SÜRPRİZLERLE DOLU ÜRDÜN
Bu hafta sizi yaklaşık bir yıldır dünya gündeminden hiç düşmeyen Orta Doğu Coğrafyasına götürmek istiyorum. Şu sıralar her ne kadar yaşanan savaş ve yıkımlarla gündemde olsa da ben size bu bölgenin ilginç ve güzel köşelerini anlatmak istiyorum. Gelin sizi bu hafta Ürdün'e götüreyim ve bu ülkeyi size biraz daha farklı olarak yakından tanıtayım
Deniz DİKMEN
Ürdün veya resmi adıyla Ürdün Haşimi Krallığı, bizden yaklaşık iki saatlik uçuş mesafesi uzaklıkta Orta Doğu Coğrafyasında ve tam Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının birleştiği bir noktada bulunur. Ülke, kuzeyinde Suriye, kuzeydoğusunda Irak, güneyinde ve doğusunda Suudi Arabistan ve batısında İsrail, Batı Şeria ve Lut Gölü’ne komşudur.
Başkent Amman'dır, Kızıldeniz’in kıyısında bulunan Ürdün’ün tek liman kenti ise Akabedir. Ülkenin nüfusu yaklaşık 10 milyondur ve yüzölçümü Portekiz’den biraz daha küçüktür. Bu bölgedeki topraklarda çok eski çağlardan beri eski medeniyetler yaşamıştır. Yerleşim Eski Taş Çağı’ndan bu yana bu topraklarda hep var olmuştur. Ammonlular, Moavlılar, Edomlular, Asur İmparatorluğu, Babil İmparatorluğu, Nabati İmparatorluğu, Ahameniş İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, Emevîler, Abbasiler ve Osmanlı İmparatorluğu gibi Moavlılar, Edomlular da imparatorluk olarak bu topraklarda hüküm sürmüştür. Birinci Dünya Savaşı’nda 1916 yılında Osmanlı İmparatorluğu Arap Ayaklanması ile birlikte bu toprakları maalesef kaybetmiştir. İlerleyen yıllarda Britanya’nın kontrolünde Haşimi Krallığı kurulmuştur ve günümüze kadar uzanır.
Çok enteresan sürpriz destinasyonlar
Ürdün deyince belki gözünüzün önüne çok fazla bir şey gelmiyordur. Ancak, bu coğrafyada görülecek gezilecek çok enteresan sürpriz destinasyonlar bulunur. Ürdün’ün Wadi Rum Çölü, Ürdün Nehiri kıyısında bulunan yüksek tepeler ve Ürdün Vadisi olmak üzere üç ayrı fizyografik yapısı ve buna paralel olarak da florası ve faunası vardır. Dünyanın en alçak doğal noktası da Ürdün’de bulunur. Buradaki Lut Gölü'nün su seviyesi deniz seviyesinin 430 metre altındadır.
Ürdün üç kıtayı birbirine bağladığı bir noktada bulunduğu için doğal olarak, uzun yıllar bu üç kıtayı da birbirine bağlayan ulaşım yolları da bu bölgeden geçerdi. Bu sebeple Ürdün birçok medeniyetin ve tarihi krallığın geriye bırakmış olduğu kentler, kaleler, saraylar ve türlü eserlere sahiptir. Bölge özellikle Mısır ve Grek medeniyetinden çok etkilenmiştir. İpek Yolu’nun bir kolunun bu topraklardan geçmesi ile birlikte bir hayli ticari faaliyetlere de mekan olmuş ve Asya’dan gelen ürünler buradan Avrupa’ya satılmış.
Akabe kentinden başlıyoruz
Biz de seyahatimize Ürdün’ün Akabe kentinden başlıyoruz. Hava çok güzel ve bölgenin en önemli görülecek duraklarından biri olan Wadi Rum’a gidiyoruz. Burası çöldeki kaya oluşumlarıyla olağanüstü güzellikteki bir destinasyon. Wadi Rum’da çadırlarda konaklıyoruz. Buradan muhteşem çölü 4x4 araçlarımızla ve develer eşliğinde geziyoruz. Bazen başka bir gezegende olduğumuz düşündürecek manzaralarla karşılaşıyoruz. Gece Wadi Rum’un sıcak kumunun içinde pişen kuyu kebabını tadıyoruz. Wadi Rum 2011 yılından bu yana Ürdün’e bir UNESCO Dünya Mirası ülkesi olma gururu yaşatıyor. Çok önemli diğer bir UNESCO Dünya Mirası ise Ürdün’ün antik Petra kenti. Kent 1985 yılında kültür miras listesine girmiş ve 2007 yılında ise Dünyanın Yeni Yedi Dünya Harikasından bir tanesi olarak seçilmiş.
