Dolar $
32.34
%-0.09 -0.03
Euro €
34.83
%0.3 0.1
Sterlin £
40.59
%-0.32 -0.13
Çeyrek Altın
3898.55
%-0.48 -18.47
SON DAKİKA
Turizm Pazar 17 Aralık 2023 02:18

BATI AFRİKA'NIN RENKLİ RİTİMLERİ VE RUHLARI…

Size bu hafta özel bir yazı hazırlamak istedim. Sizi bir destinasyona götürmekten öte, size beni çok etkileyen ve yaşadıklarımı, gördüklerimi bir ömür boyu unutamayacağım bir yolculuğumu anlatmak istiyorum. Bu yolculuk Güney Afrika'nın Capetown kentinden başlayıp Zimbabve'nin Viktorya Şelaleleri'nde sona eriyor

Batı Afrika'nın renkli ritimleri ve ruhları…

Deniz DİKMEN

Bu hafta gazetede 150.inci yazımı yazmanın mutluluğunu yaşıyorum. Yüz elli haftadır büyük bir keyifle size dünyanın değişik köşelerini tanıtmaya ve güzel seyahat deneyimlerimi paylaşmaya çalışıyorum. 

Bu nedenle size, bu hafta özel bir yazı hazırlamak istedim. Sizi bir destinasyona götürmekten öte, size beni çok etkileyen ve yaşadıklarımı, gördüklerimi bir ömür boyu unutamayacağım bir yolculuğumu anlatmak istiyorum.

Bu yolculuk Güney Afrika’nın Capetown kentinden başlayıp Zimbabve’nin Viktorya Şelaleleri’nde sona eriyor.

Çok sevdiğim o Afrika Kıtası’nda Güney Afrika, Namibya, Botsvana, Zimbabve ve Zambiya ülkelerinden geçen 6500 km’lik bir serüvenin hikayesidir bu.

İstanbul’dan dostlarımızla büyük bir heyecan ile uçağımıza binip Güney Afrika’ya Capetown’a uçuyoruz. Tüm seyahatimiz boyunca bize eşlik edecek harika rehberimiz Barry ve eşi bizi havalimanında karşılıyorlar. Barry bütün Afrika kıtasını yirmi yıldır araçları ile gezen, son derece deneyimli yerel bir rehber. Bu güzergahı özel bir araçla yapacağız ve Barry aynı zamanda şoförlüğümüzü de yapacak.

İlk etapta birkaç gün Capetown kentini ve çevresini geziyoruz. Masa Dağı, Arslan Tepesi, Clinton Beach, Simonstown, Ümit Burnu Yarım Adası, Robben İsland gibi Capetown klasiklerini geziyoruz.

Capetown’a bu benim üçüncü gelişim ancak bu bölgeyi o kadar çok seviyorum ki, her zaman tekrar gelebilirim.

Capetown’dan sonra ise Güney Afrika’nın ana yolu olan N7 üzerinden kuzeye doğru Springbok’a yol alıyoruz. Bu bölgeye “Tanrı’nın Bahçesi” deniyor çünkü özellikle Ağustos ve Eylül ayları arasında, yani güney kürenin ilkbaharı yaşadığı dönemde, bütün doğa inanılmaz rengarenk bir çiçek bahçesine dönüşüyor. 

zimbabwe-2

Kral William V’in onuruna

Akşam vakti Springbok kasabasındaki otelimize varıyoruz. Ertesi gün ise Namibiya’ya geçmek için tekrar yola çıkıp Orange Nehri kenarından yol alıyoruz. Orange Nehri Güney Afrika’nın 2200 km uzunluğu ile bölgenin en uzun nehri. İsmini aslında Hollanda Kraliyet Orange Hanedanı’ndan alıyor.

1779 yılında bu bölge Hollanda’nın sömürgesi olduğu zaman Hollandalı yetkililer dönemin kralı William V’in onuruna bu nehrin adını ‘Orange River’ koyuyorlar.

Buradan devam ederek Namibiya sınırına Vioolsdrif sınır kapısına geliyoruz. Buradan Namibiya’ya geçiş yapıyoruz ve Fish River Canyon’a devam ediyoruz. Namibiya’nın güneyinde bulunan kanyon, yaklaşık 650 milyon yıl önce bu jeolojik formasyona uğramış. Kanyon 160 km uzunluğunda. Yer yer 27 km genişliğe ve 550 metre derinliğe ulaşıyor muazzam bir görüntü sergiliyor.

