SON DAKİKA
Turizm Pazar 06 Ekim 2024 02:56

YELKENCİLERİN UĞRAK NOKTASI SKRADİN…

Bu haftaki yazımda sizi bu keyifli deniz yolculuğumuzda uğradığımız şirin mi şirin bir sahil kasabası olan Skradin'e götürmek istiyorum. Sonbahara güzel bir geçiş yapmayı ve kış gelmeden son birkaç kez denize girmeye bayılırım. Deniz ve mevsim bu dönemde de şerbet gibidir çünkü su ılıktır, rüzgâr ve denizdeki dalgalar yumuşacıktır

Yelkencilerin uğrak noktası Skradin…

Deniz DİKMEN

Sonbaharın ilk günlerini yaşıyoruz fakat dünyanın bazı bölgelerin de hala yaz devam ediyor. Ben de bu yazın son demlerini yaşamayı çok severim. Sonbahara güzel bir geçiş yapmayı ve kış gelmeden son birkaç kez denize girmeye bayılırım. Deniz ve mevsim bu dönemde de şerbet gibidir çünkü su ılıktır, rüzgâr ve denizdeki dalgalar yumuşacıktır. Biz de bu sene yazın bu son demlerini dostlarla farklı bir coğrafyada geçirmek istedik. İstanbul'dan bir buçuk saatlik bir uçuşla Hırvatistan’ın Zagreb kentine vardık. Zagreb ’ten Dalmaçya Kıyılarına indik ve buradaki sahilleri keşfetmek için bir katamaran kiraladık. Bu haftaki yazımda sizi bu keyifli deniz yolculuğumuzda uğradığımız şirin mi şirin bir sahil kasabası olan Skradin’e götürmek istiyorum.

yelken-3

Hava sıcaklığı ve güneş muhteşem

Eylül’ün son günlerini yaşıyoruz ve bu bölge bize göre daha kuzey batıda olmasına rağmen hava sıcaklığı ve güneş muhteşem. Geceleri bazen biraz yağmur yağsa da, gündüzleri güneş pırıl pırıl ve hava sıcaklığı 26-27 derecelerde. 

Teknemiz ile Kornati Adaları’ndan gidiyoruz. Bu adalar topluluğu 150 ayrı adadan oluşuyor ve yaklaşık 320 kilometre karelik karelik bir alanı kapsıyor. Bu nedenle Kornati Adaları Akdeniz bölgesinin en kalabalık ve yoğun takım adaları sayılıyor. Kornati Ulusal Park’tan Hırvatistan’ın anakarasında bulunan ve konumu bir fiyorda benzeyen  Skradin’e gitmeyi hedefliyoruz çünkü bu bölgenin coğrafyasının da çok güzel olduğunu tahmin ediyoruz.

yelken-5

Minicik bir sahil kasabası

Skradin Sibenik – Knin Bölgesi’ne bağlı minicik bir sahil kasabası. Kasaba Krka Ulusal Park’ın tam girişinde ve Krka Nehiri kıyısında konumlanıyor. Sibenik kenti kasabaya 11 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Dünyaca meşhur Split kenti ise yaklaşık 100 km uzaklıkta bulunuyor. Küçük Skradin kasabasında yıl boyunca 3500 kişi yaşıyor. 

Antik dönemde kasabanın ismi Skardon veya Skardona diye geçermiş. Romalılar burayı ele geçirmeden önce burası İliryalılar’ınmış. Dokuzuncu yüzyılda ise Hırvatlar Skradin’e yerleşmişler. 13'üncü ve 14'üncü yüzyılda ise, Skradin Subik Aileleri altında güzel bir gelişim yaşamış. Günümüzde  de kasabanın üst kısımlarında bulunan Turina Kalesi Subikliler tarafından inşa edilmiş. Aynı zamanda bölgeye Hristiyan keşişlerin kaldığı zengin manastırlar inşa etmişler.

1522 – 1684 yılları arasında Skradin Osmanlı Imparatorluğun topraklarına dahil olmuş. Osmanlı ile Venediklilerin arasındaki savaş döneminde ise kasaba çok hasar görmüş ve sonunda Venediklilerin eline geçmiş. İlerleyen yüzyıllarda ise, Skradin Napoleon’un egemenliği altında Fransız İmparatorluğun ve daha sonra Avusturya - Macaristan İmparatorluğun istilasına uğramış. 19'uncu yüzyıldan sonra Skradin önemini yitirmiş ve yakında bulunan Sibenik kentinin yıldızı yükselmeye başlamış.

