SİYASET VE EKONOMİ 6 KASIM'I BEKLİYOR
Dünyanın gözü, 5 Kasım'da ABD'de yapılacak seçimlerin sonucuna odaklandı. İsrail, Suriye, İran, Rusya, Ukrayna, Almanya, Türkiye ve hatta terör örgütü PKK bile seçimlerin sonucuna odaklanmış durumda. Ekonomi çevreleri de yeni hazine bakanının kim olacağını merak ediyor
ABD’deki seçimleri, tüm dünya yakından takip ediyor. Seçimlerin ardından Kongrenin yapısının nasıl olacağı merak edilirken, tüm ülkeler 5 Kasım’a kadar frene bastı. Başta İsrail olmak üzere Suriye, İran, Rusya, Ukrayna, Almanya, Türkiye ve hatta terör örgütü PKK bile seçimlerin sonucunu bekliyor. Tüm dünyanın cevap aradığı soru ise Trump’mı Harris mi başkan olacak?
Siyasi iklim seçimlerin ardından yeniden şekillenirken ekonomi çevreleri de kongrenin yapısına ve yeni Hazine Bakanı’nın kim olacağına odaklandı. İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Uzmanı Şant Manukyan, ABD'de yapılacak başkanlık seçiminin ardından Kongrenin yapısı ve Hazine Bakanlığı koltuğuna oturacak ismin ekonomik gelişmeleri yönlendireceğini söylemişti.
Manukyan, Kongrenin tamamen devre dışı bırakılarak "Cumhuriyetçi kanattaki Donald Trump veya Demokrat kanattaki rakibi Kamala Harris kazanır" gibi söylemlerin yanlış olduğunu ifade etmişti.
Her türlü vaat sunulabilir
Manukyan, bunun bir seçim olduğunu ve seçmene her türlü vaadin sunulduğunu unutmamak gerektiğini vurgulayarak, "Aday olduğu seçimde Biden'ın en çok vurguladığı noktalardan biri kaya petrolüne sınırlamalar getirilmesi ve çevrenin korunmasıydı. Şimdi dönüp baktığımızda ABD, 2020'ye göre kendi tarihinin rekor seviyesinde petrol pompalıyor" demişti.
Trump'ın önceki döneminde de benzer durumlar görüldüğünü anımsatan Manukyan, dolayısıyla ekonomik gerçekliklere göre kendini ayarlayan bir yapının oluştuğuna dikkati çekmişti.
Önemli olan Hazine Bakanı
Manukyan, asıl önemli konunun Hazine Bakanlığı görevine kimin getirileceği olduğunun altını çizerek, her seçimde gündeme gelen Jamie Dimon'ın bakan olduğu bir senaryoda, Trump'ın bazı uçuk ekonomik vaatlerinin gerçekleşmeyeceğini vurgulamıştı.
Bu vaatlerden birinin "gelir vergisinin kaldırılması ve bunun tamamının gümrük vergisinden sağlanması" olduğunu anlatan Manukyan, şu ifadeleri kullanmıştı:
2ABD'nin ithal ettiği mal miktarı aşağı yukarı 3 trilyon dolar. ABD'deki vergiye konu miktar 20 trilyon dolar. 2 trilyon dolarlık hanehalkı ve şirketlerden gelen bir gelir var. 3 trilyon dolarlık ithalattan 2 trilyon dolarlık vergi çıkaramazsınız. Bunu çıkarmayı denerse çok büyük bir gelişme olur. Ortalık birbirine girer ama bu olmayacaktır. Gelir vergisini kaldırırsanız başka ülkelerden size doğru çok ciddi hareketler olur. Uluslararası düzende bunun yapılması zor. Okumak, söylediklerini değerlendirmek önemli ama günün sonunda Kongrenin yapısı, Hazine Bakanı'nın kim olacağı, o dönemdeki gelişmeler aslında ekonomik gelişmeleri yönlendiriyor.”
Trump’ın sert söylemleri
Manukyan, Trump'ın Ukrayna'ya yönelik yardımı kesme, NATO konusunda Almanlara ciddi muhalefet, Tayvan'ın askeri harcamalarını eleştirme, İsrail'e tam destek ve İran'a ambargoların sertleştirilmesi gibi söylemlerine işaret etti.
Trump'ın Çin'e "Gel fabrikayı bizde kur, istediğin gibi pazara gir" şeklindeki açıklamalarına da değinen Manukyan, "Trump, merkantilist biri. Onun dış politikası ile ekonomi politikası birbirine bağlı, yani dış politikasını ekonomi üzerinden okuyor. Trump'ın uygulayacağı dış politikanın, ekonomiden daha önemli bir çatlak bırakacağını düşünüyorum. Seçimlerin ne getireceği bu açıdan da önemli" değerlendirmesinde bulunmuştu.
