedarik eden maddi ve manevi zincirler sürdürülebilirlikte kilit rol oynuyor.

Sürdürülebilirlik, üretim ve çeşitliliğin devamlılığı sağlanırken insan hayatının kesintisiz devam ettirilmesi hedefini taşıyor. Dolayısıyla sürdürülebilirlik, kendi ihtiyaçlarımızı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da düşünerek karşılayabilmek şeklinde ifade buluyor.

Sürdürülebilirlik bilincinin 1984 yılında ozon tabakasının delinmesinden sonra hayata geçtiği düşünülürse insanlığın dünyayı, kaynakları ve kendine verilmiş ömrü ne kadar pervasızca kullandığı ortaya çıkıyor.

Hayat sonsuzluğa kurgulanmalı

Sürdürülebilirliğin dört temel bileşeni bulunuyor: Ruhi ve sosyal gelişim, çevreyi koruma, ekonomik büyüme... Sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için söz konusu kavramlar dengeli bir biçimde yönetilebilmeli.

Ruhi gelişimde dini ve kültürel hayat en iyi şekilde korunmalı ve hayata yansıtılmalı. Hayat sonunda yok olacak bir gaye için değil, sonsuzluk üzerine kurgulanmalı.

Sürdürülebilirlik; hayat ve eğitim kalitesinin tatmin edici bir düzeye ulaşmasına odaklanarak sosyal gelişimi desteklemeli, insan ilişkilerinin zenginleştirilmesi ve güçlendirilmesine ek olarak insanların bireysel, ruhsal ve toplumsal olarak hedeflerine ulaşmasını sağlamalı.

Sürdürülebilirlik; çevreye zarar vermeden, toplumları refaha kavuşturacak ekonomik büyümeyi bugün ve yarınlar için hazırlamalı...

Sürdürülebilirlik; çevre ve tabiatta yer alan kaynakların tükenebilir olduğunu ve bu nedenle bu kaynakları akılcı yaklaşımlar ile kullanmayı öğretebilmeli.

Bugün çevre, sosyal ve ekonomi ile sınırlanan alanlar, sürdürülebilirliğin temel unsuru olarak lanse edilmeye çalışılıyor ve insanın ruhi ihtiyaçları geri plana itiliyor. Aslında sürdürülebilirliğin merkezi insan. Dolayısıyla sürdürülebilirlikte çevre, sosyal ve ekonominin yanında psikoloji ve ahlâki yaklaşımlar fevkalade önem taşıyor. Neticede çevre, içtimaiyat ve ekonomi insan ile alakalı.

Nitekim insan, sürdürülebilirliğin en güzel örneğini muazzam, mükemmel ve estetik güzellikteki tabiat sistemine baktığında çok rahatlıkla görebiliyor.

Sürdürülebilirlik sadece geçici dünya hayatı açısından maddi ihtiyaçların devamı değil, öldükten sonraki hayat için de hazırlığı gerektiren bir eylem. Tek kanatlı kuş nasıl uçamıyorsa, insan ancak dünya ve ahireti meczederek sürdürülebilirliği sonsuzlaştırabiliyor. Zira, insan dünya hayatını süslemeyle meşgul olurken ebedi olan hayatı bir kenara iterse akıl, kalp ve ruhi olarak huzur bulamayacak ve sürdürülebilirlik yarı yolda akim kalacak.

Genlerimizde olan hazine

Sürdürülebilirlik son dönemde moda haline gelen batı kaynaklı gibi algılansa da aslında insanlıkla var olan bir kavram. İlk insan ve ilk peygamber Adem Aleyhisselam’dan bu yana insana sürdürülebilirlik tavsiye edilmiş. 1500 yıl önce insanlığa indirilen Kur’an-ı Kerim ve İslam Dini için de yeni bir kavram olmayan sürdürülebilirlik, Kur’an-ı Kerim âyetleri ve Hazreti Muhammed Aleyhisselam’ın hadisleriyle canlılığını sürdürüyor.

