Dolar $
32.55
%0.02 0
Euro €
35.11
%0.16 0.05
Sterlin £
41.47
%0.28 0.11
Çeyrek Altın
4035.65
%0.85 33.56
SON DAKİKA
Haber Merkezi | Turizm Pazar 19 Mayıs 2024 08:36

SOĞUK BRETONYA'NIN SICAK İNSANLARI

Bir yandan sarp ve engebeli kayalar, bir yandan kumsallar kıyı şeridini dantel gibi süsler, Atlantik Okyanus'un güçlü ve beyaz dalgaları bu kıyılarda patlar ve ziyaretçiler bölgede minik kasabalar ve masalımsı kentler ile karşılaşır.

Soğuk Bretonya'nın sıcak insanları
Bretonya Fransa’nın diğer bölgelerinden biraz ayrışır zira geçmişte burası bağımsız bir krallıktı ve burada yaşayan halk altı Kelt halkından birsiydi. Kendilerine has dilleri ve kültürleri vardı. Burası ne tam Britanya ne de tam Fransa'ydı. Bretonya Bölgesi’nin geçmişi Paleolitik çağlara kadar dayanmaktadır ve bölgede Stonehenge benzer megalitler bulunur Bretonya İngiltere’nin tam karşısında, Kuzey Fransa topraklarında bulunan ve kuzeyinde Manş Denizi’ne ve güneyinde Biscay Körfezi’ne bakan bir yarımadadır ve Fransa'nın 26 idari bölgelerinden bir tanesidir. Bretonya bölgesinin merkezi Rennes kentidir. Bu yarımadanın yüzölçümü 34 bin kilometrekare civarındadır ve burada yaklaşık dört milyon insan yaşar. Bu coğrafya muhteşem upuzun kıyı şeridi, zengin tarihi dokusu ve özel kültürü ile tanınır.

Bir yandan sarp ve engebeli kayalar, bir yandan kumsallar kıyı şeridini dantel gibi süsler, Atlantik Okyanus’un güçlü ve beyaz dalgaları bu kıyılarda patlar ve ziyaretçiler bölgede minik kasabalar ve masalımsı kentler ile karşılaşır. Bretonya Fransa’nın diğer bölgelerinden biraz ayrışır zira geçmişte burası bağımsız bir krallıktı ve burada yaşayan halk altı Kelt halkından birsiydi. Kendilerine has dilleri ve kültürleri vardı. Burası ne tam Britanya ne de tam Fransa'ydı. Bretonya Bölgesi’nin geçmişi Paleolitik çağlara kadar dayanmaktadır ve bölgede Stonehenge benzer megalitler bulunur. Örneğin Bretonya’nın Carnac kentinde üç bin adet sıralanmış taşlardan, dolmenlerden, tümülüslerden ve tekli menhirlerden oluşan, son derece yoğun bir megalitik koleksiyon bulunur.

Bu taşlar altı bin yıl evvelki bir devire aittir ve Stonehenge’den daha eskidir. Bu taşlar prehistorik döneme ait dünyanın en büyük taş koleksiyonudur. MÖ beş bin yılına ait St Michel Tümülüsü de gene burada bulunur. Demir Çağı’nda ise Bretonya’da beş farklı kabilenin yaşadığı bilinmektedir. Daha sonra Roma Dönemi’nde bu bölge kökeni Keltçe dilinden gelen ve ‘sahil bölgesi’ anlamını taşıyan ‘Armorika’ olarak anılır. Roma Döneminden sonra ise, beşinci ve altıncı yüzyılda Keltler Britanya’da Anglo-Saxon rejiminden kaçıp Fransa’nın bu kuzey bölgesine yerleşmişler ve o gündür bu gündür burada yaşamaya devam ediyorlar. Zaman içinde ise, bu Kelt halkı inanç olarak Hristiyanlığı kabul etmiş.

