TARİHİN SESSİZ TANIKLARI STONEHENGE KAYALARI
Sizinle bu hafta bir zaman yolculuğuna çıkmak ve sizi neolitik döneminin önemli bir mekanına götürmek istiyorum. Zira insanoğlunun yaşadıkları, çağlar boyunca geçmiş dönemleri anlamak muhakkak ki günümüze ve geleceğimize de ışık tutmaktadır. Kendimizi anlamak için önemli bir unsurdur

Deniz DİKMEN
Kuşkusuz dünyada yapmış olduğumuz tüm gezilerde içinden geçtiğimiz kültürler ve tarihi mekanlar çok etkileyici ve öğretici oluyor.
Sizinle bu hafta bir zaman yolculuğuna çıkmak ve sizi neolitik döneminin önemli bir mekanına götürmek istiyorum. Zira insanoğlunun yaşadıkları, çağlar boyunca geçmiş dönemleri anlamak muhakkak ki günümüze ve geleceğimize de ışık tutmaktadır. Kendimizi anlamak için önemli bir unsurdur.
Bu kez Londra’dayım ve muhteşem bir sonbahar havası var. Bu havada şehir dışına günübirlik geziler planlamak muhteşem oluyor. Güneşli bir günde, ağaçlar yavaş yavaş sonbaharın muhteşem renklerine bürünmeye başlamış.
Masmavi bir gökyüzünün altında, hafif esen diri bir rüzgarla birlikte sabahın erken saatlerinde Londra’dan yola koyuluyoruz. Waterloo Tren İstasyonu’ndan South Western Railway trenine binip Salisbury’ye gidiyoruz. Yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolumuz var. Tren yolculuğunda bir yandan çayımızı kahvemizi içmek ve bir şeyler atıştırmak çok keyifli oluyor. Trenin sesini de çok seviyorum.
Hedefimiz dünyaca meşhur Stonehenge’e gitmek. Çok heyecanlıyım çünkü, Stonehenge gezi listemde bulunan ve mutlaka görülmesi gereken bir mekan olarak yerini koruyordu.
Bir buçuk saatlik bir yolculuğun ardından tatlı bir kent olan Salisbury’ya varıyoruz. Burdan da tekrar otobüse binip 20 dakikalık mesafede bulunan Stonehenge Örenyeri’ne öğle civarında varmış oluyoruz.
Stonehenge Wiltshire’da Salisbury Ovası’nda bulunan, yaklaşık 5000 yıl öncesine tarihlenen ve insanlık tarihi için önemli prehistorik bir yapı.
İngiltere’nin Wiltshire bölgesinde yer alan Stonehenge, binlerce yıldır insanlığın merakını cezbeden gizemli bir anıt. Yaklaşık MÖ 3000 ile MÖ 2000 yılları arasında inşa edildiği düşünülen bu dev taş halkası, tarih boyunca hem dini ritüellerin hem de gökyüzü gözlemlerinin merkezi oldu. Güneşin doğuş ve batışına göre hizalanmış yapısıyla, dönemin insanlarının astronomi bilgisine dair güçlü ipuçları sunuyor bize.
Bugün ziyaretçilerini hem görkemiyle hem de taşıdığı sırlarla büyüleyen Stonehenge, insanlığın geçmişle olan bağının en görkemli simgelerinden biri olarak ayakta durmaya devam ediyor.
Müze binasının önünden kalkan Stonehenge otobüsü ile dev sapsarı tarlaların, arazilerin arasından nihayet Stonehenge’e yani muhteşem enerjileriyle bizi bekleyen kayalara varıyoruz. Stonehenge “hanging stones” yani “askıda olan taşlar” anlamına geliyor ve burada yaşayan eski kavimlerin daire biçiminde dizdikleri taşlara atıfta bulunuyor.
İlk çağlarda 58 tane taşı dev bir daire biçiminde dizmişler ancak bu taşlar günümüze pek ulaşmamış. Daha sonraki dönemlerde ise bu dev dairenin merkezine bu sefer özel bir plana dayanarak dev taşlar dizmişler. Taş diyince sakın ufak bir şey sanmayın. Bu dev taşların her biri 4 metre yüksekliğinde ve 2 metre genişliğinde, ağırlıkları 25 tona kadar ulaşabiliyor.

Taşları nasıl taşıdıyar?
Bilim insanların bugüne kadar çözemediği problemlerden bir tanesi, bu taşları o dönemin çok kısıtlı teknik imkanlarına rağmen nasıl bu ovaya taşıdıkları, nasıl ayağa kaldırdıkları ve özel olarak nasıl böyle dizebildikleri konusunda. Bazı dev bloklar ise yatay olarak diğerlerin üstüne yerleştirilmiş. Bu taşlar bir daire biçiminde dizilmiş. Çemberin içinde ise mavi taşlar diye adlandırdıkları ikinci bir grup kaya yerleştirmişler. Bu kayalar dağınık bir şekilde dairenin içinde yer alıyor. Bilim insanların araştırmalarına göre Stonehenge’in kayaları da bu bölgenin taşları değil. Dev bloklar yaklaşık 30-40 km uzaklıktan getirilmiş. 80 adet mavi taşın ise, uzun araştırmalardan sonra yaklaşık 300 kilometre uzaktan Galler’in Preseli Dağları’ndan getirildikleri tespit edilmiş.