yelken-4

Doğa tertemiz ve çok bakımlı

Adriyatik denizin lacivert dalgalarında yol alıyoruz. Masmavi bir gökyüzü şahane bembeyaz bulut formasyonları ile bize eşlik ediyor. Hava ılık. Tatlı bir rüzgâr esiyor ve güneşin ışınları tenimizi ısıtıyor. Teknenin kaptan köşkünde hem bu güzel sularda seyir yapıyoruz hem de kahvelerimizi yudumluyoruz. Hem çevre hem de dünya halini tartışarak sohbet ediyoruz. Adalar ve anakara çok yeşil, her yeri mis gibi çam ormanları kaplıyor. Doğa tertemiz ve çok bakımlı. Denizin mis gibi tuzlu kokusu burnumuza kadar geliyor.

yelken-2

Bana Venedik’i hatırlatıyor

Kornati Adaları’ndan Skradin’e yaklaşık elli kilometre. Bu nedenle gün boyu deniz yolculuğumuza devam ediyoruz. Kanal Luka’da yol alırken zaman zaman kırmızı veya yeşil fenerler karşımıza çıkıyor ve bize denizin konumuyla ilgili bilgiler verip yolu gösteriyor. Önümüzde yolcu gemileri, yelkenler, motor yatlar, balıkçı tekneleri ve katamaran gibi birçok değişik deniz araçları farklı boyut ve renklerde yol alıyor.  Aynı şekilde karşıdan da gelen sakin bir deniz trafiği var. Herkes büyük bir keyifle bu masmavi sularda yolunu alıyor.

Kıvrımlı su yollarından yavaş yavaş önce Sibenik’e doğru yol alıyoruz. St. Anthony Kanalı’nın girişinde Ljuljevac Adası’nda konumlanmış karşımıza St. Nikola Kalesi çıkıyor. Bu kale 15'inci ile 17'inci yüzyıl arasında Venedikli bir savunma yapıtı olmuş ve 2017 yılından bu yana bir UNESCO Dünya Mirası olarak kabul ediliyor. 

St Nikola Kalesi’nin yanından geçiyoruz ve karşımızda tam Krka Nehiri’nin Adriyatik Denizi’ne aktığı noktada tarihi Sibenik kentini görüyoruz. Burası Dalmaçya bölgesinin büyük kentlerinden bir tanesi ve aynı zamanda siyasi, eğitim, sanayi, lojistik ve turizm açısından ülke için önemli bir lokasyon.

Sibenik karşımızda güneşin altında pırıl pırıl parlıyor ve nedense bana Venedik’i hatırlatıyor. Uzaktan bile kentin önemli bir kültürel mirası olan St James Katedrali’ni görüyoruz. 15'inci ve 16'ıncı yüzyıla ait bu mimari eser hem Gotik hem de Rönesans çizgileri taşıyor. Burası da 2000 yılından bu yana bir UNESCO Dünya Mirası. St Nikola Kalesi’nin haricinde Sibenik’te üç kale daha var – St Michael Kalesi, St John Kalesi ve Barone Kalesi. Kent bulunduğu yerde tarihi eserleriyle ve limanı ile birlikte olağanüstü bir güzellik sergiliyor.

Yavaşça katamaranımızla kentin önünden süzülerek ileride bulunan Sibenik Köprüsü’nün altından geçiyoruz. Sibenik Köprüsü’nün yakınlarında ise sağlı sollu midye, istiridye çiftlikleri var. Onların yanından geçerken çalışanlarıyla selamlaşıyoruz.

İlerde karşımızda tüm heybetiyle Skradin Köprüsü’nü görüyoruz. Bütün tekneler bir konvoy halinde bu harika köprünün altından geçiyor ve karşımızda Skradin kasabasının silüeti yükselmeye başlıyor. Lacivert suların kıyısında ve yemyeşil çam ormanların içinde bu kasaba o kadar tatlı görünüyor ki. Kasabanın iç kesimlerindeki bazı ağaçları ise sonbaharın meşhur sarı, turuncu ve kırmızı yapraklarıyla renklerini almışlar. Bize enfes bir manzara sunuyor. Skradin Marinası’nı, Skradin Katedrali’ni ve kasabanın küçük rengarenk evlerini görüyoruz.

Katamaranımızı marinaya park ediyoruz. Her yer tekne ve yelkenli dolu. Teknelerin beyaz kasaları ve yelkenleri bu lacivert sulara ve çam ağaçlarına ne çok yakışıyor. Burası adeta yelkencilerin önemli bir uğrak yeri olsa gerek çünkü bütün denizciler burada.

