EL NİDO TROPİKAL TURKUAZ KIYILAR
Aylardan Şubat ve İstanbul'da gri, soğuk bir kış havası var. Güneşi bugün hiç görmedik bile. Bir pazar gününü böyle havalarda ancak evde oturup kitap okuyup, Televizyonda film seyredip ya da müzik dinleyerek çay kahve ile geçirebilirsiniz

Deniz DİKMEN
Gelin hep birlikte bu gri ambiyanstan kurtulup rengarenk, muhteşem doğası olan bir coğrafyaya gidelim. Bu hafta sizi Filipinler’in El Nido bölgesine götürmek istiyorum.
İstanbul’dan hareket ederek yaklaşık sekiz saatlik bir uçuştan sonra Filipinler’in başkenti Manila’ya varıyoruz. Türk vatandaşlarına Filipinler’e vize uygulaması bulunmadığı için girişimiz de çok rahat oluyor.
Filipinler Pasifik Okyanusu’nun batısında bulunan bir Güneydoğu Asya ülkesi olarak varlığını sürdürüyor. Bugün size anlatacağım El Nido bölgesi ise, Manila’nın yaklaşık 420 kilometre güneybatısında ve Palawan Adası’nın en kuzeyinde bulunuyor. Manila’dan küçük yerel pırpır tabir edilen pervaneli uçağımız ile Palawan Adası’nın Puerto Princesa kentine uçuyoruz. Buradan da van tipi aracımızla yaklaşık 240 km uzaklıktaki El Nido’ya devam ediyoruz. Bu bölgeye gelen turistler genelde birkaç gün Puerto Princesa’yı gezer, oradan bizim gibi El Nido’ya geçer. Birkaç gün El Nido’da kaldıktan sonra da kuzeyde bulunan Coron Adası’na devam ederler.
Palawan Adası genelde nispeten az gelişmiş ama doğa ile bütünleşmiş, tropikal ormanları ve dağları, muhteşem kumsalları ve kayalık oluşumlarıyla, vahşi yaşamı ile ince uzun büyük bir ada.
Ada National Geographic Traveller dergisi gibi bazı dergiler tarafından Doğu ve Güneydoğu Asya bölgesinin en çekici adası olarak gösterilmiştir.
Aracımız çok rahat. Yolumuz gezgin dostlarımızla birlikte, bazen toprak yol, yemyeşil doğanın içinden geçiyor. Zaman zaman yolda yol kafelerinde durup mola veriyoruz, yerel meyve suları veya çay kahve içiyoruz. Hava mükemmel. Bazen ufak tefek tropikal yağmurlara denk geliyoruz. Yağmur bitince masmavi bir gökyüzü kendini gösteriyor ve çevremizde tropikal ağaçların koca yaprakları pırıl pırıl parlıyor.
50 bin kişi yaşıyor
Öğleden sonra uzun bir yolculuğun ardından El Nido’ya varıyoruz. Burası günümüzde yaklaşık 50 bin kişinin yaşadığı turistik bir bölge. Araçlarımızdan iniyoruz ve bölgenin en geniş sahillerinden birinde bulunan otelimize yerleşiyoruz. Burası gerçekten cennetin bir köşesi.
Eşyalarımızı otelimize bırakıp hemen kapımızın önündeki sahili keşfetmeye başlıyoruz. Sahilin pırıl pırıl kumları, deniz kıyısında bulunan tropikal ağaçlar ile bütünleşmiş. Kıyıdan hiçbir yerde herhangi bir yapılaşma görmüyorsunuz. Tüm oteller ve restoranlar ormanın içinde kayboluyor çünkü binaların boyları ağaçların boylarını geçmiyor. Tek bir çöp veya çevrede herhangi bir kirlenme görmeniz mümkün değil. Yerel halk çok güzler yüzlü ve sakin.
Sahildeki palmiyelerin altındaki şezlonglarımıza yerleşiyoruz. Uçsuz bucaksız denizi ve kıyıya vuran dalgaları izlemek ne hoş ve insanın ruhuna ne iyi geliyor. Ülkemize ne kadar uzak bir yerdeyiz. Dinleniyoruz, gün batımını izliyoruz ve akşam yemeği için otelimize dönüyoruz.