İçlerinde en büyük taş olarak bilinen ve altar kayası olarak da adlandırdıkları taşın ise çok enteresan bir şekilde 700 km uzaklıktan İskoçya’dan buraya taşındığı tespit edilmiş. Üstelik bu kayanın çok kırılgan bir yapıya sahip olduğu ve o dönem bu mesafeyi ne şekilde getirildiği bir muamma.
Stonehenge’den taş diziliminin birkaç metre dışında ise özel bir konumu olan 36 ton ağırlıkta tek bir taş bulunuyor ve adı ‘Healing Stone’ olarak geçiyor. Bu taşın özel bir anlamı ve fonksiyonu olduğu aşikar. Hesaplamalara göre tek bir dev taşın yerinden kımıldatmak için 500 kişinin angaje olması gerekiyor ve bu taşları bulundukları yerden buraları getirilmesi aylar hatta seneler alabiliyor.
Stonehenge’in en önemli özelliklerinden bir tanesi de inanılmaz bir astronomik bilgiye ve matematiksel hesaplara göre dizayn edilmiş olması. Taşların dizilimi tam 21 Haziran ve 21 Aralık gün dönümlerine denk gelen günlerde 21 Haziranda güneşin taşların belli bir aralığından doğması ve 21 Aralıkta taşların diğer tarafından bir aralıktan batmasıdır.
Görsel olarak bu nedenle iki gün Stonehenge’de çok anlamlı ve manzarası da muhteşem görünüyor. İnsan o dönem yaşayan neolitik kavimlerin bu hesaplamaları ve bu yapıyı nasıl yapabildiğine hayretler içinde kalıyor.
Neolitik dönemde bu mekanda insanların toplandığı, belki doğa ve gökyüzü ile bütünleşerek bir takım ritüeller yaptığı tahmin ediliyor. O dönem insanlar günümüze göre çok daha fazla doğa olayları ile iç içe yaşıyordu ve hatta günlük yaşamlarını doğa belirliyordu.
21 Haziran Kuzey Küredeki kavimler için doğanın uyanışı anlamına geliyor. Çünkü güneşin doğmaya başladığı, günlerin uzamaya başladığı döneme denk geliyor. 21 Aralık ise Kuzey Küre de yılın en kısa günü ve en uzun gecesi olduğundan güneşin kaybolduğu ve ardından tekrar doğmaya başladığı dönem olarak hesaplanmıştı. Daha sonraki dönemlerdeki yaşanan dinlerde de senenin bu iki gününden ve bu pagan kültürlerinden çok etkilenildi. Bu nedenledir ki, günümüzde örneğin 24 Aralık Noel Bayramı olarak kutlanmaktadır çünkü Noel dönemi senenin en karanlık dönemine denk gelir. Ardından güneşin yükselmeye başladığı dönemdir. Paralel olarak bu İsa Peygamberin doğuşu Hristiyanlarca kutlanır. İlkbaharda ise, benzer şekilde Paskalya Bayramı kutlanır. Paskalya doğanın uyandığı döneme denk getirilmiştir ve İsa Peygamberin ölüp göğe yükseldiği dönemdir.

Dev taşlar göğe yükseliyor
Stonehenge e giden ağaçlı yolun sonuna doğru, dev taşların göğe nasıl yükseldiğini uzaktan görüyoruz. Etrafı bomboş olan arazide sanki meydan okurcasına gökyüzüne uzanıyorlar. Taşlar her zaman insanlık tarihinde önemli bir yer almıştır. Bazı kültürlerde mezarların başına konmuş taşlar, steller dikilmiş. İnsanlık tarihinde taşlar daima bir şeye işaret eder veya bir şey anlatır. Ayrı bir enerjileri vardır.
Kuşkusuz Stonehenge’ de bu taşların dizildiği mekanın çok özel bir enerjisi var, yapı inanılmaz heybetli görünüyor. Bambaşka bir çağa ait olması çok etkileyici.
Acaba dönemin insanları bu taşları buraya ne amaçla, hangi motivasyonla dikmişti? Bu taşları nasıl ve neden bu kadar uzaktan getirmişti? Gökyüzündeki hareketler onlar için ne anlama geliyordu ve neden bu taşları güneşin sene içindeki özel tarihlerine göre dizmişlerdi ve bu hesapları nasıl yapmışlardı? Kafamızdaki bu sorularla dönüş yoluna koyulduk.
