YATIRIMLARDA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN ROLÜ
Son yıllarda dünya genelindeki şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim alanlarında artan farkındalıkları, yeni iş modellerinin ve yatırım biçimlerinin ESG olarak adlandırılan kriterlere adapte olmasını gerekli kıldı.
Geniş bir çevrenin onayını alan ESG, yatırımcı davranışlarına ek olarak şirket birleşme ve satın almalarını da önemli ölçüde etkilemeye başladı. Şirketlerin sadece potansiyel büyüme ivmelerini değil, çevresel ve sosyal sorumlulukları hakkında performans raporlamalarını da mercek altına alan ESG kriterleri, anlaşma ve yatırım kararlarına daha sürdürülebilir bir zemin hazırlamasıyla da öne çıkmaya başladı.
ESG her ne kadar Türkiye de dahil olmak üzere dünya genelinde giderek daha fazla kurumsal ve özel yatırımcının ilgisini çeken bir megatrend haline gelmiş olsa da uluslararası şirket birleşmeleri ve çapraz listeleme konularında verdiği profesyonel ve şeffaf danışmanlık hizmetleri ile tanınan Usul Ventures kurucusu Kaan Özçelik’in deyimiyle; “Varlık yönetimi hakkında daha fazla bilinçli hale gelen yatırımcıların, süreklilik ve sürdürülebilirlik kavramları arasındaki temel farkları anlaması, ayrıca yeni nesil sürdürülebilirlik düzenlemeleri ve bu düzenlemelerin potansiyel yatırımlar üzerindeki etkilerinin farkına varması” da artık hiç olmadığı kadar önemli.
“Şirketlerin Üstlendiği ESG İnisiyatiflerine Dair Artan Beklentiler Karşısında Kavram Kargaşası Riski Var”
Bugünün finans dünyasında, uzun vadeli fayda sağlayan amaçlar edinmek hem şirketlere hem de pay sahiplerine ekonomik katkı sağlayan en önemli kriterler arasında. Usul Ventures kurucusu Kaan Özçelik’e göre; şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişimsel süreçlerini şeffaf şekilde raporlamalarını gerektiren standardize edilmiş bir veri bütünü olarak ortaya çıkan ESG de günümüz yatırım süreçleri üzerinde söz sahibi olan ve olası risklerin ortadan kaldırılması adına özellikle yatırımcılar tarafından anlaşılması gereken incelikli bir konu.
Sürdürülebilirlik ve süreklilik olmak üzere sık karıştırılan ESG ile ilişkili terimlerin tanımlarını ve kullanımlarını netleştirmenin, yatırımcıları teşvik ederek şirket büyümesini hızlandırma potansiyelini vurgulayan Özçelik, bu iki kavramı ve döngüsel ekonomiyi beslemedeki önemini şu şekilde açıkladı:
“Bir yandan çevremizi bir yandan da toplumları iyileştirerek işletmelere gezegen için anlamlı büyüme şansı tanıyan ESG, uyum ve kontrol listelerinin ötesine geçen yeni nesil bir standardizasyon olarak tanımlanabilir. Başarı kriterlerinin artık sadece finansal ölçütlerle sınırlandırılmadığı günümüzde, birçok işletme için sıfır emisyona ulaşmak ve çevreci bir büyüme stratejisi benimsemek, bir anlamda değişen dünyaya uyum sağlamak demek. Ancak ESG kapsamında sıklıkla karşılaştığımız sürdürülebilirlik ve süreklilik kavramları, birbirini destekleyen bağlı iki terim olsalar da; aradaki farkı net şekilde kavramamak, hem yatırımcı hem pay sahipleri açısından risk teşkil ediyor. Süreklilik, mevcut iş modellerinin ve operasyonlarının uzun vadeli devamlılığını sağlama çabası olarak tanımlanan bir kavram iken; sürdürülebilirlik, şirketlerin gerçekleştirdikleri faaliyet ve yaklaşımlarda çevrenin, toplumun ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını göz alarak hareket etme sürecini ifade ediyor. Sonuç üründen yönetişime kadar bir dizi kontrol ve işletme basamağına dahil olan sürdürülebilirlik, temelde kaynak kullanımında mantıklı davranmayı ve gezegen sağlığını, finansal kazancın önünde tutarak hareket etmeyi gerektiriyor.”
