Sıfatlar
Önce evlat belki sonra anne, baba, öğretmen, doktor, mühendis, ev hanımı, iş adamı. Yaşamımız boyunca sahip olduğumuz pek çok sıfattan sadece birkaçını saydım. Bunların hepsi olabileceğimiz gibi bir gün hiçbiri de olmayabiliriz.
Yukarıda saydıklarımdan biri, anne olmam hasebiyle sizinle paylaşmak istediklerim var. Hayatında bir ergenle yaşamamış olanlar okumayabilirler bu yazıyı. Ve fakat siz bir kez ergen oldunuz değil mi? Hatırlıyor musunuz peki o dönemi?Doğrusu ben pek az... Anne ve babalara çocuklarının ergenliksüreciyle ilgili fikirleri sorulunca genel olarak oldukça zorlandıklarını söylerler. Yaşamadan anlamıyormuş insan. Fakat burada asıl önemli nokta, ergenlik sürecinin doğal sancıları olan çocuğun kendini bulma, kişilik oluşturma yolunda yaşadıkları değil. Ebeveynin ebeveyn olma yolunda yaşadıkları gibi geliyor bana. Ergen doğal olarak bir arayış içinde… Ancak ebeveyn ne yapacağını bilmiyor. Aslen hiçbirimizin nasıl anne ya da baba olunur bir fikrimiz,eğitimimiz yok. Tabii ailemizden, eğitimciler ya da uzmanlardan yardım alıyoruz. İtiraf etmek gerekirse sahada işler yine de öyle kolay ilerlemiyor. Öncelikle söylemeliyim ki burada kimsenin bilmediği çok dahiyane bir yöntem yazmayacağım. Ben de bir ergen annesi olarak öğrenmeye devam ediyorum. Fakat yine de dikkat çekmek istediğim bir nokta var. Her ne kadar kuşak farkından filan söz etmek istemesem de kendi çocukluğumu düşündüğümde daha ‘ulaşılabilir’ olduğumu fark ettim. Evet ulaşılabilir! Anne ve babam benimle yalnız kalıp konuşabilirler ve tüm dikkatim onların üzerinde olurdu. Yeni nesle ulaşmak ise öyle pek kolay değil. Bugün için diyebilirim ki bilişim çağının çocuklar üzerindeki etkilerinden biri onları içine hapsediyor oluşu. İnternet oldukça cezbedici bir dünya. Hayatı kolaylaştırıcı da.Dersleri internet üzerinden yapmak, projeler hazırlamak, ilgileri doğrultusunda çalışmalara katılmak, oyunlar ve sosyal medya bunlardan sadece birkaçı. Ama tam da bunlar yüzünden çocukla ebeveyn arasındaki iletişim azalıyor.Uzmanların tavsiye ettiği süre, içerik gibi konularda kurallar koysak da ‘kaliteli zaman’ yaratmak yine de kolay değil. O renkli ve pek çok şey vadeden dünyadan (sosyal medya, videolar vs.) ayrılıp gerçek dünyada ebeveyniyle baş başakalan çocuğa ulaşmak oldukça zor. Amacım her ergen ebeveynin yaşadığı zorlukları tespit etmek değil elbette. Ve daha önce de söyledim. Mucizevi bir yöntemim yok. Ama birlikte zaman geçirirken tat almaya çalışmak önemli mesela. Bir yemeği paylaşabildiğimiz, bir filmi birlikte izlediğimiz, seyahat ettiğimiz ve en çok da birlikte gülmeyi başarabildiğimiz o anlar her şeyden daha değerli. Hatta diyebilirim ki benim özelimde gülmek, güldürebilmek belki bir parça daha önemli. Sorunun altından kalkamadığımıhissedince sarıldığım can simidi benim için gülmek. Çoğunlukla saçmalıyorum. Doğru duydunuz, saçmalıyorum…Bakın şöyle, çözemediğimiz sorunla ilgili alaycı ifadeler mi istersiniz sonra belki konuyla ilgisiz çeşitli hallere girmeler mi. Biraz tiyatro var işin içinde kabul ediyorum. Çabalıyorum en azından. Sonuçta çocuğunuzla yaşadığınız sorun orada duruyor belki ama konudan uzaklaşmak iyi geliyor. Ve bazen çözüm tam da kahkahaların ardından gelebiliyor.
Şimdi yazının başına dönmek istiyorum. Hani yaşadığımız sürece sahip olduğumuz pek çok sıfatı bir gün kaybetme ihtimalinden söz etmiştim ya. 6 Şubat sabahı ülkemizin 13 ilinde yaşanan deprem felaketi sonrası tek düşünebildiğim hayatın bize verilmiş bir hediye olduğu ve zorluklarına rağmen yaşamaya değer ancak sonsuz da olmadığını hatırlamak.
Kaybedilen evlatlara, analara, babalara rahmet ve saygıyla…