SON DAKİKA

Şu AB meselesi…

Kaan Özbek 16 Eyl 2023

Beklenen oldu. Avrupa Birliği bir kez daha Türkiye'nin birliğe alınmasını reddetti, bir de her zamanki gibi bir kılıf uydurarak Türkiye ile ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Ben şahsen şaşırmadım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak doğduğum günden bu yana benzer kılıflara şahitlik ettim.

Toplumun bur kısmı hep AB’ciydi. Amma istekleri, çabaları Türkiye’yi bu kulübe aldırmaya yetmedi. Peki benim şahitlik ettiğim süre boyunca AB ülkeleri Türkiye’de neler yaptı? Dilim döndüğünce aktarayım. Türkiye Cumhuriyeti AB sermayesinin Türkiye’ye yatırım yapması için tüm teşvikleri sundu. Bunun sonucu AB menşeili pek çok firma Türkiye’de faaliyet göstermeye başladı. Özellikle de kimya sanayi. Hal böyle olunca Türkiye çevresel anlamda oldukça kirlendi. Denizlerimizde canlı türü azaldı. En net örnek Kocaeli Dilovası’ndan denize dökülen derenin hali ve Marmara denizinin durumu. 

Üstelik Dilovası’nda artan kanser vakaları ve buna bağlı ölümler de bilim adamlarının araştırma konusu oldu. Ve Dilovası’nda faaliyet gösteren pek çok fabrika hiç şaşırtıcı değil ama AB menşeili.

Kendi ülkelerinde kirlilik ve pahalı işçilik kaygısıyla üretmedikleri ne varsa Türkiye’de ürettiler. Türkiye’de işçilik ucuzdu… Üstelik sendikalaşma oranı da gün be gün düştüğü için herhangi bir aksaklık yaşamadan tereyağından kıl çeker gibi semirdikçe semirdiler. 

* * *

Arka bahçe…

Bulunduğu coğrafi konum itibariyle stratejik anlamda önemi tartışmasız ortada olan Türkiye her daim AB ülkeleri için bir güvenlik kapısı oldu. Bu Sovyet tehdidi varken de sonrasında da hep bu şekilde görüldü. Bugün Ortadoğu’da yaşanan savaşlar nedeniyle Türkiye’nin bir mülteci kampına dönüştürülmüş olması da bu gerçekliğin başka bir boyutu. Aman bize gelmesinler de biz parasını verelim Türkiye’de dursunlar.

* * *

Peki nasıl başlamıştı birilerinin hiç gerçekleşmeyecek olan AB rüyası?

Avrupa Birliği Başkanlığı’nın web sitesinden alıntılarla ret tarihçesine kısa bir göz atalım… 

“Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda uluslararası konjonktürdeki gelişmeleri yakından takip etmiş ve OECD, NATO gibi uluslararası örgütlenmelerin etkin bir üyesi olmuştur. Bu doğrultuda, insanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun (AET) 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye, 31 Temmuz 1959'da Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunmuştur. Türkiye adına bu başvuruyu, dönemin Demokrat Parti lideri ve Başbakanı Adnan Menderes yapmıştır. Menderes, bu başvuruyla, Türkiye'nin Avrupa'ya ilk adımı attığını ifade etmiştir”

Ankara Anlaşması'nın 28. Maddesine göre "Anlaşma'nın işleyişi, Topluluğu kuran Antlaşma'dan doğan yükümlülüklerin tümünün Türkiye'ce üstlenilebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye'nin Topluluğa katılması olanağını incelerler"

1971 yılı itibarıyla, Katma Protokol çerçevesinde, Topluluk, bazı petrol ve tekstil ürünleri dışında Türkiye'den ithal ettiği tüm sanayi mallarına uyguladığı gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarını tek taraflı olarak sıfırlamıştır. Buna karşılık, Türkiye'nin AB kaynaklı sanayi ürünlerinde gümrük vergilerini tedricen sıfırlaması öngörülmüş ve böylece Gümrük Birliği'nin fiilen yürürlüğe girmesi için 22 yıllık bir süre tanınmıştır. Türkiye-AB ilişkileri, 1970'li yılların başından 1980'lerin ikinci yarısına kadar, siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı istikrarsız bir seyir izlemiştir. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından ilişkiler resmen askıya alınmıştır. 1983 yılında Türkiye'de sivil idarenin yeniden kurulması ve 1984 yılından itibaren Türkiye'nin ithal ikameci politikaları hızla terk etmesi ile beraber, Türkiye'nin dışa açılma süreci başlamıştır. Böylece 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren dondurulmuş bulunan Türkiye-AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başlamıştır. Türkiye, 14 Nisan 1987 tarihinde, Ankara Anlaşması'nda öngörülen dönemlerin tamamlanmasını beklemeden, üyelik başvurusunda bulunmuştur. Komisyon, bu başvuru ile ilgili görüşünü 18 Aralık 1989'da açıklamış ve kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan Topluluğun yeni bir üyeyi kabul edemeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca, Türkiye'nin, Topluluğa katılmaya ehil olmakla birlikte, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu nedenle, üyelik müzakerelerinin açılması için bir tarih belirlenmemesi ve Ortaklık Anlaşması çerçevesinde ilişkilerin geliştirilmesi önerilmiştir”

Hülasa; Türkiye’yi arka bahçe olarak gören AB’nin her zaman bir bahanesi vardır…