Ertesi gün sabah erkenden yola çıkıyoruz. Erkenciyiz çünkü, El Nido’ya has meşhur tekne turlarından bir tanesine katılacağız. Önce El Nido merkeze uğruyoruz. Bazı dostlarımız buradan kendilerine su geçirmeyen çantalardan alıyorlar. Çantalar boy boy ve renk renk ve en önemlisi çok işlevsel çünkü burada teknede denizin üstünde ıslanma potansiyeliniz çok yüksek. Bu nedenle özel eşyalarınızı koruyan ve su geçirmeyen bir çanta aslında bu seyahat için elzem. Aynı zamanda bu çantaları hediye olarak ta alabilirsiniz. Hepsi çok şık.
Çantalarımızı aldıktan sonra nihayet limana gidiyoruz. Çünkü, günlük turların hepsi burdan kalkıyor. Dünyanın her yerinden gelen turistler kimeler halinde burada sıralarını bekliyorlar. 4 ayrı günlük rota var. Sizi sabah 9 civarında alıp bölgedeki çok değişik adalara yüzmeye ve dalmaya götürüyorlar ve akşam saat 17 civarında tekrar merkeze geri dönüyorlar. Turun fiyatına şnorkel ekipmanı, paletler, deniz gözlükleri, can yelekleri, öğle yemeği ve içecekler dahil oluyor. Genelde gün boyu 4-5 ayrı destinasyona uğruyorlar. Öğle civarında size harika bir yemek hazırlıyorlar.
Denize girerken dikkatli olunmalı
Sıra bize gelince, biz de yan kısımlarında kızakları olan geleneksel ahşap teknemize biniyoruz ve kaptanımızla birlikte denize açılıyoruz.
Denize girerken, dünyanın neresi olursa olsun, çok dikkatli olmak lazım zira dünyadaki her yerindeki denizler bizim Ege veya Akdeniz’den çok farklı olabiliyor.
Rüzgar, akıntı, tuz oranı, denizin içindeki bitkiler ve hayvanlar her şey farklı oluyor. Çok iyi bir yüzücü olduğunuzu ve performansınızın çok iyi olduğunu düşünseniz bile yerel halkın vermiş olduğu uyarılara hep kulak vermek ve dikkatli olmak lazım. Her şeyi kendi tecrübelerimize ve ölçülerimize göre değerlerlendirmememiz gerekiyor.
Yola çıkıyoruz ve yüzlerce adanın bulunduğu bölgede kaptanımız bizi olağanüstü güzellikteki tropikal adalara götürüyor. Kumsallar bembeyaz, koyların rengi mavi ve türkuaz tonlarında, adalarda tek bir insan bile yok. Bitki örtüsü yemyeşil. Şu seyahat dergilerindeki cennet sayfaları var ya, her yer böyle pırıl pırıl ve çok bakir. Doğa insanın gerçekten gözünü kamaştırıyor. Tekneden atlıyoruz, yüzüyoruz, denizaltını keşfediyoruz. Her şey mükemmel.
Öğleye doğru ise, kaptan bizi Bacuit Bay’e getiriyor. Koyun temizliğine ve özgün güzelliğine inanamazsınız. Biz doyasıya denize girerken kaptan ve ekibi çoktan teknemizin arka tarafında öğle yemeğimizi hazırlamaya başlamış bile. Balıklar ayıklanmış ve ızgarada pişiyor. Tabaklarda deniz ürünleri, pilavlar, patlıcanlı mezemsi yemekler hazırlanmış ve hepsi harika görünüyor.
Her şey hazır olunca kaptan bizi sofraya davet ediyor. Yemekleri o kadar özenerek hazırlamışlar ki. Teknede keyifle yemeklerimizi paylaşıyoruz ve leziz yerel balıkları, deniz ürünlerini, mezeleri ve tropikal meyveleri yemeğe başlıyoruz. Lezzetler çok hoşumuza gidiyor.
