TWİCKENHAM DE RUGBY BULUŞMALARI
Bu hafta size çok sevdiğim Londra'dan yazıyorum. Aylardan Şubat ve hava biraz soğuk olsa da, gökyüzü masmavi ve güneşli. Sıcaklık 5 ile 12 arasında gidip geliyor. Yani şansımıza devamlı anlatılan o gri Londra günlerinden eser yok. Hava mis gibi oksijeni bol. Londra o kadar çok yönlü bir destinasyon ki, bu nedenle bu dünya kentine birkaç bölüm ayırıp size biraz detaylı yazmak istiyorum

Deniz DİKMEN
Dilerseniz, bu hafta size Londra’nın bir nevi banliyö bölgesi olan Twickenham kasabasında hafta sonu yaşadığımız güzellikleri anlatayım.
Twickenham Londra nın yaklaşık 20 kilometre dışında bulunan, Richmond’a bağlı Thames Nehri kıyısında yaklaşık 60 bin kişinin yaşadığı küçük bir kasaba.
Sabah saatlerinde otelimizden çıkıp Twickenham’deki The William Web Ellis JD Wetherspoon Pub’a gidiyoruz. Bugün özel bir gün. Cumartesi ve İngiltere ile İskoçya arasında önemli bir rugby maçı var. Bu ara Twickenham kasabasının Rugby Futbol Birliği’nin merkezi olduğunu belirtmem lazım. Avrupa’nın en büyük rugby stadı Twickenham’de bulunuyor. Her yıl İngiltere’den ve başka ülkelerden on binlerce seyirci bu kasabaya rugby maçlarını izlemeye geliyor. “Six Nations” dedikleri birliğe sadece altı ülke dahil - İngiltere, İskoçya, Galler, İrlanda, Fransa ve İtalya. Birlikte hem erkek hem de kadın rugby takımları var.
Sabah sabah pubta ne işiniz var diyeceksiniz ancak publar belki çoğumuzun düşündüğü gibi birahane tarzı bir yer değil. Publar aslında gün boyu insanların buluştuğu ve aileleriyle, çocuklarıyla gittikleri bir sosyalleşme alanı. Sabah kahvaltısından tutun, çay kahve, bira içmek için, uygun fiyata burgerlar, pizzalar, salatalar veya küçük atıştırmalıklar yiyebileceğiniz çok büyük değişik rahatlıkta dekore edilmiş restoranlar. İnsanlar ailesi ile burada yemek yemeğe de geliyor, arkadaşlarıyla da buluşuyor, maç izlemek için büyük ekranlar için geliyor ve hatta tek başına bir kahve içip kitap okumaya gelen de var. Güzel olan yanı şu, burası genelde hep dolu ve hareketli. Her yaştan insanların ister iş çıkışlarında ister hafta sonu ve boş zamanlarında gelip zaman geçirdikleri bir yer.

İngiliz kahvaltısı 150 TL
Bu sabah Wetherspoon Pub daha sabahtan çok kalabalık. Zira bugün İngiltere - İskoçya Rugby maçı var ve herkes dostlarıyla buluşmaya maçın heyecanını yaşamaya bu güzel lokalde başlıyor. Pubların diğer güzel yanı ise fiyatların çok uygun olması demiştim. Örneğin 1.70 Pound (yaklaşık 80 TL) bir büyük kupa alıp gün boyu istediğiniz kadar çay, kahve, sıcak çikolata içebilirsiniz. İngiliz kahvaltısını 3 pounda (yaklaşık 150 TL) yapabiliyorsunuz.
Bazı publarda çok sevdiğim bir uygulama gördüm. Bu uygulamaya göre çocuklar bu şirin ev gibi rahat döşenmiş yerde ücretsiz yemek yiyebiliyor. Düşünsenize, geliri düşük bir ailesiniz ve 1-2 çocuğunuz var. Böyle bir durumda bile buraya gelip çocuklarınızla kahvaltı edebilirsiniz. Gün boyu bir şeyler içebilirsiniz veya uygun atıştırmalıklardan alıp, maç seyredip keyifli vakit geçirebilirsiniz. İnsanlar genelde publarda çok neşeli, çok eğlenceli ve çok konuşkan. Bu nedenle ambiyansta çok keyifli. Mekanlar çok geniş ve söylediğim gibi ortam çok sıcak.
Bizim oturduğumuz Wetherspoon ise aynı zamanda önemli bir pub zira William Webb Ellis rugby tarihi için önemli bir şahıs.
Rugbynin tarihi 19’uncu yüzyıla hatta orta çağ dönemine kadar uzanıyor. Futbol ve rugby özellikle İngiltere’de çok köklü geçmişi olan spor dalları. Bu spor aktiviteler zaman zaman beraberinde getirdiği sıkıntılardan dolayı da yıllar boyunca yasaklanmış.
19’uncu yüzyılda İngiltere’deki okullarda özellikle rugby oyunları öğrenciler tarafından çok ilgi görmeye ve geliştirilmeye başlıyor. Rivayete göre ilk rugby oyununu icad eden öğrencinin ise William Web Ellis olduğu söyleniyor.