Marina’nın ve çevrenin temizliğine bayılıyorum. Prosedürler çok profesyonelce hal ediliyor, personel çok nazik. Limanda beyaz kuğular yüzüyor. Bir tanesi hatta sanki ‘hoşgeldiniz’ der gibi bizim teknenin yanına geliyor ve başını teknenin içine doğru uzatıyor. Sanırım bir limanda ilk defa kuğular görüyorum. Bu güzelim su kuşları marinanın ve kasabanın ambiyansına ve huzurlu ortamına o kadar yakışıyorlar ki.  Skradin Marinası’na yerleşir yerleşmez tekneden inip, hem kasabayı keşfetmeye hem de teknemizin bazı alışverişlerini hal etmeye gidiyoruz.

yelken-1

Bölgede epey üzüm bağları var

Marina’da minik köprülerin üstünden karşıya yürüyerek geçip kasabaya gidiyoruz. 

Hemen kasabanın girişinde küçük bir pastanede çeşit çeşit sade, çikolatalı ve marmelatlı croissant ve peynirli ile vişneli börek satıyorlar. Ertesi günkü ki sabah kahvaltımız için bunu kendimize not ediyoruz. İleride bir dondurmacı harika dondurmalar satıyor. Dondurmacının yanında kasabalı bir hanım rengarenk tezgahını kurmuş gelen geçene taze meyve ve sebze satıyor.

Yol boyunca balık restoranları, pizzacılar, küçük bira bahçeleri ve arada küçük butik dükkanlar bulunuyor. Kimisi kıyafet veya tekne aksesuarları satıyor. Kimisi yerel üzüm suları çeşitleri sunuyor. Bölgede bildiğim kadarıyla epey üzüm bağları var.

Kasabanın merkez çeşmesinin bulunduğu minik meydandan içeri doğru sapınca ara sokaklardaki mini süpermarketleri görüyoruz ve tekne için alışverişimizi buradan yapmaya karar veriyoruz. Biraz ilerde kasabanın en büyük meydanında ise Barok tarzında inşa edilmiş olan Meryem Ana Kilisesi yükseliyor.

Kilisenin önünden de çok şirin daracık tarihi sokaklardan yürüyüş yapabiliyorsunuz. Burada da harika deniz ürünleri satan restoranlar büfeler, butikler ve hatta küçük bir börekçi var.

Bu yoldan yürüyüp sağlı sollu dükkanları inceliyoruz ve bu sakin ve huzurlu sonbahar günün keyfini çıkarıyoruz. Yolun sol tarafından yukarıya Turina Kalesi’ne çıkan yollar var. Skradin’in bu eski kent merkezi küçük ama çok şirin ve gezmeye değer bir yer.

Geri dönüşümüzde ise, kilisenin arka tarafından dönüyoruz. Skradin’in burada arka tarafta kendi sahili var ve insanlar buraya yüzmeye ve güneşlenmeye geliyorlar. Skradin’e gelen birçok ziyaretçi yakındaki Krka Ulusal Parkı’nı ve Krka Şelaleleri’ni görmeye gidiyor. Parkın en büyük şelalesi Skradinski Bükü.Ulusal Parkta doğayı keşfedebilir, hiking yapabilir ve bisiklete binebilirsiniz.

Akşamüstü yürüyüşümüzü kasabada tamamladıktan sonra teknemize dönüyoruz ve akşam yemeği için hazırlanıyoruz.

Çok fazla yerel ve yabancı turist olduğu için restoranlarda yer bulmak zor. Her yerde yelkenciler, tekneciler var ama biz de önden rezervasyonumuzu harika bir balıkçı restoranına yaptık. Akşam tam kilise meydanında açık havada masamızda yerimizi alıyoruz. Bu mevsimde hala dışarda oturup yemek yiyebilmek ne büyük bir nimet.

Balıkçımız muhteşem ve bize yeni yakaladıkları günlük balık ve deniz ürünlerini sunuyorlar. Skradin ve Hırvatistan’da kalamar, ahtapot ve midye yemeğe doyamadık diyebilirim. Hepsi o kadar leziz ki. Hem yemeğin kalitesi muhteşem hem fiyatlar çok makul hem de servis çok temiz ve çok kaliteli.

Adriyatik Deniz’in bu güzide bölgesini pür neşe içinde gezdik ama işin en güzeli kuşkusuz muhteşem dostlarla birlikte olmaktı. 

Bu nedenle buradan bu yolculuğu bize unutulmaz kılan ve bize harika günler yaşatan can dostlarımıza bir kez daha teşekkürlerimi sunmak isterim. 

İnanıyorum ki güzellikler paylaştıkça çoğalır ve daha da muhteşem olur.