Kanyon bölgesinde Quivertree ormanlarına, özel bir flora ve faunaya şahit oluyoruz. Gün boyu ve sınırda bazı aksaklıklar yaşadığımız için, biraz programımız uzuyor ve yolda geceye kalıyoruz. Vahşi doğanın içinde bulunduğumuz için emniyet açısından gece yolculuklarına aslında pek kalmamaya gayret ediyoruz. Tam otelimize varmak üzereyiz derken aracımızdan yüksek bir ses geliyor. Lastiğimiz patlamış. Bu yollarda patlamaması zaten mucize gibi çünkü yollar kum ve ilerlemesi çok güç. Elimizde fener ile rehberimize yardıma koşuyoruz. Lastiği değiştirecek fakat kendisi bizi hemen feneri söndürmemiz konusunda uyarıyor. Çünkü, fenerden yansıyan ve hareket eden ışığın çevredeki yırtıcı hayvanların ilgisini çekeceğini ve araca yaklaşacaklarını bildiriyor.

Gece saat 22.00 hava soğuk ve otelimize 50 km kalmış. Günün yorgunluğu var üstümüzde ama, bu yollarda her şeye daima hazırlıklı olmak lazım. Her an bir sürpriz ile karşılaşabiliyorsunuz. Lastiğimizi karanlıkta değiştirdikten sonra gece yarısı kampımıza varıyoruz. Bizi karşılamak için kampın bahçesini mumlarla süslemişler. Bize muazzam bir açık büfe sofrası kurmuş ve kuzu çevirmişler. İş böyle olunca kampta muhteşem bir gece geçiriyoruz ve tüm yorgunluğumuzu atıyoruz.

zimbabwe-1

Doğanın kucağında otel

Ertesi gün yolumuza Twyfelfontein’e devam ediyoruz. Bu bölgede tam doğanın kucağında olağanüstü bir otelde konaklıyoruz. Çevredeki vahşi hayvanlar kampımızın yakınında yaşıyorlar. Terasımızdan kampa doğru gelen dev bir fil gözlemliyoruz ancak otelin güvenliği alarmda ve hayvanların hareketlerini devamlı izliyorlar. Sıkıntı yaratmadıkça müdahale etmiyorlar. Kalabalık bir mirket ailesi arka ayakların üstünde durmuş havuz başında çevreyi izliyor. Bu bölgede her türlü geyik, kudu, zürafa, akbaba, fil, sırtlan gibi her türlü vahşi hayvan görmeniz mümkün.

Buraya kadar gelmişken elbette Damaraland’de UNESCO Dünya Mirası kabul edilen Twyvelfontein yöresindeki yerel ilkel savaşçı Bushmenlere ait binlerce yıllık geçmişi olan kaya resimlerini de görmeye gidiyoruz.  Aynı şekilde Khorixas’taki taşlaşmış ormana da uğrayıp buradaki 260 milyon yaşındaki taşlaşmış ağaçları görüyoruz. Ağaçların kaya gibi olması çok hayrete düşürüyor bizi. Twyfelfontein çevresinde Damaraland’a gidip Damara kültürü ile tanışıyoruz. Yol boyunca Namibiya’nın değişik kabilelerine denk geliyoruz. Yol üstü bir Himba kabilesini ziyaret ediyor ve özellikle çocuklarla olağanüstü bir vakit geçiriyoruz. 

Rotamızdaki bir sonraki durak Sossusvlei’ye. Meşhur Namibya kumulları arasında dev bir ovada bulunan bir kampta konaklıyoruz. Tam manasıyla hiçliğin ortasında lüks bir çadırda kalıyoruz ve akşam olağanüstü bir yemek yiyoruz. Sabah ise çadırımızın kapı aralığından güneşin doğuşunu izlemek efsane bir deneyim oluyor.

Namibya’nın dünyanın en yüksek kumullarına sahip kızıl Namib Çölü’ne gidiyoruz. Kendi aracımızdan inip özel 4x4 araçlara binip bu bölgeyi öyle geziyoruz. Çünkü, bu çöl ortamında başka türlü ilerlemek mümkün değil. Meşhur 45 nolu kumula gidiyoruz ve yaklaşık 170 m boyundaki bu kumula tırmanıyoruz. Bu kumul Sesiem kapısı ile Sossusvlei arasında 45.inci km de bulunduğu için bu ismi taşıyor. Buradaki kumullar yaklaşık 5 milyon yaşında.

Kızıl kumulların arkasındaki parlament mavisi gökyüzü ve çevrede bulunan kurumuş olan ağaçların siyah kökleri inanılmaz muhteşem görüntüler oluşturuyor. Gün boyu çölü büyük bir keyif ile geziyoruz. 

zimbabwe-4

Manzara göz kamaştırıcı

Günün sonunda bu olağanüstü coğrafyada kumullara karşı rehberimiz şampanya patlatıp, kraker ve peynir ile bir kutlama yaptırıyor. Manzaralar göz kamaştırıcı. Yolumuz Walvis Koyu üzerinden Atlantik kıyısından Swakopmund’a devam ediyor. Zarif pembe flamingo ve pelikan sürülerine denk geliyoruz. Gece Swakopmund kentinde kalıyoruz ve bir sonraki hedefimiz dünyaca ünlü Etosha Ulusal Parkı.

