UNUTULMAZ TAM COC VİETNAM
Dünya'da gördüğüm en enteresan ülkelerden biri Vietnam oldu. Gerek ülkenin yaşadığı tarihi olaylar, gerek kültürel mirasları gerek olağanüstü doğası gerçekten takdire şayandı. Vietnam'ı çok detaylı bir şekilde gezmiştik ve her köşesi çok etkileyiciydi.

Deniz DİKMEN
Bu yazımda size Kuzey Vietnam’da bulunan Tam Coc bölgesini ve orada yaşadıklarımızı anlatmak isterim. Bazı seyahat anıları gerçekten unutulmaz oluyor.
Benim için de Tam Coc öyle olmuştu.
Güneyden Saigon’dan başlayan ve daha sonra Da Nang, Hue, Hoian olarak devam eden gezimizde kuzeye doğru tırmanıyorduk. Aylardan Ekim ve Vietnam’da olağanüstü güzel bir hava vardı. Ne sıcak ne soğuk, hava güneşli ve açık. Ekibimiz de çok keyifli. Epeyce büyük bir gezgin dostlar grubu ile ülkeyi bir baştan bir başa büyük bir keyifle geziyoruz.
Kuzeyde Ha Long ve Hanoi’ya gelmeden önce ise yolumuz Tam Coc’a düşüyor.
Tam Coc Kuzey Vietnam’da Ninh Binh eyaletinde, Ninh Binh şehirine yakın bir bölge. Burası Vietnam’ın önemli turistik coğrafyalarından biri ve kendine çok has bir yapısı var.
Tam Coc, Hang Ca, Hang Hai ve Hang Ba adındaki üç mağarası ile ünlenmiş ve Ngo Dong Nehiri üzerinde bulunan bir bölge ve köyü.
Sabah saatlerinde araçlarımızla Tam Coc’a varıyoruz. Çok yakında bulunan Van Lam köyünün küçücük limanına gidiyoruz. Tam Coc olağanüstü doğal yapısı, kayalık alanları ve su basmış karst sistemi ile güzelliği tarifsiz bir lokasyon ve bu nedenle gerçekten çok özel bir coğrafya.
Yerliler genelde bu kayalık yapıları ejderha sırtlarına benzetiyorlar. Bizim için ise, doğa burada bir bütün olarak inanılmaz bir güzellikte.

Kayalıklar sonrası 45 dakikalık parkur mevcut
Limanda teknecilerimiz bizi bekliyorlar. Tekneleri incelediğimizde bunların aslında küçücük çok ince tenekeden yapılmış hafif birer taşıt olduğunu fark ediyoruz. Sürücüler genelde birer hanım. Bizim kayığı sürecek olan hanım belki 20 yaşlarda ve çok güler yüzlü. Rehberimiz bizi uyarıyor. Kayalıkların arasından 45- 50 dakikalık bir parkurumuz olacak. Teknelerimizle bu büyük kayalık yapıların altında bulunan mağaralardan geçeceğiz. Ancak son mağarada bu hanımlar genelde tekneyi durdurup bohçalarını açıp, bazı el işi ürünlerini turistlere satmaya çalışırmış. Rehberimiz de oralarda oyalanmamızı ve alış veriş yapacaksak bunu geri dönünce limanda yapmamızı öneriyor.
Herkes sırasıyla teknesine biniyor. Teknelerin yapısından dolayı en fazla iki kişi binebiliyor ve mümkün olduğunca da hareket etmemek gerekiyor çünkü en ufak harekette tekne sallanmaya başlıyor.
Biz de yerimizi alıyoruz ve hiç kıpırdamamaya çalışıyoruz. Buradaki sürücüler çok ilginç çünkü kürek çekerek tekneyi hareket ettiriyorlar fakat küreği elleriyle değil ayaklarıyla çekiyorlar. İlk defa böyle bir şeye şahit olduğumuz için şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz.

