SON DAKİKA
Turizm Pazar 17 Kasım 2024 06:51

TAUBER NEHRİ'NİN ÜSTÜNDEKİ KIRMIZI KALE

Bu sene de yine ne çabuk geçti değil mi? Siz de benim gibi zamanın ne çabuk aktığını düşünenlerden misiniz? Bu nedenle her zaman her dakikamızın çok ama çok kıymetli olduğunu düşünürüm. Mümkün olduğunca zamanımı güzelliklere ve verimli aktivitelere ayırmaya çalışırım

Tauber Nehri'nin üstündeki kırmızı kale

Deniz DİKMEN

Senenin sonuna son hız yaklaşırken sonbahar rüzgarları esmeye yaprakları oradan oraya savurmaya başladı. Haliyle havalar biraz soğudu. Hatta, Avrupa ülkelerinde yavaş yavaş Noel hazırlıkları başladı. İnsanlar evlerini Kasım sonuna Noel’in başlangıcına kadar hazırlamaya çalışıyorlar, dükkanlar vitrinlerini süslüyorlar ve artık Noel aksesuarları, Noel bisküvileri ve Noel pastaları satmaya başladılar bile.

Avrupa’da neredeyse senenin üçte biri olan satış ciroları Noel zamanında yapıldığı için bütün sektörler bu döneme azami özen gösterir. İnsanlar ise, uzun kış günlerini evlerinde loş ışıklarda şömine başında, tarçınlı Noel keklerini ve kurabiyelerini pişirip Noel döneminde aileleriyle vakit geçirmeye çalışırlar.

Avrupa’nın o hiç bozulmamış romantik orta çağ kasabaları da bu döneme çok yakışır. Her mevsim güzeldir ama sonbahar ve Noel de buraya ayrı bir katkı ve güzellik sağlar. Gelin sizi bu hafta güzel kasabalardan biri olan, dünyaca meşhur “Rothenburg ob der Tauber” kentine götüreyim. Rothenburg ob der Tauber aslında eski bir kent ismi ve ‘Tauber Nehir’in üzerindeki kırmızı kale’ anlamına gelir. Bugün kü başlığımızın da çıkış noktası.

Bölgenin incisi sayılıyordu

Rothenburg Almanya’nın güneyinde Bavyera Eyaleti’nin Frankonya Bölgesinde bulunan Ansbach bölgesinde bir şehirdir. 1070 yılında bu yerleşime kente ismini veren Rothenburg Kalesi inşa edilmiştir. 12inci ile 15’inci yüzyılları arasında ise günümüzde de hala dimdik ayakta olan upuzun kent surları yapılır. Kent orta çağ döneminden 1803 yılına kadar bir özgür imparatorluk şehriydi ve 1803 yılında Bavyera Eyaleti’ne bağlandı. Rothenburg ob der Tauber kenti her dönem güzelliği nedeniyle bölgenin incisi sayılıyordu.

II Dünya Savaşı sırasında Amerikalılar kentin güzelliğinden haberdar oldukları için ABD nin Savaş Sekreteri Yardımcısı John J. Mc Loy kente ağır bombardımanın kullanılmamasını emreder. Amaç Almanlar için öenmli olan bu kente orijinal haliyle sahip olmaktır. Buna paralel olarak Alman kuvvetlerine bağlı ve Rothenburg kentini savumnmak ile görevli komutan Alman Binbaşı Thömmes de Alman lideri Adolf Hitler’in emirlerini gözardı eder ve kenti savunmaz. Böylece kentin büyük hasar almamasını sağlamış olur.

Savaşı az hasarla atlatmış

Bu iki komutan sayesinde Rothenburg ob der Tauber kenti az hasarla II Dünya Savaşı’nı atlatır. Neredeyse kentin tamamı bugün en güzel haliyle ayakta duruyor. 1948 yılında Amerikalı komutan Mc Cloy’a bu kenti savaş esnasında gözetmesinden dolayı Rothenburg’un koruyucusu unvanı verilir. İşte o gündür bugündür her sene bu kent dünyanın her yerinden gelen milyonlarca turisti ağırlıyor.

Günümüzde özellikle Amerikalı ve Uzak Doğulu turistler Rothenburg ob der Tauber’i merak edip buralara çok uzak yollardan geliyor.

Biz de Almanya’daki Romantik Yol gezimiz esnasında günübirlik Rothenburg ob der Tauber kentine geliyoruz. Bu romantik kentin methini çok uzun senelerdir duyuyordum ve çok merak ediyordum. Bu kadar çok insanın ziyarete geldiği kenti görmek için sabırsızlanıyordum. 

İşte bugün oradaydım. Şansımıza hava güneşli ve güzel bir sonbahar günü yaşanıyordu. Aracımızı tarihi kentin dışında bulunan park yerlerinden bir tanesine çekip kentin giriş kapısından içeri yürüyerek giriyoruz. Gerçekten şehre girdiğinizde kendinizi  Walt Disney’in harikalar diyarlarından birine gelmiş gibi hissediyorsunuz. Burası bir oyuncak şehire benziyor.

Rothenburg ob der Tauber aynı Orta Çağ döneminde olduğu gibi kent surların içinde tek ve iki katlı, kırmızı çatılı şirin evleri, sokakları, dükkanları, meydanları, tarihi heykelleri ve çeşmeleri ile karşımızda yıllara meydan okumuş dimdik ayakta duruyor. Rothenburg surları , 42 kulesi ve 6 kente giriş kapısı ile gerçekten görsel bir şölen. Bir rivayete göre kent kalesi, kuleleri ve surlarıyla bazı Walt Disney’in yapımlarına esin kaynağı olmuş.