Petra Antik Kent benim için gerçekten dünya çapında en etkileyici tarihi ve doğal kültür miraslarından bir tanesidir ve mutlaka görülmesi gereken bir destinasyondur.
Pembe kayalara oyulmuş dev bir antik kent masal dünyası gibi. Bu mekana geldiğiniz zaman en az bir gününüzü ayırmanızı ve hatta mümkünse geceyi de burada geçirmenizi öneririm. Petra’nın meşhur Hazine bölümünün önünde binlerce mumun ışığında sessiz bir ortamda size çok yakın gelen yıldızların altında geçirmenizi tavsiye ederim. Ömür boyu unutamayacağınız anılarınız olacaktır. Wadi Rum ve Petra’ya bu yazımda çok fazla detaya inmeyeceğim. Zira her ikisine has tam sayfa birer seyahat yazım daha önce gazetemizde yayınlanmıştı. Arşivde bulabilirsiniz.
Üç semavi dinin izlerini taşıyor
Bunun yerine bugün size Ürdün’ün diğer kültürel miraslarından bahsetmek istiyorum. Ürdün üç semavi dinin izlerini din tarihi açısından da önemli bir şekilde taşımaktadır. Eski ve Yeni Ahit’te bahsi geçen İbrahim Peygamber, Musa ve Harun Peygamber, İsa Peygamber, Hızır Peygamber gibi önemli peygamberler veya Vaftizci Yahya gibi din adamları bu topraklarda doğmuştur ve dini aktiviteler ve olaylar bu coğrafyada çokca yaşanmıştır.
Biz de rotamızın dahilinde Madaba kentine yedi kilometre uzaklıktaki Nebo Dağı’na gidiyoruz. Rivayete göre iki kardeş Harun ve Musa Peygamber bir dönem bu bölgede yaşamışlar. Musa Peygamber Mısır topraklarından Yahudi halkını Ürdün’ün içinden ‘vaat edilen topraklara ‘götürdükten sonra bu dağlık bölgede vefat etmiş.
Nebo Dağı’na defnedilmiş ancak mezarının tam olarak dağın neresinde bulunduğu bilinmemektedir. Dağın tepesinde ise, bir İtalyan sanatçı tarafından yapılmış yılan biçiminde bir haç bulunmaktadır ve hem Musa Peygamberin çölde çağırdığı yılan mucizesine hem de Isa Peygamber’in gerildiği çarmığa atıfta bulunmaktadır. Nebo Dağı’ndan ayrılarak bu sefer mozaikleri ile ünlü Madaba kentine doğru gidiyoruz.
Tarihi haritaya ev sahipliği yapıyor
Madaba çok önemli bir hazineye, eşi benzeri olmayan tarihi bir haritaya ev sahipliği yapıyor. Bu harita 1884 yılında St George Katedralin tabanında keşfedilmiş. Altıncı yüzyıla tarihlenen ve günümüzde 16 x 5 metre boyutlarındaki antik bir taban üzerinde yaklaşık iki milyon mozaik taşı kullanılarak yapılmış. Madaba Haritası Kutsal Topraklar, Filistin toprakları ve özellikle Kudüs’ün antik yapısını göstermektedir ve çok detaylı ve önemli bir belge niteliğindedir. Antik harita Nablus kentinden Mısır’ a kadar uzanan bölgeyi resmetmektedir. Biz de St George Kilisesi’nde bu olağanüstü öneme sahip kilise tabanında bulunan mozaik haritayı inceledik. Ürdün’de ziyaret ettiğimiz kültürel miraslardan bir tanesi de Roma dönemine ait Ceraş kenti oluyor. Burası Amman kentine 48 kilometre uzaklıkta ve antik Gerasa bölgesinde bulunuyor. Sanırım dünyaca gezdiğim antik kentlerin içinde en etkileyici olanı Ceraş olmuştur. Çünkü kent çok iyi korunmuş. Meydanları, çeşmeleri, çarşısı, sütunlu caddeleri, hipodromu ve antik tiyatrosu ile kent olduğu gibi yerinde duruyor. Roma döneminde bu antik kentin nasıl bir yer olduğunu rahatlıkla hayal edebiliyorsunuz. Kent sanki daha dün terk edilmiş gibi canlı görünüyor. Kentin bu kadar iyi korunmuş olmasını yeni kurulan kentin eski kentin uzağına inşa edilmiş olmasına bağlanıyor. Buradan inşaat malzemelerinin taşınmaması da ayrı bir güzellik olmuş. Antik tiyatroyu gezerken bir anda yerel kıyafetleri ile iki müzisyen orkestra alanına geliyor. Yerel müzik çalmaya başlıyorlar. Enteresan bir ambiyans oluşuyor. Ceraş gerçekten muazzam ve kesinlikle görülmesi gereken önemli bir yer.