Doğa kendini en güzel yönüyle gösteriyor
Bizim de teknecimiz, başında güneşten korunmak için bambudan şapkası, kürekleri güçlü ayaklarıyla çekiyor ve ekip olarak Tam Coc’ta sessizce nehrin üstünde süzülmeye başlıyoruz.
O kadar gerçeküstü bir ambiyans var ki. Doğa kendini en güzel yönüyle gösteriyor bize. Renkler muhteşem. Kayaların ihtişamı ve gri tonları, suyun üstünde çevrenin yansıyan yeşil ve gri renkleri, nehrin üstünde karşımıza çıkan binlerce nilüfer çiçeği, zaman zaman yanından geçtiğimiz pirinç tarlaları ve balıklara ağlarını atan çevik balıkçılar. Yol üstündeki manzaralar ve sessizlik muazzam.
Yüksek kayalıkların arasından masmavi bir gökyüzü parlıyor. Nehrin üstünde belki 20 teknelik bir konvoyla ilerliyoruz ve hayranlıkla çevremizi izliyoruz. Başımız eğerek çok alçak mağaralardan nehrin akışı ile birlikte kayaların diğer tarafına geçiyoruz.
Mutluluğumuz had safhada. Daha evvel böylesine değişik bir coğrafya görmemiştim.
Parkurumuzun sonuna geldiğimizde ve tam dönüş yoluna geçecekken tüm tekneci hanımlar tekneleri durdurup, bohçalarını açıp misafirlerine ürünlerini satmaya çalışıyorlar. Genelde kendi yaptıkları el işi örtüleri sunuyorlar. Bizim de sürücümüz geri kalır mı? Genç tecrübesiz kızımız bir anda teknede ayağa kalkıp, teknenin ön kısmına doğru adım atıp bohçasını almaya kalkışınca olanlar oluyor ve saniyeler içinde tekne burun kısmından su ile dolmaya ve batmaya başlıyor. “Biz öne gelme dur yapma” deyinceye kadar ne yazık ki olanlara engel olamıyoruz ve birkaç saniye içinde tekne sulara gömülüyor.