Stonehenge’in biraz dışına çıktığınızda bölgenin diğer tarihi izlerine de denk geliyorsunuz. Stonehenge’i inşa eden kavimlerin bu bölgenin dışında 3 km uzaklıkta Durrington Walls kasabasında yaşadığı tespit edilmiş. Bu durumda Stonehenge yerleşimden uzaktı ve muhtemelen sadece özel ritüeller veya toplantılar için kullanılıyordu. Bir dönem Stonehenge’in mezarlık olarakta kullanıldığı da tespit edilmiştir.
Durrington Walls’ta neolithik çağlarda insanların yaşamış olduğu saman ve bambu çatılı kerpiç barakaların benzerini Stonehenge müze binasının yanına yapmışlar. Burada bu yapıların içini ve dışını inceleyebiliyorsunuz.
Stonehenge’in yaklaşık 3 km etrafında çepeçevre büyük bir alana yayılmış Bronz Çağı’na ait 300 civarında höyük de var. Bu höyükler de zamanında anıt mezarlarmış ancak asırlar boyunca define avcıları tarafından talan edilmişler. Bazılarından çıkan öğeler Stonehenge ve Devizes müzelerinde sergilenmekte. Bu höyükler bana Ankara’da Gordion bölgesindeki höyükleri anımsatıyor. İngiltere genelinde Stonehenge’in haricinde neolitik çağlardan kalan tarihi yapıların yüzlercesi bulunuyor.
Stonehenge dünyaca en ünlü olan yapı ama Stonehenge’in yanı sıra Grime Graves, Avebury, Maiden Castle, Old Oswestry Hillfort, Old Sarum, Chysauster Ancient Village, Carn Euny Village, Clava Cairns, Calanais Standing Stones, Klimartin Glen Standing Stones gibi onlarca yapı var ve hepsi English Heritage kurumu tarafından koruma altında bulunuyor.
Tarihsel olarak baktğımızda Stonehenge ve Britanya’daki bu diğer yapılar bizde Göbeklitepe, Karahantepe gibi Taştepeler dönemine denk geliyor ve kanımca yapılar çok benzerlik taşıyor.
Bizdeki Göbeklitepe’de dikilen T-tipi taşlar Stonehengedeki taşların bir akrabası gibi değil mi? Anadolu’da ise bütün bu neolithik yapılarda insan ve hayvan heykelleri ve reliefleri ile birlikte çok daha renkli bir dünya var , İngiltere’de gördüğümüz bu yapılar ise hep düz ve yalın.

Piramitlerin yapım yılları
Dünya tarihinde ise Stonehenge, örneğin Mısır Piramitler’in yapım yıllarına denk geliyor. Aynı sorular Mısır Piramitleri ile de hala gündemde. Günümüzde bu muazzam yapıların o dönemin kısıtlı imkanları ile teknik olarak nasıl yapıldığını bilim henüz çözemedi. Güneş ve astronomik haritaların ve hesaplamaların dünyanın değişik noktalarında yapılabilmesi ve benzer olması çok ilginç.
Belki de o dönemin insanları tahmin ettiğimizden çok daha ileriydi, bilgindi ve yetkindi. Stonehenge olsun, dünyadaki diğer neolitik yapılar olsun hala gizemlerini koruyorlar. Senelerce gün dönümlerinde insanlar buralara gelip Stonehenge etrafında festivaller düzenledi. Buranın enerjisini hissetmeye ve belki de geçmişteki atalarının geleneklerini, ritüellerini yad etmeye çalıştı ancak, son dönemlerde yaşanan olumsuzluklar nedeniyle maalesef artık Stonehenge’in etrafı çelik elektrikli tellerle çevrili ve taşları ancak belli bir mesafeden izleyebiliyorsunuz, yapının içine giremiyorsunuz.
Hayranlıkla Stonehenge’in etrafında çimenlerin üstünde bir iki tur atıyoruz, çimenlere oturup yapıyı karşıdan izliyoruz ve o neolitik çağı ve insanlarını hayal etmeye çalışıyoruz. Müthiş yapılar.
Geçen pazar günü ekinoks vardı ve Stonehenge’in tarihine göre hep 9 yıllık bir döngü varmış. Bu geçen pazar bir önceki döngü bitip yeni bir 9 yıllık döngü başlıyormuş.
Umarım bu yeni döngü tüm dünyaya barışçıl ve pozitif enerjiler getirir.
Bugün ziyaretçilerini hem görkemiyle hem de taşıdığı sırlarla büyüleyen Stonehenge, insanlığın geçmişle olan bağının en görkemli simgelerinden biri olarak ayakta durmaya devam ediyor. Eğer görmediyseniz İngiltere’ye gelirseniz 1986 yılında bir Unesco Dünya Mirası olarak kabul edilen ‘Askıdaki Taşlara’ yani Stonehenge’e muhakkak bir gününüzü ayırmanızı tavsiye ederim.