UNESCO Dünya Mirası Al Maghtas
Ürdün’ün Ürdün Nehri kıyısında, enteresan bir destinasyon da 2015'den bu yana bir UNESCO Dünya Mirası kabul edilen Al Maghtas. Al Maghtas Arapça bir kelime ve “vaftiz” veya “batırma” anlamına geliyor. Burası İsa Peygamber’in Vaftizci Yahya tarafından Ürdün Nehir'inde vaftiz edildiği kutsal bir bölge.
Hıristiyan dinine mensup insanlar İsrail ve Ürdün seyahatlerinde mutlaka buraya gelirler. Müslümanların hacda giydiği kıyafetlere benzer beyaz pamuklu kıyafetlerini giyip bu nehirin sularına girip bu vaftiz sahnesini yaşarlar ve vaftiz olurlar. Biz de aracımızdan inip bu inananları ve nehirde sazlıkların arasında yaptıkları vaftiz törenini izliyoruz. Kendimi adeta bir film sahnesinin içinde gibi hissediyorum.
Lut Gölü’nü mutlaka görün
Ürdün’e geldiğinizde elbette bir de Lut Gölü’nü mutlaka görmenizi tavsiye ederim. Burası bahsettiğim gibi yerküremizin en alçak noktasında bulunuyor ve Lut Gölü’nün tuz oranı deniz suyuna kıyasla yaklaşık 10 kat daha fazla. Bu nedenle bu gölde yüzemezsiniz çünkü suya batmazsınız ancak suyun üstünde kalırsınız.
Lut Gölü’nün Kuran-ı Kerim’de de yeri olan meşhur bir hikayesi var. Lut Kavmi’nin bu yörede Sodom ve Gomore kentlerinde yaşadığına inanılır. Hikâyenin geçtiği eski zamanlarda bu kavimde herkesin, aile içinde aile dışında birbirine tecavüz ettiği anlatılır ve bunun bir kıyamet alameti olduğuna inanılır. Kendilerine gönderilen peygambere de inanmadıkları için Allah sonunda bu bölgeyi sular altında bırakır. İnsanlar taşa dönüşür ve o gündür bugündür bu olaylar ‘Lut laneti ‘olarak anılır. Lut Gölü’nü de muhakkak görmenizi tavsiye ederim. Bunun gibi Ürdün’de binlerce yıldır varlığını sürdüren birçok tarihi eser ve yerleşime denk gelebilirsiniz. İlk baktığınızda gözünüze çok çorak ve ıssız gelen, kısmen çöl olan coğrafya inanılmaz gizemli köşelere ve hazinelere sahiptir. Ben Ürdün’ü gezerken bu coğrafyadan, tarihinden ve bölgedeki kültürel eserlerinden çok etkilenmiştim.
Umarım en yakın sürede insanlara daha fazla zeval gelmeden Orta Doğu ve bu bölge tekrar huzura ve barışa kavuşur. İnşallah size anlattığım güzellikler bozulmaz. Biz de bu kadim topraklara yeniden gidip yeni keşifler yaparız. Fırsatınız olursa mutlaka günün birinde ülkemize çok yakın olan bu ülkeyi keşfetmeye gitmenizi ve çok derin tarihini öğrenmenizi ve kültürel miraslarını görmenizi önemle tavsiye ederim.