Sert bir Atlantik rüzgârı esiyor

Bretonya deyince bu destinasyon beni çok eski günlere götürür zira Bretonya’ya ilk gidişim yaklaşık kırk sene evvele dayanıyor. Lise dönemiydi ve sınıfımızla Avrupa’da Bretonya Bölgesi’ne kamp kurmaya gidecektik. Almanya’nın Kuzey Ren Westfalya Bölgesi’nden hareketle otuz öğrenci, iki öğretmen, erzaklarımız ve çadırlarımızla trene binip yola koyulmuştuk ve belki 5-6 aktarma yaparak bin kilometre güney batı istikametinde bulunan Bretagne Bölgesi’ndeki Boulogne Sur Mer kentine varmıştık. Uzun ve yorucu bir tren yolculuğumuzun ardından kamp alanımıza varıyoruz. Aylardan Nisan. Hava güneşli olsa da burada deniz kıyısında sert bir Atlantik rüzgârı esiyor. Kamp alanımız çok sade, çimenlik alanda yaklaşık 10-12 çadırımız var. Hemen yanında ortak sade bir tuvalet ve banyo alanı bir de su ihtiyacımızı karşılayacak açık hava çeşme bulunuyor. Bir de ortak bir mutfağımız var. Daha ne olsun. Hemen çadırlarımızı kuruyoruz. Akşam ufak tefek bir şeyler atıştırıp yorgun bir şekilde çadırlarımızda uyku tulumlarımızda derin bir uykuya dalıyoruz. Ne kadar çadırımızda uyku tulumlarımız da olsa bulunduğumuz coğrafya gece bir hayli soğuk. Kısacası donuyoruz. Sabah uyanıp ta çadırlarımızdan dışarı çıkınca sıcacık bir güneş yüzümüzü ısıtıyor. Herkes çadırının önünde sabah kahvaltısını yaptıktan sonra çevreyi keşfetmek için sahile iniyoruz. Bu kıyılarda tabii med-cezir var ve bize bir iki saate kadar suların çekileceğini söylüyorlar. Hava o kadar sıcak ki, çadırlarımızdaki mayolarımızı hemen giyip sahile tekrar geri geliyoruz. Çünkü, Atlantik Okyanus’una girmeden evimize dönmeyi düşünmüyoruz. Gençlik Ateşi işte. Kumsal güzel, deniz biraz haşin ve bulanık gri bir renkte ama her şeye rağmen bize çekici geliyor ve kendimizi bu Manş Deniz’in sularına atıyoruz. Fakat bu da ne? Denizin bu kadar soğuk olacağı bize kimse söylememişti! Düşünsenize Nisan ayı ve Manş Denizi ve Atlantik. Bu deniz en iyi ihtimal ortalama 14 derece oluyor. Tabii ki birkaç kulaç attıktan sonra donmuş olarak tekrar çadırlarımıza geri dönüp üstümüze sıcak bir şeyler giyiyoruz ve tekrar sahile iniyoruz.