Kur’an-ı Kerim’de sürdürülebilirlikle ilgili bazı âyetleri şöyle sıralayabiliyoruz:

“Allah’ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı. Bu şekilde Allah, belki doğru yola geri dönerler diye yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattırır.” (Rum Suresi: 30/41)

“Ve O, gökleri yükseltti ve her şey için bir ölçü koydu. Siz, ey insanlar, asla doğruluk ve haklılık ölçüsünden şaşmayasınız! Öyleyse yaptıklarınızı adaletle tartın ve ölçüyü eksik tutmayın!” (Rahman Suresi: 55/7-9)

“Hiçbir şey yoktur ki onu meydana getiren hazinelerin anahtarları elimizde olmasın. Biz onu ancak belirli bir ölçüde indiririz.” (Hicr Suresi: 15/21)

“Ey Ademoğulları! Allah’a kulluk olsun diye yapıp ettiğiniz her işte kendinize çekidüzen verin; serbestçe yiyin için, fakat saçıp savurmayın, çünkü kuşku yok ki, Allah savurganları sevmez. (Araf Suresi: 7/31)

“Allah, zorluğun ardından bir kolaylık verecektir.” (Talak Suresi: 65/7)

“Her zorlukla beraber elbette bir kolaylık vardır.” (İnşirah Suresi: 94/5)

Sürdürülebilirlik ile ilgili Hazreti Muhammed Aleyhisselam’ın bazı sözleri de şöyle:

“Kim bir ağaç dikerse, Allah Teala o kimseye ağaçtan hâsıl olacak ürün ve fayda miktarınca sevap verir.” (Ahmet b. Hanbel, Müsned, 5/415.)

“Elinizde bir ağaç fidanı varsa, kıyamet kopmaya başlasa bile eğer onu dikecek kadar vaktiniz varsa, mutlaka dikin.” (Buhari, el-Edebü'l-Müfred, Kahire,1959, s.168.)

“Haksız olarak bir serçeyi öldürenden, Allah kıyamet gününde hesap soracaktır.” (Dârimî, Sünen, Kahire 1966, II,84.)

“Namazın anahtarı temizlik, başlangıcı tekbir, tamamlayıcısı da selâmdır.” (İbn.Mace Taharet 3)

“Allah güzeldir, güzeli sever. Temizdir, temizi sever. İkram edicidir, ikram edilmesini sever. Cömerttir, cömertliği sever. Evlerinizi, işyerlerinizi ve çevrenizi temiz tutunuz.” (Et-Tıbbün Nebavi s.216)

Bugünkü anlayış yetersiz

Sürdürülebilirlik kavramı son yıllarda batı kaynaklı ve neoklasik ve neoliberal iktisat uygulamalarına tepki olarak ortaya çıkmış bir eylem. Bugün için de dünya kaynaklarını pervasızca kullanan insanoğlu için bir uyarıcı mekanizması. Ancak bu hareket, mevcut ekonomik teorilerin eksikliklerini altını çizerken eğiticilik ve sorun çözme konusunda yetersizliğini de itiraf ediyor. Çünkü batı kaynaklı sürdürülebilirlik kavramı sadece insanın maddi yönünü ele aldığından manevi tarafına el atmıyor ve tek bacakla yürümeye çalışıyor.

Dolayısıyla sürdürülebilirlik insanlık için 21. Yüzyıl’ın en önemli zorluklarından biri olarak karşımızda duruyor. Çünkü insanoğlu giderek nereden gelip nereye gittiğini unutmuş görünüyor. Tabii sistemlere saygı gösteremeyen ve sun’ilikle uğraşan insanlık ferdi, ekonomik, sosyal ve çevresel hiçbir kaideye, kurala uymadan sürdürülebilirliği bir fantezi olarak görüyor ve dünya düzenini bozmaya devam ediyor. Özellikle dünyayı ifsat etmeyi yasaklayan dinlere karşı da muhalefet geliştirmeyi maharet sayıyor.

İslâm Dini’nin tavsiye ettiği sürdürülebilirlik anlayışı ise, sorumlu tüketime, başkalarına karşı empati kurmaya ve daha sade hayat tarzlarına odaklanması nedeniyle doğal olarak gerçek sürdürülebilirliği ortaya koyuyor.

İslâm’a göre sürdürülebilirlik, sadece enerji, turizm, tarım, gıda, ticaret, kentsel ve kırsal çevre ile sınırlı değil, ruhsal âlemlerden, normlardan tüketim ve üretim kalıplarından makro ekonomik politikalara kadar hayatın tüm alanlarını kapsayan bir hayat nizamı olarak tezahür ediyor.

Bu sistem; ekonomi, ekoloji ve hayata bakış açısı olarak sürdürülebilirliği yeniden düşünmek, onu bilgiye dayandırmak ve insan merkezli kalkınma için bir model olarak yerleştirmek için uğraşıyor ve düzenini insan merkezli kuruyor.

Dolayısıyla İslam Dini, bugünkü anlayışın tersine yıkıma yol açmadan tabii çevrenin kullanımına izin veriyor. Diğer taraftan bugünkü ekonomik düzen insanları ya çok fakir ya da çok zengin olmaya zorlarken İslâm Dini ise kaynakları adil ve dengeli herkesin istifadesine açık bir kullanım mekanizması şekline çeviriyor.