İnanılmaz bir heyecan yaşıyoruz çünkü battığımız su bir nehir yatağından öte hafif bataklık bir yer ve dibi sarmaşık gibi bitkilerle sarılmış. Suyun temizliğinden emin değiliz çünkü dediğim gibi bir nevi bataklık burası. Suyun derinliğini ve karakterini de bilmiyoruz ve bir kaç saniye içinde ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Benim tek düşündüğüm elimdeki çanta çünkü çantanın elimden düşmemesi ve ıslanmaması lazım zira içinde pasaportlarımız, cüzdanlarımız, her şeyimiz var.
Boğazımıza kadar suya batmışken çantayı ellerimle havaya kaldırarak kurtarmaya çalışıyorum. Başka bir önlem maalesef alamıyoruz. Anında bitkiler eşimin ve benim boynumu sarıyorlar. Üstümüzdeki kazaklarımız ve hafif montlarımız hemen suyu çekip ağırlık yapmaya başlıyor ve ayaklarımızın altındaki balçık olan bataklık zeminini daha çok hissetmeye başlıyoruz.
Tek dileğim suyun bizi içine çekmemesi ve sudan mikrop kapmadan, bataklığa saplanmadan sudan çıkabilmek. Olayı izleyen dostlarımız hemen tekneleriyle yanaşıp en azından elimdeki çantayı kurtarıp beni rahatlatıyorlar. Eşimle birlikte yüzerek bir an evvel kıyıya çıkabileceğimiz bir yer arıyoruz. Çünkü kıyı kesimler genelde gene balçık zemin ve keskin kayalardan oluşuyor.
Bir miktar bu bataklığın içinde yüzdükten sonra kıyıya tırmanabileceğimiz bir yer bulmaya çalışıyoruz. Çok heyecanlıyız çünkü bu maceranın daha nasıl sonuçlanacağını pek ön göremiyoruz. Bataklığın içinde olmamız bizi tedirgin ediyor. Nihayet kıyıya ulaşıp, kayalara tırmanabileceğimiz bir yer buluyoruz. Kayalıklara çıkar çıkmaz boynumuzdan aşağıya doğru inanılmaz biçimde bataklığın çamurlu suları akıyor. Bir yandan ise, şansımıza hava bozuyor ve inanılmaz yoğun bir yağmur ve rüzgar başlıyor. Teknecimiz de bu ara kendini kurtarıp teknedeki suları boşaltmış çok üzgün bir şekilde bize doğru gelmeye çalışıyor ve özür dilemeye gayret ediyor. El işi bütün ürünler çamurlu sulara gömülmüş. Kızımızın bize satmaya çalıştığı malın parasını yine de ona ödüyor ve onu mutlu etmeye çalışıyoruz.
Eşimle birlikte çamurlu suların mikroplarından, esen rüzgardan ve yağmurdan olabildiğince korunmak ve ıslanan giysilerin ağırlığından kurtulmak için kıyafetlerimizin bir kısmını çıkarıyoruz.
Teknecimiz tekneyi yanaştırıyor ve biz de batan teknemize tekrar binip zorlu bir dönüş yoluna geçiyoruz. Zaten üşümüş ve korkmuş olan bedenlerimize yoğun yağmur ve serin esen rüzgar nüfuz ediyor. Tek dileğim buralarda zatürree olmamak.
Ayakkabılarımızdan çamurlar süzülüyor. 45 dakika kadar bu halde limana dönmeye gayret ediyoruz. Limanda rehberimiz ve dostlarımız endişeli bir şekilde bizi bekliyorlar. Tekneciye bizi böyle lüzumsuz yere zor duruma düşürmesine kızamıyorum bile.
Sürücümüzün düşüncesizliğinden bu olayları yaşadık ama insanlar da ekmek parasının peşinde tabii. Diğer yandan o bataklığın içinde çok daha kötüsünü yaşamadığımız için mutluyum tabii çünkü bizi kurtaracak bir ekip veya organizasyon da yerinde yoktu. Kötünün iyisini yaşadık diye sadece şükrediyorum.
Zaiyata baktığımda ise biraz üzülüyorum çünkü kolumdaki değerli saat, boynumdaki yeni kamera, eşimin ve benim cep telefonlarımızın bu kazadan etkilenmiş olması dolayısıyla maddi olarak da ciddi bir zarar görmüştük.
Titreyerek öğle yemeği yiyeceğimiz restorana kadar yürümüştük ve sağ olsun işletmenin sahibi bize özel banyosunu açmış orda çamurlardan arınmaya, ısınmaya ve üstümüze temiz kıyafetlerimizi giymeye çalışmıştık.
Ayakkabılarımız anında çöpe gitti. Restoranın yemek salonuna temiz pak gittiğimizde ise dostlarımız ve rehberimiz bizi sağ salim görmekten büyük mutluluk duymuş, hemen sıcak çaylarla, meyvelerle ve vitaminlerle beslemişlerdi ve herkes bizim bu olaya ne kadar sakin yaklaştığımıza hayretler içinde kalmıştı.
Olan olmuştu bir kere ne yazık ki. Patırtı koparmanın pek faydası olmayacaktı. Fakir teknecimizden ne isteyebilirdik ki... Dostlarımızın da keyfini kaçırmak istemedik ve daha fazla bedensel olarak bir zayiat yaşamadan kurtulduğumuza mutlu olmuştuk sadece.
Diğer zararlar bir şekilde telafi olurdu neticesinde. Bu nedenle Tam Coc deyince bu yaşadığımız heyecan dolu serüvenimiz aklıma gelir ve bu mekanı bizim için gerçekten unutulmaz kılar.

Tam Coc, Unesco Dünya Mirası listesine alındı
Her şeye rağmen doğanın ve mekanın muhteşemliğini de hiç unutamam. 2014 yılında Trang An Kompleksin bir parçası olarak Tam Coc, Unesco Dünya Mirası listesine alındı. O akşam ekip arkadaşlarımız Ha Long Bay de tur yapacağımız oraya özgü yelkenli ahşap muhteşem yolcu gemisinde bize en güzel en büyük kamarayı bir telafi olarak tahsis ettiler. Biz de mutlu bir şekilde sıcacık ve güvenli yataklarımıza gömülerek günün heyecanını ve yorgunluğunu deliksiz bir uyku ile attık.
Zaman zaman bir gezgin olarak böyle plansız maceralar da yaşanabiliyor tabii. Sonu mutlu bittiği müddetçe sorun yok. Macera her zaman güzeldir. Ama dediğimiz gibi sonu mutlu bitmeli... Hepinize dünya yollarında daima güvenli ve mutlu geziler dilerim.