"EĞİTİMDE REKABET SINIFA DEĞİL, ALGIYA TAŞINDI "
İletişim ve marka stratejileri alanında 20 yılı aşkın deneyime sahip Mehmet Utku Şentürk, Eğitim Markası Yaratmak adlı kitabında eğitim sektöründe yaşanan bu dönüşümü bütüncül bir bakış açısıyla ele alıyor. Şentürk'e göre güçlü eğitim modeli, güçlü iletişimle desteklenmediği sürece kalıcı olamıyor.

Gerçekleştirdiğimiz bu söyleşide; eğitim kurumlarının neden marka olmak zorunda olduğunu, öğretmen ve veli deneyiminin kurumsal algıyı nasıl şekillendirdiğini ve dijital çağda güven inşasının hangi adımlarla mümkün olabileceğini konuştuk. Eğitimde sürdürülebilir başarının yol haritasını çizen bu röportaj, okul yöneticileri ve eğitimciler için önemli ipuçları sunuyor.
“Veliler artık notlara değil markaya bakıyor” tespiti eğitim sistemi açısından nasıl okunmalı?
Bu tespit, eğitimin artık sadece pedagojik bir alan olmaktan çıkıp aynı zamanda stratejik bir yönetim alanına dönüştüğünü gösteriyor. Veliler karar verirken akademik başarıyı temel alıyor ama son kararı belirleyen unsur güven, kurumsal tutarlılık ve algı oluyor. Bu da rekabetin sınıflardan çok anlatı ve itibar düzleminde yaşandığını gösteriyor.
Eğitim kurumları için marka olamamanın bedeli nedir?
Görünmezliktir. İyi eğitim veren ama kendini anlatamayan kurumlar tercih edilme yarışında geriye düşüyor. Marka olamamak, uzun vadede kayıt kaybı, fiyat baskısı ve itibar zayıflaması anlamına geliyor. Bugün birçok okulun yaşadığı sorun eğitim kalitesi değil, algı yönetimi.
“Eğitim Markası Yaratmak” kitabı bu tabloya nasıl bir çözüm öneriyor?
Kitap, iletişimi sadece tanıtım faaliyeti olmaktan çıkarıp yönetim fonksiyonu olarak ele alıyor. Kurumsal kimlikten dijital dile, kriz iletişiminden veli deneyimine kadar tüm başlıkları bütüncül bir çerçevede ele alıyor. Ama en önemlisi, teoriden çok uygulanabilirlik sunuyor.
Dijitalleşme eğitim kurumlarının güç dengesini nasıl etkiledi?
Dijitalleşme küçük ve orta ölçekli kurumlara görünürlük fırsatı sundu ama aynı zamanda hataları da büyüttü. Tutarsız bir sosyal medya dili ya da yanlış bir kriz refleksi çok hızlı yayılıyor. Bu nedenle dijital iletişim artık bir pazarlama konusu değil, doğrudan itibar yönetimi meselesi.
Öğretmen ve veli deneyimi neden stratejik bir konu hâline geldi?
Çünkü deneyim, artık en güçlü iletişim aracı. Öğretmen mutsuzsa bu sınıfa, veliyle kurulan ilişkiye ve dolayısıyla markaya yansıyor. Veli memnuniyeti ise sadece kayıt döneminde değil, uzun vadeli itibar açısından belirleyici. Bu yüzden kurum içi iletişim, dış iletişim kadar kritik.
Türkiye’de eğitim kurumları bu dönüşüme hazır mı?
Farkındalık artıyor ama hazırlık seviyesi eşit değil. Bazı kurumlar bu süreci stratejik olarak yönetirken, bazıları hâlâ iletişimi “sonradan eklenen” bir alan olarak görüyor. Oysa önümüzdeki dönemde ayakta kalanlar; eğitimi, iletişimi ve markayı aynı masada ele alanlar olacak.
Eğitim yöneticilerine tek bir stratejik öneriniz ne olurdu?
İletişimi harcama kalemi değil, yatırım alanı olarak görsünler. Çünkü eğitimde sürdürülebilir başarı artık sadece ne öğrettiğinizle değil, kendinizi nasıl anlattığınızla da belirleniyor.