Rugbynin ilk kuralları
Rugbynin ilk kuralları 1845 de Rugby kentindeki Rugby Okulunda yazılmış. Buradan hareketle rugby heyecanı önce tüm İngiltere’yi ve daha sonra tüm Birleşik Krallığı’nı sarmaya başlamış.
Rugby 15’er kişilik 2 takımın karşılıklı 2 x 40 dakika oval bir topla oynanan bir top oyun.
Oyuncular birbirlrtinr oldukça yakın temasta top ile oynuyorlar ve rugby nin kuralları futbol, voleybol veya basketbola göre çok farklı. Kale olarak iki tarafta 17 metre yüksekliği olan H biçiminde birer direk bulunuyor ve bazı kurallara göre topun bu iki direğin arasından geçirilip puan kazanılması gerekiyor. Şunu da hatırlatayım ülkemizde pek bilinmese de günümüzde dünya çapında 10 milyon lisanslı sporcu ve amatör rugby oynuyor.
Oturduğumuz bu önemli pubta bizde kahvaltımızı yapıyoruz ve gelen geçen neşeli insanları izliyoruz. İlk resmi rugby maçı da İngiltere ile İskoçya arası oynanmış ve bu iki ülke sanırım bu konuda oldukça büyük bir rekabet içerisinde. Herkes formasını giymiş İskoç erkekler de o bilinen folklorik ekose etekleriyle gelmişler.
Pubın duvarlarında tarihi rugby şapkaları ve rugby T-Shirtleri bulunuyor. Burası gayet ikonik bir mekan.
Kahvaltımızdan sonra Twickenham’de yürüyüşe çıkıyoruz. Hava muhteşem ve güneşli.
Kasabanın içi yavaş yavaş dolmaya başlıyor. 80 bin kişilik statta bilet kalmadığına göre, bugün bir hayli kalabalık olacak. Kilt etekleri ve özel şapkalarıyla gelen İskoçyalı fanlar var ve çok tatlı birer görüntü veriyorlar. Güzel olan hiçbir gerginlik yok ve herkes neşeli bir şekilde günün keyfini yaşıyor.
Twickenham’ın gezilecek yerleri de çok şirin. Times nehri kıyısında yapacağınız yürüyüşlerde size sincaplar ve kuğular da eşlik ediyor. Church sokağında ise çok güzel minik dükkanlar var. Burada da rugbycilerin mekanı olan özel publar bulunuyor. Örneğin Eel Pie Pub’ın önü de dolu. Zaten sokağın hemen ön kısmı Thames Nehiri ve nehir kıyısındada Barms restoranın önü kalabalık. Çok güzel müzik çalıyor, insanlar sohbet ediyor, bayraklar dalgalanıyor. Günün saatleri ilerledikçe kasaba çok daha kalabalık olmaya başlıyor. Publarda oturacak yer kalmıyor, herkes ayakta.

Stadyuma giden yollar kapalı
Diğer taraftan güvenlik güçleri bizde de olduğu gibi stadyuma giden yolları araç trafiğine kapatıyor. Böylece stada giden yol kenarlarında da seyyar satıcılar yerlerini alıyor. Şallar, şapkalar satanlar, sosis ekmek yapanlar, patates kızartanlar, donut kızartanlar ve daha birçok aile standları bu kalabalığın ekonomisinden yararlanmak için çabalıyor. Herkes caddede yerini almış ve kendileri için harika olacak günün hasılatını yapmaya hazırlanıyor. Sağlı sollu ağaçlar arasındaki evler ki hepsi minik ve en fazla iki katlı. Evlerin önünde de ev halkı bir şeyler hazırlamış ve gelen giden yiyecek içecek satmaya hazırlanıyor. Ev halkının küçük çocukları bile minik elleriyle kekler yapmışlar ve küçük tezgahlarını açmışlar. Onlarda kendi evlerinin bahçesinde mekan tutmuşlar.
Maçtan 1-2 saat önce kalabalık publardan kalkıp stada gidiyor. Güvenlik görevlileri çok güler yüzlü ve taşkınlık yok.
Biz de Twickenham’de Cabbage Patch Pub’ında yerimizi alıyoruz. Biletler tükendiği için maalesef oyunu statta izleyemiyoruz. Yanımızdaki genç arkadaşlarım sabırla bana maçı izlerken kuralları anlatıyorlar. İnanılmaz dinamik bir oyun. Çok sevdim gerçekten.
Bir yandan maçımızı izliyor, bir yandan içeceklerimizi yudumluyoruz ve pubdaki diğer izleyicilerle sohbet ediyoruz.
Bütün bir günü rugby sporu ile iç içe geçiriyoruz ve çok keyif aldığımı söylemeliyim.
Maçın sonunda sokakların gayet sakin ve temiz olması beni çok mutlu ediyor. Yerlerde bir tane bile çöp yok, hepsi büyük çöp poşetlerin içinde toplanmış yolun kenarında duruyor.
Ne bir kavga, ne bir gürültü. Gayet medeni bir şekilde herkes maçını izleyip evine gidiyor. Maçı kazanan İngiltere oluyor ancak taraftarlar güzel bir maç olduğu için birbirlerini tebrik ediyorlar.
Keşke her zaman ve her yerde böyle olsa.
Beni günün sonunda mutlu eden konulardan biri de herkesin, çoluk çocuk publarda olması, eğlenmesi ve sosyalleşmesi oldu. Sanırım buralarda hiç kimse kendini yalnız hissetmesi gerekmez zira her zaman insanlarla bir arada olmanız ve keyifle vakit geçirmeniz için çok fırsat var.
Bir sonraki Londra yazımda buluşmak üzere, sevgiyle kalın…