ŞAŞIRT BENİ İSTANBUL FARKINDALIK YARATIYOR
Ressam ve Akademisyen Dr. Seval Özcan, "Şaşırt Beni İstanbul" sergisini ARTTV'den Fulden Karayel Okumuş'a anlattı.

“Şaşırt Beni İstanbul” sergisi, izleyeni sadece bakmaya değil, görmeye; sadece geçip gitmeye değil, durup düşünmeye davet ediyor. Dr. Seval Özcan ise çağdaş sanatın farklı dillerini bir araya getirirken, bugünün ruhunu parça parça değil, tam kalbinden yakalıyor. ARTTV yazarı Fulden Karayel Okumuş, Dr. Seval Özcan ile röportaj yaptı:
Serüvenin ilk adımı
Bu serüvenin ilk adımı neydi? Sizi ilk ne harekete geçirdi?
Bu yolculuk babamın el halılarının restorasyonu ve konservasyonu yaptığı yıllarda başladı. Sanatsal köklerim, doğduğum evde, ailemin içinde yeşerdi. Motiflerin hikayeleriyle büyüdüm. Kuşaklar boyunca halıyla uğraşan bir ailenin parçasıydım. İpek halıların zarafeti, dokumanın inceliği, sabırla atılan her ilmek ve doğal boyaların güzelliğiyle tanışmam çok erken yaşlarda oldu. Edip Cansever’in dediği gibi, “Gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor.” Bu yüzden o yıllarda ekilen tohumlar bugün hâlâ beni harekete geçiriyor.
Modern desenlerin içinde hep tanıdık bir iz var. Dokumadan gelen ritim, seramikten gelen sabır... Siz bu katmanları birbirine nasıl örüyorsunuz?
Hayatımın her alanında bağlantısallık bir oyun gibi yer alıyor. Bilim ve sanat benim için ayrılmaz. Tasarımlarımda desenleri, dokuları oluştururken bağlantıların ortaya çıkışı bana heyecan veriyor. Bilim der ki: Önemli olan bağlantısallıkta esas olan parçalar değil, onların birbiriyle ilişkisi yani bağlantısallığıdır. Yüzeydeki noktalar arasında kurduğum bu ilişki, eserlerimin derinliğini oluşturuyor. Ve bazen en kıymetli olan şey, boşlukların ta kendisidir.
Sanat, sevgi ve renkler hayatımın merkezinde
Çintemani gibi derin kökleri olan bir motifi bugünün kıpır kıpır estetik diliyle buluşturmak kolay değil. Bu fikir ilk ne zaman düştü aklınıza?
Sanat, sevgi ve renkler çocukluğumdan beri hayatımın merkezinde. Bu motiflerin içine doğdum diyebilirim. Kendi hikâyemdeki bütün cevaplar zaten bu kültürle harmanlanmıştı. Marmara Güzel Sanatlar ve Ankara İletişim Fakültesi’ndeki eğitimlerimle bu yolu derinleştirdim. Gözlem yeteneğimle sanatla olan bağım daha da güçlendi.
Çalkantılı bir dönemden geçiyoruz
Şehir her an değişiyor, akış hızla devam ediyor… Ama siz izleyiciyi bir anda durduruyorsunuz. “Şaşırt Beni İstanbul” derken neyi hissettirmek istiyorsunuz?
Sanat sis perdelerini kaldırmak için bir araç. Çalkantılı bir dönemden geçiyoruz, hepimiz bir türbülans içindeyiz. Sanki sürekli sallanan bir uçağın içindeyiz ve hayatı fark etmeden yaşıyoruz. Oysa durmaya, fark etmeye ve şaşırmaya ihtiyacımız var. Sanat, yeni bir biçim yoluyla, yeni gerçekler yaratır. Sanat, sıradan olanı sihirli bir şeye dönüştürür. Sergimde de bunu yapmak istedim.
Zıtlıklar varlığı mümkün kılar
Geleneksel desenlerle dijitalin enerjisi arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? İlhamınız bu çatışmadan mı geliyor?
Bazen ilhamım zıtlıklardan geliyor. Ama çoğunlukla İstanbul’dan, doğadan ve Anadolu’nun motiflerinden besleniyorum. Zıtlıklar varlığı mümkün kılar: Gece-gündüz, siyah-beyaz gibi. Ben bu enerjilerin birlikte var olabildiğine ve muazzam bir harmoni yarattığına inanıyorum. Geleneksel olanı dijitalle yorumlamak, zamanın ruhunu yakalamak için eşsiz bir fırsat.
Boşluklar benim için çok anlamlı
“Kimse fark etmez ama ben koymasam eksik kalırdı” dediğiniz detaylar var mı?
Evet, boşluklar. Eserlerimdeki yüzeyde yer alan boşluklar benim için çok anlamlı. Sessizlik gibi… Orada söylenmeyen şey saklı.
Herkes uyurken üretmeyi seviyorum
Bu süreçte sizi derinden etkileyen, hâlâ tebessüm ettiren bir anınız oldu mu?
Sabahın 4’ünde kalkıp herkes uyurken üretmeyi seviyorum. Sessizlik, sabahın bereketiyle birleşince ortaya bambaşka bir enerji çıkıyor. Eserlerimi yaparken öyle bir konsantrasyona giriyorum ki, dış dünya ile bağım tamamen kopuyor. O anlar adeta başka bir boyuta geçiş gibi. Neşe de var, hüzün de…
Bu desenlerin arasında siz neredesiniz? Sessiz izleyici mi, merkezde dönen kişi mi?
Tüm dairelerin ortasında duran ama her boşluğu kendi varlığının hafifliğiyle izleyen kişiyim.
Artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz
İzleyicilere “En son sizi ne şaşırttı?” diye soruyorsunuz. Bu küçük ama etkili sorunun dönüşü nasıl oldu?
Bu soru sayesinde izleyiciyle gerçek, derin bir bağ kurduk. Artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz ve bazen hızlıca kabulleniyoruz. Oysa iyilikle bile karşılaşsak, şaşırıyoruz. Ben şaşırmayı yeniden hatırlatmak istedim. Güzel bir şeye hayran kalmanın, iyi bir davranışa takdir duymanın şaşkınlığına dönmek istedim.
Merak etmek heyecanlandırır
İzleyici bu sergiden sadece tek bir duygu taşıyacak olsa, ne olsun isterdiniz?
Merak.
Çocuk gibi merak etmek… Yeniden öğrenmeye istek duymak. Merak etmek insanı sabahları erkenden uyandırır, heyecanlandırır. Bence sanatla kurulan bağın özü budur. Merak duygusu, izleyiciyi eserle bağ kurmaya iter. Noktalar arasındaki ilişkiler o zaman anlam kazanır.
Ayrıca şunu da vurgulamak isterim: “Şaşırt Beni İstanbul” sergim Ataköy Baruthane’de, tarihi bir kamusal alanda 29 Haziran’a kadar ücretsiz olarak gezilebilir. Lütfen “Müze binasında sergi var, ücretlidir” diye düşünmeyin. Sanat, yaşarken görülmeli. Sanatçıları anmak için ölmelerini beklemeyelim. Sanatçıların ölmesi sonrası anma törenlerinde gitmek yerine yaşarken değer görmeleri önemli. Özellikle çocukların ve gençlerin sanatla karşılaşması sosyal yapının iyileşmesi için hayati. Bilim, kültür ve sanatın yaygınlaşmasında sergiler önemli bir rol üstleniyor.
Sanata olan mesafe kalkmalı. “Şaşırt Beni İstanbul” sergime hepinizi bekliyorum.