İlkbaharın şahane enerjisi

Bu ara deniz bir hayli çekilmiş, kumsal genişlemiş ve biz de bu geniş kumsalın üstünde muhteşem yürüyüşler yapıyoruz. Tam bir ilkbahar havası var, doğa coşmuş durumda ve arkadaşlarımızla burada beraber olmak ve özgürlüğümüzü yaşamak çok ama çok keyifli. Akşamları çadırlarımızdaki menümüzde tavada sade omlet, sade haşlanmış makarna veya topladığımız midyelerin haşlaması var. Fakat kamp ateşinde sohbet etmek ve bulunduğumuz yerden arkadaşlarımızla Atlantik'in üstündeki güneşin batışını seyretmek o kadar güzeldi ki. Ciğerlerimiz tertemiz hava ile doluyor ve ilkbaharın şahane enerjisini içimizde hissediyoruz. Bazı akşamlar ise kampımıza çok yakındaki minicik Le Portel kasabasına iniyoruz. “Le Portel” limancık demek. Akşamları buradaki küçük balıkçı restoranları, kafeler, barlar çok şirin ve özgün oluyor. Yerel insanlar genci yaşlısı çok sıcak kanlı. Bizimle güzel diyaloglar kuruyorlar. Herkes bölgenin kendine has dili olan Bretoncayı konuşuyor ancak bizimle Fransızca konuşuyorlar. Bretagne kıyı bölgesi olması nedeniyle kabuklu deniz ürünleri, Breton ıstakozu, yerel balık çeşitleri bol bol yeniliyor. Biz de bir akşam Le Portel ‘de balık ve deniz ürünleri yemeğe gidiyoruz. Bölgenin krepleri de aslında pek meşhur. Bir ekip te krepleri deniyor. Yerel elmalı şarap, yerel viski ve anis veya anisette yani anason aromalı likör ve yerel tatlılar da Bretonya’nın önemli lezzetlerinden. Kasabanın gençleri de bize eşlik ediyorlar ve güzel dostluklar kuruluyor. Gündüzleri bölgedeki plajları geziyoruz. Saint Tugen, La Palue, Saint Pierre Quiberon, Les Canons, Ile Vierge, Palge du Sillon gibi birçok plaj var. Ancak, hepsinin yapısı biraz farklı. Kimisi surf için uygun, kimisi küçük çocuklu aileler için, kimisi sakin, kimisinin manzarası çok özel. Bunların hepsi tabii keşfetmeye değer. Fransa’nın en ünlü lokasyonlarından bir tanesi olan Le Mont St Michel de buraya çok yakın bir bölgede bulunuyor. Burası bir ada komünü. Manastır ve sekizinci yüzyıldan bu yana hizmet veriyor. 1979 yılında Le Mont St Michel UNESCO Dünya Mirası olarak kabul edildi.

Dokusunu çok seveceksiniz

Bretonya’yı gezdikçe buranın dokusunu çok seveceksiniz. Eski deniz fenerleri, orta çağ kentleri, orta çağ kaleleri, taş evleri, asırlık balıkçı kasabalarındaki rehavet, balık pazarları, Arnavut kaldırımı sokaklar, açık denizden gelen rüzgârın kokusu, dalgaların ve rüzgarın birbirine karışan sesi ve o muhteşem doğanın güzelliği size çok hoş gelecek. Ile Vierge, Saint Mathieu, Stiff, Trezien ve Petit Minou’de bulunan deniz fenerlerinin içini gezme olanağınız da var. Yukarı çıktığınızda güzel bir manzara ile ödüllendiriliyorsunuz. İki bin yıllık Boulogne Sur Mer liman kentini gezeceksiniz. Dinan, Rochefort-en-Terre, Moncontour, Vitre, Josselin, Locronan’in karakteristik evlerini ve sokaklarını göreceksiniz. Ve hatta 300 milyon yıl önce meydana gelen Perros-Guirec ve Trebeurden arasındaki pembe granit taşlarından oluşan onlarca kilometrelik sahil şeridinde yürüyeceksiniz. İnanıyorum ki siz de, Dünyalar güzeli Crozon Yarımadası’nın masmavi sularını ve yamaçlarını seveceksiniz. Cancale Limanı’nı gezip o muhteşem istiridyelerini tadacaksınız. Bu tarz bölgelerde keşif yapmak muhteşem bir duygu. Gezerken, kıyılarda köşelerde inanılmaz güzelliklerle karşılaşabiliyorsunuz. Yazımın sonuna gelirken inanın hala aklıma Boulogne Sur Mer’deki ilkbaharın o muazzam çiçek kokuları geliyor. Akşamları Bretonlu gençlerle Le Portel kasabasının bulunduğu tepelere çıkıp denizi seyreder ve Atlantik Okyanus’un sesini dinlerdik. Okyanus suların nasıl yükseldiğini ve nasıl çekildiğini izlerdik. Karşıda İngiltere kıyıları ve ışıkları görünürdü. Bu arada kısa bir bilgi vereyim. Bretonya ile İngiltere kıyısındaki Folkestone arasındaki mesafe sadece 45 kilometre. İngiltere’ye o kadar yakındık ki. Fransa’ya yolunuz düşerse muhakkak bu bölgeyi de keşfetmenizi, huzurunu ve bakirliğini yakalamanızı ve doğasının, tarihinin ve sıcakkanlı, güler yüzlü insanlarının içinde kaybolmanızı öneririm. Çok seveceksiniz.
ABONE OL

EN ÇOK OKUNANLAR