Görüntü harika
Yemekten sonra seferimize devam ediyoruz ve bu kez kaptanımız bizi yakında bulunan ‘Gizli Lagün’e götürüyor. Burası da çevredeki önemli bir spot anlaşılan çünkü bütün tekneler burada. İşin bir sıkıntılı tarafı var sadece. Tekneler hafif açıkta, yüksek kayaların kenarında beklemek durumunda. Lagünün olduğu kıyıya yaklaşamıyor çünkü denizin içi de olduğu gibi keskin kayalıklardan oluşuyor geçit vermiyor. Bu nedenle lagüne gitmek isteyenler kendi imkanları ile yüzerek kıyıya çıkmak zorunda. Bir yandan da deniz dalgalı olduğu için yüzerek gitmek ve jilet gibi keskin kayalara çarpmamak ta hiç öyle kolay değil. Ayaklarımızı korumak için deniz ayakkabılarımızı giyiyoruz ve kendimize bir rota belirlemeye çalışıyoruz. Karaya çıkan en kısa yolu gözümüze kestiriyoruz ve denize atlıyoruz. Kayalıkların arasından yüzmeye çalışıyoruz. Dalga bir yandan bizi keskin kayalıkların üstüne atıyor. Önemli olan bir yerlerimizi kesmeden sağ salim bir şekilde karaya ulaşmak.
Neyse ki çok hasar almadan yüzerek ve kayalıklardan tırmanarak karaya ulaşıyoruz ve kumsala kadar yürüyoruz. Kumsal o kadar nefis ki. Kumsaldaki kayalardaki küçük bir boşluktan lagünün olduğu koya geçebiliyoruz. Görüntü harika. Buralar gerçekten muhteşem!
Lagünü içimize sindirdikten sonra tekrar girdiğimiz kaya aralığına geri döndüğümüzde kaptanımızın küçük bir kano ile bize meyve gönderdiğini fark ediyoruz. O kadar sevaba geçiyor ki anlatamayız. Hava, su manzara ve bu muhteşem kumsalda meyvelerimizin keyfine varıyoruz.
1-2 saat lagün ve kumsalda vakit geçirdikten sonra tekrar yüzerek teknemize dönüyoruz. Bu sefer kaptanımız bizi Shimizu Adası’na ve Seven Commandos ve Batı Entalula sahiline götürüyor. Akşamüstü bu seferi yaparken deniz oldukça hareketli, rüzgar ve dalga var. Ancak koyu gri renkli kaya ada formasyonları, lacivert ve türkuaz koylar, bembeyaz kumsallar o kadar mükemmel ki. Hafif yorgunuz ve yüzümüze akşam güneşi vuruyor. Son durağımızda tekrar denizin keyfini çıkarıyoruz. Denizden çıkınca buradaki minik büfenin bahçesinde çay içiyoruz.
Gerçekten muazzam bir cennetin içindeyiz. Günümüzde dahi böyle bakir doğal güzelliklerin varlığı insanın içini ısıtıyor.
Birkaç gün sonra El Nido’dan ayrılmak için yine pırpır uçağımıza bindiğimizde bütün bu muhteşem adaların üstünden uçuyoruz. Bu kez de aşağıda aşık olup gezdiğimiz şahane coğrafyayı bir de havadan gözlemliyorum. Bu manzaraları herhalde bir ömür boyu unutamam. Bu coğrafyaya, bu denize ve güzeller güzeli koylara doyamadım diyebilirim.
Bu gri kış gününde umarım sizi El Nido’nun rengarenk tropikal doğası ve olağanüstü turkuaz suları, kumsalları, lagünleri ve kaya adalar ile modunuzu yükseltebilmişimdir.
Denizi, doğayı, adaları, yüzmeyi, dalmayı, keşfetmeyi seviyorsanız bu bölgeler tam size göre. Umarım ben de bir gün tekrar Palawan’a gidip o şahane sularda yüzme ve o muhteşem havayı soluma fırsatı bulurum. Şimdiden çok özledim.