Bu iki kavramın birbirinin yerine kullanılmasından doğan tekdüzelik ve anlam kaymasının, bir dizi yanlış anlaşılmaya neden olarak şirketler için yanlış yatırımcı tabanına ulaşma riski doğurduğunu ifade eden Özçelik; aynı kavram karmaşasının, yatırımcıda yarattığı olumsuz etkinin ise varlık yönetiminde gerekli ve istenen hamlelerde bulunamamak olduğunu belirtti. Ayrıca; çevreci yaklaşımdan doğan sürdürülebilirliğin sürekli büyümeyi teşvik ettiğinin, uzun vadeli büyümenin ise ancak şirket faaliyetlerinin uzun vadede yarattığı çevresel etkilerin farkına varılarak elde edileceğinin altını çizerek, yatırımın değerini artırmadaki en önemli faktörün mevcut kavram karmaşasını gidermek olduğunu ifade etti.
“Türkiye’deki Finansal Büyüme Sürdürülebilir Yatırımlardan Daha Çok Beslenmeye Başladı”
ESG’yi; “paydaşların kazancından ödün vermeden, iş gelişiminin doğal bir sonucu olarak, olumlu çevresel, sosyal ve yönetişimsel etkiler yaratan yenilikçi bir yatırım yöntemi” şeklinde tanımlayan sermaye piyasaları ve mali hukuk uzmanı Özçelik, son dönemde sürdürülebilir yatırımların küresel pazardaki öneminin artmasıyla birlikte daha fazla yerel şirketin ESG kriterlerine adapte olmaya başladığını ifade etti. Yatırımcıların şirket faaliyetlerin uzun vadede yarattığı etkileri göz önünde bulundurarak karar vermesinin piyasalar üzerinde olumlu etkiler doğururken, gezegeni koruma yaklaşımına sahip potansiyel işletmelerin büyüme hızını artırdığını da olumlu bir gelişme olarak vurguladı.
“İklim krizinin artışı ile birlikte, Türkiye’deki özel sermaye şirketleri ve yatırımcılar ESG unsurlarının, yatırımların değerini artırmada oynayabileceği rolü fark etmiş durumda. Bu nedenle yatırım ve sermaye toplama sürecinde ESG adımlarına entegre olmak, çevresel sürdürülebilirlik ve iş gücü gibi uygulamalarda kötü performans sergileme riskini ortadan kaldırarak daha inovatif bir geleceğe ilerleme potansiyeli taşıyor. Attığı her adımın çevresel ve sosyal etkilerinden haberdar olarak gelişen şirketler, hem marka değerini artırıyor hem de yatırımcı sadakatini kazanıyor; bu da uzun vadede sürekli büyümeyi ve inovasyonu kaçınılmaz hale getirerek finansal karlılık garantisi veriyor.”
Türkiye’nin ekonomik ve sosyal altyapısına uygun şekilde yeni nesil çevreci yaklaşımlara karşı uzun vadeli yatırım stratejileri planlamanın sağladığı avantajları ise şu şekilde özetledi: “Örneğin; kömür gibi doğal kaynaklar yerine yenilenebilir enerji sistemlerine entegre olan şirketler, hem yerel hem global statüde daha sürdürülebilir bir duruş sergileyerek satın alma değerini artırıyor. Benzer şekilde sosyal ve yönetişimsel iyileştirmelere odaklanan markalar artan tüketici desteği ile birlikte süreklilik arz eden bir büyüme eğrisi çiziyor. Dolayısıyla karbon yoğunluğu az olan operasyonları tercih etmek, çevreci hizmet potansiyelini artırırken finansal endekste yükselen bir fiyat-kazanç katsayısı yakalama avantajı da sağlıyor. Çünkü bu tür şirketler yatırımcı nezdinde giderek daha değerli ve risksiz hale geliyor.”
Özçelik, ESG kriterlerine uyan Türk işletmelerin, global endekslerde görünür olması açısından avantaj sağladığını belirtse de; henüz regülasyonların belirsiz olduğu böyle gri bir alanda, süreklilik ve sürdürülebilirlik gibi iki temel kavram arası farkların ve yakın ilişkinin net şekilde anlaşılmasının, çevreci imajı çizerek pazarlama çalışmaları yapan ve yanlış bilgi yayan işletmeleri eleme açısından zorunlu olduğunun ise ayrıca altını çizdi. Usul Ventures tarafından sunulan fintech destekli rehberlik yolculuğunun ise; sermaye toplama ve global piyasalara açılma amacı güden yerel işletmelere, ESG adımlarını temel prensip olarak edinerek süreci etkin şekilde yönetme ve mevcut anlam karmaşası risklerinden sıyrılarak en doğru çözümleri geliştirme açısından yadsınamaz bir artı sağladığını ifade etti.