3 kilometrelik surlar

Dileyen misafirler uzunluğu yaklaşık üç kilometre olan bu surlara çıkıp kentin çevresinde komple bir tur atıp şehri bir de yüksekten keşfedebilir. Kulelerin içini de gezme fırsatı bulabilirsiniz ve 1580 yapımı tarihi yapı Spital Bastion’u da görebilirsiniz. Sokaklar ve evler ağaçlar, yapraklar ve çiçeklerle süslenmiş. Bazı evlerin cephelerinde armut ağaçları armutları ile birlikte binaların duvarlarını süslüyor. Hepsi birer natur mort tablo gibi görünüyorlar. Hiç kimse de “bu armutları kopartıp afiyetle yemeliyim” dememiş. Hepsi dalında duruyor.

Kuşkusuz kentin en güzel mekanlarından bir tanesi de büyük meydan. Marktplatz Pazar Meydanı. Bu meydanda görkemli Rothenburg Belediye Binası’nı göreceksiniz. Arzu ederseniz çok dar bir merdiven boşluğundan binanın 220 basamakla kulesine tırmanıp kenti en üst noktasından da görebilirsiniz. Bir yanda saat kulesini ve diğer yanda aşağıdaki görkemli çeşmeleri izleyebilirsiniz. Rothenburg’da Herrenbrunnen, Röderbrunnen, St George Brunnen gibi eski çeşmelere denk geleceksiniz.

Herrenbrunnen örneğin 16’ncı yüzyıla ait görselliği çok güzel olan bir çeşme ve üstündeki figür elinde asası ve başında bir altın tacı olan iki gövdeli bir deniz kızından ibaret. Eski zamanlarda bu çeşmenin etrafında hayvan pazarı kurulurmuş. Ayrıca, burası sahtekarlık yapan fırıncıların halk önünde cezalandırıldıkları bir mekanmış.

Röderbrunnen ise, Paskalya döneminde her yıl 2400 Paskalya yumurtası ile süslenen bir çeşme. St George Çeşmesinde Aziz George ve ejderhanın figür olarak bulunduğu ve yapımı 1446 yılına dayanan tarihi bir heykel de var. Bu çeşmenin havuz havzası yaklaşık yüz bin litre su almaktadır.

Tarihi pastaneler var

Kenti gezerken Plönlein, St Jakob Kilisesi, OrtaÇağ ve Rothenburg Müzeleri’ne, Kaethe Wohlfahrt dükkanına ve sayısız Baeckerei Cafe Friedrich Schoebel, Baeckerei Striffler veya Zuckerbaeckerei gibi harika kafelere, tarihi pastanelere uğramayı unutmayın. Gezerken, turistik eşya satan dükkanlara ve çok güzel yerel restoranlara ve gizemli bahçelere denk geleceksiniz. Kentin surların kenarındaki daracık sokaklarda keşfedeceğiniz bir çok güzellik var. Bazı yerlerden Tauber Nehir’ini ve çevresindeki güzel yeşil alanların manzarasını görebilirsiniz.

Biz de Pazar Meydan’ına yakın bir pastahanede dışarda oturup kahvemizi ve pastamızı ısmarlıyoruz. Rothenburg’un bu şahane meydanını ve gelip geçen turistleri izlemek ne büyük bir keyif. Bir yandan sokak müzisyenleri de ambiyansa uygun müzikler çalıyorlar. Reichsküchenmeister otelinin restoranına gidip burada harika yerel Flammkuchen denilen incecik bir pide çeşidi yiyebilirsiniz. Çevredeki otellerde sonbaharda Zwiebelkuchen yiyip yanına yerel içeceklerden alabilirsiniz. Ama biz, Rothenburg’da çok sevilen Zur Höll Restoran’a gidip bu tarihi mekanı da keşfettik. Burası yaklaşık 1000 yaşındaki bir taverna ve Bavyera’ya has yemekleri ile Frankonya Bölgesi’nin çeşit çeşit şarapları ile ünlüdür. Öğle yemeğimizi almak ve bölgenin eşsiz ortaçağ mekanlarını deneyimlemek için, Baumeisterhaus ismindeki restorana gidiyoruz ve harika yerel lezzetler tadıyoruz.

Rothenburg ob der Tauber kenti Almanya’nın bir numaralı turistik destinasyonu olarak kabul edilmektedir. Burası çevresindeki yemyeşil ovası, üzüm bahçeleri ve olağanüstü tarihi dokusu ile birçok filme doğal film platosu olarak da kullanılmış.

Masal kent

Koca bir günümüzü bu harika masal kentte geçiriyoruz. Gördüğümüz her kare bir fotoğraf karesi gibi hem çok özgün hem çok huzurlu, hem de çok keyifli. Günümüzde sadece on bin kişinin yaşadığı bu tarihi kente verilen değer ve korunmasına gösterilen özene bayıldım. Özellikle şimdi Noel dönemindeki süslemeler bu tarz kentlere ayrı bir çekicilik katıyor. Meydana dikilecek süslü çam ağacı, meydana kurulacak Noel pazarı, havada kokusunu alacağınız tatlılar ve müzikler hoşunuza gidecektir. Hele bir de bembeyaz kar yağarsa değmeyin keyfimize. 

Günün birinde bu bölgeye gelirseniz mutlaka bu romantik kente bir gün vakit ayırmanızı ve arnavutkaldırımı taşlarında tarihi evlerini, şarap mahzenlerini, Orta Çağdan kalma mekanlarını, bahçelerini keşfetmenizi tavsiye ederim.

Çok seveceksiniz...