TÜRK TANGOSU
Yazar: Ertuğrul Sevsay Oğlak Yayınları

Bu sözü duyan herkesin dudaklarına belli belirsiz bir gülümseme getiren, bir anda geçmişin erişilmez derinliklerinden bir anıyı çekip çıkartan tılsımlı müzik.
Kâh sevgi, kâh nefret, kâh kıskançlık, kâh ihtiras…
Tango dinletir, tango söyletir, tango dans ettirir. Güldürür, ağlatır, düşündürür, teselli eder; her türlü insana seslenir tango. Hele doğduğu Buenos Aires’te… Parfüm kokularının doldurduğu süslü balo salonlarından, sigara dumanıyla içki ve ter kokularının sarmaş dolaş olduğu batakhanelere kadar uzanır tango. Zamanla Avrupalı ve kuzey Amerikalıların elinde tüm güzelliklerini yitirmiş, tüm özelliklerinden soyutlanmış, ucuz salon orkestralarının elinde soysuzlaştırılmış, fakat buna rağmen tılsımını korumuş bu müziğe kulak verin.
Neredeyse tüm dünyanın tango yaptığı dönemlerde ülkemize de geldi tango. Cumhuriyet öncesinde bir emsali olmayan Türk tangosu, “Modern Türkiye” konseptine uyan, “yeni ama bizden bir müzik” olarak karşımıza çıktı. Değişikliğe ve yeniliğe susamış genç Türkiye, müzik alanında kendisi için tangoyu seçti.
İstanbul’un eski köşk ve yalılarından, modern apartman dairelerine kadar, Ankara ve diğer şehirlerdeki Cumhuriyet balolarından Samsun çarşısında müşteri çekmek için hoparlörle sokağa radyodaki tango programlarını duyuran dükkânlara kadar girdi tango. Aile pikniklerinin, gençlerin çay ve dans partilerinin, Boğaz vapurlarının, doğu illerimize dek uzanan tangoseverler derneklerinin vazgeçilmez müziği oldu.