Kuzeye doğru yol almaya devam ediyoruz ve Etosha Ulusal Park’a varıyoruz. Akşam vakti Halali’deki otelimizin terasında kokteyllerimizi yudumlarken muhteşem bir gün batımı izliyor ve ulusal parkta yaşayan hayvanların seslerini dinliyoruz.

Sabah keyifli bir kahvaltıdan sonra Etosha’da safariye çıkıyoruz. 1907 senesinde bir Alman kolonist tarafından bir avlanma alanı olarak kurulan bu park, daha sonra 1967 senesinde burada yaşayan 700 çeşit hayvanı koruma altına alarak bir ulusal parka dönüştürülüyor.

Envai çeşit Geyik, Fil, Zebra, Leopar, Arslan, Zürafa, Antilop Gnu, Deve kuşu, yerel kuşlar doğal ortamlarında bizi parkta karşılıyorlar. Burası gerçekten bir masal diyarı. Hayvanların su içmeye geldikleri su birikintilerin yakınında sabah saatlerinde gizlenip gelen hayvan sürülerini izliyoruz.

Etosha’dan sonraki günler ise Rundu üzerinden Caprivi Strip’e doğru yol almaya devam ediyoruz. Burada Okavango’yu ziyaret etmeye gidiyoruz. Okavango Deltası dünyada çölde biten tek nehir deltası ve burası Afrikayı besleyen en önemli su ve yaşam havzalarından bir tanesi. Okavango Nehiri’nden teknemiz ile otelimizin kamp alanına gidiyoruz. Lüks çadırlarımız vahşi doğada nehirin kıyısında bulunuyor. Gece çevredeki tüm hayvanların seslerini duyuyoruz, hatta maymunlar çadırımızın üstünde tepişiyor. Okavango Nehri’nde yerel mokorolarla unutulmaz bir gezintisi yapıyoruz. Bir diğer gün ise, Okavango’da bir ‘Bush yürüyüşü’ yapıyoruz ve çevredeki hayvanların izlerini sürüyoruz. Akşam üstü, kamp ateşi kenarında nefis bir yemek yiyip gün batımını seyredip yorgunluğumuzu atıyoruz. 

zimbabwe-3

Olağanüstü ortam

Birkaç gün sonra, Rundu üzerinden Caprivi Strip’ten yolumuza devam edip Botsvana’ya geçiyoruz. Sınırı geçince Botsvana’nın ‘Elephant Trail’i başlıyor. Olağanüstü bir ortam var. Ülke açık hava bir hayvanat bahçesi gibi. Her yerde vahşi hayvanlarla karşılaşabiliyorsunuz. Bir anda fil sürüleri karşınıza çıkabiliyor. Akşam vakti Kasane’deki otelimize varıyoruz ve ertesi gün teknemizden Chobe Ulusal Park’ta su aygırlarının, fillerin, timsahların, su mandalarının doğal ortamlarında Chobe Nehiri’nde günlük yaşamlarını ve oyunlarını izliyoruz. Dünyada böyle bir güzellik yok sanırım. İnanılmaz manzaralarla karşı karşıya kalıyoruz. Chobe’yi de bir iki gün gezdikten sonra, Kazangula’dan sınırı aşarak Zimbabve’ye geçip son durağımız olan Livingstone’daki Viktorya Şelaleleri’ne devam ediyoruz.

Burası da apayrı bir güzellik. Kanımca dünyada gördüğüm en güzel ve etkileyici şelale Viktorya Şelaleleri. Su 107 metre yükseklikten ve 1700 metrelik bir en ile perde duvardan inanılmaz bir ihtişamla ve güçle gürül gürül akıyor. Manzaralara ve güneşte şelalenin üstünde parlayan gökkuşağına doyamadık. Viktorya Şelaleleri’nde bir de yürüyerek 1904 yapımı Viktorya Köprüsü’nden Zambiya’ ya geçiyoruz. Bu köprü Zimbabwe ve Zambiya ülkelerini Zambezi Nehri üzerinden birbirine bağlıyor.

Artık Afrika’dan ayrılma zamanı geldi. Livingstone’dan ve Johannesburg üzerinden ülkemize dönüyoruz. Bu çok güzide yolculuk esnasında gördüğüm muhteşem doğa, insan ve hayvan manzaralarını bir ömür boyunca unutamayacağım. Her sabah saat dörtte yola çıkıp gece yarılarına kadar direksiyon salladığımız günleri ve yol arkadaşlarımızla yaşadığımız maceraları unutmanın da imkanı yok. Çok kısa bir özetle yolculuğumuzu anlatmaya çalıştım. Umarım sevmişsinizdir. Önümüzdeki haftalarda gene güzel sürprizlerle size harika destinasyonlar anlatmaya devam edeceğim.

ABONE OL