ÜLKELER BORÇ BATAĞINA NASIL GİRİYOR?
Reel faiz hesaplamalarındaki yanlış yaklaşımları eleştiren Prof. Dr. Emre Alkin, doğru hesaplama yöntemlerini ve reel faizin ekonomik istikrar açısından önemini vurguluyor

Reel faiz hesaplamasında dünyanın her yerinde hata yapıldığı biliniyor. Hatta kendini “uzman” diye tanımlayanlar bile güncel nominal faizden güncel enflasyon oranını çıkararak reel faiz tarifi yapıyor. Baştan aşağı yanlış bir uygulama. Çok düşük seviyede olan, yıllar boyunca yatay seyreden enflasyon ve faiz oranlarının birbirine çok yakın seyretmesi sebebiyle oluşmuş yanlış bir yaklaşımdır bu.
Reel faizin neden önemli olduğunu denklemler yardımıyla anlatmaya çalışalım. Her şeyden önce reel faiz, geçmişe dönüp bakılırsa aynı döneme ait nominal faiz ile enflasyonun kıyaslamasıdır. Eğer geleceğe doğru bakıyorsak, teklif edilen bir yıllık nominal faiz ile aynı dönem sonunda öngörülen enflasyonun kıyaslanmasıdır diyebiliriz. Önce nominal faiz, ardından reel faiz ile ilgili tarif ve denklemi paylaşalım.
Nominal faiz, ülkedeki enflasyon ve belli başlı risklerin eklenmesiyle ortaya çıkan, “sermayenin fiyatı” adını verdiğimiz parametredir. Merkez Bankaları eğer gerçekçi ise, piyasada oluşmakta olan fiyatlamaya müdahale etmez ancak, rehberlik edebilir. Enflasyon ve riskler mevcut değilmiş gibi faizleri düşük tutmaya çalışmak tehlikeli olduğu gibi, faizleri hızla yükseltmek de her zaman dertlere derman olmaz. Burada önemli olan, Merkez Bankalarının piyasayı duyan, rasyonel şekilde yön veren bir tarzda çalışmasıdır. Reel faiz denklemi ise azıcık matematik istiyor tabii.
Reel Faiz Oranı = [(1+Nominal Faiz Oranı) / (1+Enflasyon Oranı)]-1
Türkçede “bakkal defteri” diye tarif edilen kalem oynatmaları sevenler için kabataslak olarak bugünkü nominal faizden bir yıl sonra beklenen enflasyonu çıkartarak da reel faiz hakkında fikir sahibi olabiliriz. Peki, reel faiz neden önemli? İki açıdan önemlidir:
- Yatırımcıların enflasyon karşısında tasarruflarının erimemesi için nominal faizlerin, beklentileri karşılayıp karşılamadığını anlamak
- Bir ülkenin borçlanırken, ölçüyü kaçırıp bir sarmala düşüp düşmediğini anlamak
Yatırımcıların bir ülkenin borçlanma kağıtlarında daha önce yaşadığı tecrübeler neticesinde yaklaşım gösterdiğini kabul edersek, ülkenin teklif ettiği nominal faizin enflasyon beklentileri karşısında tatminkâr bir reel faiz ortaya koyuyor olması gerekir; ancak, reel faizin belli bir seviyeden yüksek olması, ülkenin borç sarmalına girmesine sebep olur. Bazen de ülkenin şartları ve borç büyüklüğü de reel faizde aşırı seviyelerin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Yine de aşağıdaki denklemde belirtilen dengenin sağlanması çok önemlidir.
Reel Faiz = Büyüme Hızı + Faiz Dışı Fazla / Millî Gelir
Aslında bu denklem basitçe şunu ifade etmekte: Bir ülkenin teklif ettiği reel faizin büyüme hızı ile bütçede faiz ödemeleri hariç yaratabileceği gelir fazlasının (primary balance) millî gelire oranı kadar olmalıdır. İşte hükûmetlerin yanılsamaları tam burada başlıyor. Her şeyden önce en alakasız meseleden başlayayım.
Bazen ülkede işlerin rayında gitmesi sebebiyle reel faiz düşük, büyüme hızı ise yüksek olabilir. Örnek vermek gerekirse, %5 civarında büyüme yaşayan bir ülkede reel faiz 4 puan civarında olduğunda hükûmetler “faiz dışı fazla vermeye gerek yok” diye düşünebilirler. Bu büyük bir gaflettir. Faiz dışı açık, kronik hâle gelirse gelecekte çok yüksek reel faiz teklif etmek zorunda kalınan bir borç sarmalına girilebilir. Bunun da sebebi, kamu harcamalarındaki disiplinsizlik olur. İşin özeti, reel faizin yüksekliğinin ve borç sarmalının esas sebebi “iyi günleri kötü yönetmektir”.
Şimdi daha önemli meseleye gelelim. Faiz dışı fazla veremeyen bir ülke belli ki kamu harcamalarında disiplini elden kaçırmıştır. Dolayısıyla kamu harcamalarını finanse etmek için borçlanırken yüksek faiz teklif eder. Eğer bu ülkenin büyüme hızı düşük ise yukarıdaki denklem bize büyük bir tehlikenin varlığını gösterir. Ülke, batmakta olan bir firma gibi borcu borçla kapatan ümitsiz bir hâle düşmüş demektir. Bu durumu uzun süre devam ettirmek imkânsızdır. Şirketler batar ama ülkeler batmaz. Ülkenin batması aslında vatandaşın batması anlamına gelir.
Dolarize olmuş ülkelerde reel faiz hesabı genellikle enflasyona değil, döviz kurlarına göre yapılmakta olduğu için, yatırımcılar vade sonunda kazanacakları dolar miktarına bakarlar, çünkü dolar bozup ulusal para cinsinden faiz kazancı elde edip, nihayetinde bu kazancı dolara çevirmek isteyecekler. Ülkelerin resmî enflasyon rakamlarına artık kimse inanmadığı için yatırımcıların bu yaklaşımlarını makul bulduğumu söylemeliyim. Makul bulmadığım ise, hükûmetlerin yüksek faiz ve kontrol edilerek düşük tutulan dolar üzerinden denge sağlamaya çalışırken ekonomiye verdikleri muazzam zararı görmezden gelmeleri.
Birçok ülkede, resmî açıklamadan 10-15 puan yüksek olan enflasyon oranları aslında yatırımcıya reel faiz teklif edilmediğini bizlere göstermekte. Dolayısıyla yatırımcılar “Boş ver enflasyonu, dolar cinsinden ne kadar kazanacağız?” diyerek ekonomi yönetimlerini sıkıştırıyor. Memnun kalmadıkları gün basıp gidecekler. Ekonomi yönetimleri, çok ince bir buz tabakası üzerinden ciddi ağırlıkları yürütmeye çalışan kaşifler gibi oldu. Daha önce hiç tecrübe etmedikleri bir rotada ilerlerken, ekonomiler her an dibi boylama tehlikesi altında.
Bu satırları; bu hataları tekrar tekrar yaşayan bir ülkenin vatandaşı olarak, başka ülkelerin tekrar etmemesi adına tarihe not düşmek amacıyla yazdım.