En çekişmeli seçim
5 Kasım 2024'te Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yapılacak başkanlık seçimleri son dönemdeki en çekişmeli ve tartışmalı seçimlerden biri olarak tarihe geçecek. Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump, eğer seçimi Demokrat Parti adayı Kamala Harris kazanırsa 3. Dünya Savaşı'nın çıkacağını ve demokrasinin sona ereceğini söylüyor. Harris tarafı ise Trump'ın kazanmasının bir felaket olacağını iddia ediyor.
Özellikle sona yaklaştıkça yapılan anketlerde adayların oy oranlarının çok yakın olması, tarafların yoğun bir medya ve yıpratma savaşı vermesine neden oluyor. Kısacası, seçimi kim kazanırsa kazansın Amerikan toplumu tarihinde hiç olmadığı kadar ayrışmış görünüyor.
ABD seçimlerinde eski politikacıların adaylara destek açıklamaları alışılmış bir gelenektir. Ancak bu seçimlerde alışılmadık bir şekilde Taylor Swift ve Beyonce gibi şarkıcı ve sanatçılar, hatta Elon Musk gibi milyarderler kampanyalarda doğrudan kendi adaylarına destek açıklamaktan çekinmedi. George Walker Bush döneminin şahin başkan yardımcısı eski Cumhuriyetçilerden Dick Cheney'nin Demokrat Parti adayına destek açıklaması, eski Demokratlardan, bağımsız aday Robert F. Kennedy Jr.'ın ise adaylıktan Trump lehine çekilmesi bu seçimlerin şaşkınlığa yol açan hamleleriydi.
Lobiler ve adayların dış politika tercihleri
ABD’de yaşayan Yahudiler ve Müslüman Araplar açısından ise yeni başkanın dış politika tercihleri yerel politika tercihlerinden daha önemli. Örneğin, İsrail’e koşulsuz destek isteyen siyonist Yahudiler bir taraftan Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) gibi büyük çatı lobi kuruluşları aracılığıyla politikacıları markaja alırken, diğer taraftan üst düzey bireysel ilişkiler yoluyla adaylara ve adayların ekiplerine büyük finansal destekler sağlıyor.
Bu desteklerin karşılığı olarak da ister başkan düzeyinde ister bakanlar veya bürokratlar düzeyinde olsun ABD yönetimi, İsrail'e bölgede ne kadar saldırgan ve ABD kanunlarıyla ters düşen politikalar izlerse izlesin finansal, askeri ve politik destek vermeye devam ediyor. Liderlerin çoğu biliyor ki eğer İsrail’e engel olmaya çalışırlarsa ABD’deki siyonist kuruluşlardan ne bir daha finansal destek alabilirler, ne de tekrar aday olabilirler. Bu nedenle hem Trump hem de Harris her fırsatta İsrail'in menfaatleri için en iyi mücadele edecek adayın kendisi olduğunu vurguluyor.
Adaylardan İsrail’e destek
Öte yandan adayların İsrail’e koşulsuz destek sözlerini her fırsatta yenilemesi Müslümanları, Arap nüfusu ve sol kesimin belirli bir bölümünü son derece rahatsız ediyor. ABD’deki Müslüman nüfusun oylarının çoğunluğunu almalarına rağmen Demokrat Parti adayı Harris, Müslüman seçmenlerin kaygılarını giderecek hiçbir politika önermedi.
Demokrat Partinin Müslüman seçmenlere yönelik yaklaşımı özellikle son birkaç seçimden beri "oylarınızı bize değil de ırkçı Cumhuriyetçilere mi vereceksiniz?" şeklinde umursamaz bir tavrı yansıtıyor. Demokrat Partinin, İsrail’in Gazze’de ve Lübnan’da işlediği insanlık suçlarını ve soykırım eylemlerini engellemek yerine sürekli mühimmat ve para desteği sağlaması ABD'li Müslümanları, sol kesimi ve insan hakları savunucularını çileden çıkarıyor. Bu öfke ve sıkışmışlık hali seçimlerde, özellikle salıncak eyaletlerde, Demokrat Partinin aleyhine işleyecek gibi görünüyor.
Ayrıca, Ukrayna ve Rusya arasında devam eden savaşta ABD’nin Ukrayna’ya maddi ve askeri desteğinin seçim sonuçlarına göre devam edip etmeyeceği de tartışılıyor. Görünen o ki genelde savaşlara ve ABD yayılmacılığına eleştirileriyle bilinen Demokrat Parti uzun yıllardan beri daha şahin politikalar benimsiyor. Tam tersi bir politik kültürü temsili eden Cumhuriyetçi Parti ise Trump ile birlikte savaşları durdurma ve içerdeki sorunlara odaklanma politikasını benimsemiş görünüyor. Bu minvalde, Ukrayna’ya askeri desteğin devam etmesi gerektiğini savunan aralarında eski Cumhuriyetçilerin de olduğu güç odakları açık bir şekilde Harris’i destekliyor.