Gerçek sürdürülebilirlik

İslâm Dini, servetin tekellerde toplanmasını uygun görmüyor. İslâm, servetin ancak Allah için harcanması noktasında toplanabileceğini, zekât, sadaka ve vakıf şeklinde uygulamalarla zenginliğin fakiri koruyan bir sisteme dönüştürülmesi gereğini emrediyor. İslâmî sürdürülebilirlik, israfı, mahlûkata zarar vermeyi, tabii kaynakları yok etmeyi ve kötüye kullanmayı kesinlikle yasaklıyor.

Hayatın her safhasında sürdürülebilirliği tavsiye eden İslâm Dini düzensizlikler, adaletsizlikler, ruhi, sosyal, ekonomik ve çevresel bozukluklara kökten karşı çıkıyor.

Ancak dünyadaki gibi sürdürülebilirlik konusunda henüz yeterli farkındalığın olmadığı Müslüman topluluklar için bu hususta kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğu kesin. Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan pek çok insan ve canlının korunması sorumluluğu ortadayken sürdürülebilirliği farklı alanlara kaydırmanın çıkar yol olmadığı görülüyor.

Mesela marka oluşturup malı değerinden fazla satmak, ihracat yapıyorum diye yurtiçinde ürün ve hizmetleri pahalandırmak veya çevre dostu etiketli ürünlerin fiyatlarını yükselterek pazarlamak ne kadar ahlâki olmayan bir yaklaşımsa elde kullanılacak ürün olduğu halde hiç ihtiyaç yokken satın almak da aynı ölçüye giriyor.

Dünyayı saran ‘Bir şeyleri tamir etmektense yenisiyle değiştirelim’ mantığı, insanların reklam, ilan ve diğer araçlarla ihtiyaç fazlası tüketime zorlanması gibi tüm eylem ve söylemler sürdürülebilirliğe karşı açılan en büyük savaş olarak karşımıza çıkıyor.

Sürdürülebilirliğin gayesi

Dünya benzeri görülmemiş şekilde bozuluyor. İfsadın ana nedenleri kara ve deniz alanlarının kullanımındaki değişimler, canlıların sömürülmesi, iklim değişikliği, kirlilik ve istilacı etkenler. Bu beş saik, sırayla, tüketimden yönetişime kadar ifsat edici toplumsal davranışlardan kaynaklanıyor.

Yeryüzünde insanların bıraktığı izler, biyofiziksel kaynakların ve özellikle de yerküre ekosistemlerinin imhası şeklinde meydana çıkıyor. Dolayısıyla tarım, imalat ve sanayi gibi ekonomik sektörlerden, çalışma organizasyonlarına ve hane halklarının ve bireylerin tüketim şekillerine ve bireysel mal ve hizmetlerin kaynak taleplerine kadar birçok ölçekte dikkatli kaynak yönetimi uygulamalarının gereği elzem hale geliyor.

Binaenaleyh, sürdürülebilirlik ile dünya kurtulabilir ve insanoğlu yeniden mutlu bir hayata kavuşabilir. Bunun yolu ise önce fert olarak nefislerin terbiyesi, kanaatkârlık ve itidalli davranışlara ulaşmaktan geçiyor. Bu konuda en şümullü din İslâm olarak görülüyor. Ardından ekonomik büyümeyi çevresel bozulmadan kısmi olarak ayıracak “yeniden yapılanma” yani “Ürünü azalt, ihtiyacın kadar üret, tekrar kullan, geri dönüştür” pratiği tüm hayatlara hakim olması gerekiyor.

Mevcut ihtiyaçlar karşılanırken gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak ve Yüce Yaradan ile güçlü bağların kurulduğu, herkes için sağlıklı, zararlı madde ve ortamlardan arınmış yüksek kaliteli bir hayat sürmek kesintisiz sürdürülebilirliğin tek gayesi olmalı.

Dolayısıyla sürdürülebilirliğe ulaşmak ve dönüşümü gerçekleştirmek için empati, bazı şeylerden feragat ve fedakarlık, diğer taraftan kısıtlı kaynaklara karşı savurgan bir hayat tarzını terk etmek yolun ilk adımları olarak görülüyor. Ekonominin tarifi de zaten,“sınırı olmayan insan ihtiyaçlarını, kıt kaynaklarla karşılama faaliyetleri ve becerisi” değil mi?

ABONE OL