SANAYİSİZLEŞME POLİTİKASI GELECEĞİMİZİ TEHDİT EDİYOR
Makine İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Mehmet Ağrikli, Türkiye'nin sanayi yapısında yaşanan bozulmaya dikkat çekerek, ihracatçıların giderek zorlandığını, buna karşın ithalatın cazip hale geldiğini söyledi

Mustafa DENİZ
Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörlerinden biri olan makine sanayisinin önemli temsilcilerinden Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) Başkan Yardımcısı Mehmet Ağrikli, ülkenin üretim altyapısına ilişkin gazetemize özel son derece kritik uyarılarda ve çarpıcı tespitlerde bulundu. Ağrikli, Türkiye’deki mevcut sanayi yapısının son dönemde endişe verici bir hızla zayıfladığına işaret ederek, gelinen noktanın sürdürülebilir olmadığını vurguladı. Durumun vahametini net bir dille ortaya koyan Ağrikli, “Ülkemizde ciddi bir sanayisizleşme politikası uygulanıyor, ama kimse bunu açık açık söylemiyor” ifadelerini kullandı. Bu sözleriyle Ağrikli, perde arkasında yürütülen ve Türkiye'nin üretim kabiliyetini doğrudan baltalayan üstü kapalı bir dönüşüme dikkat çekmiş oldu.
Mevcut ekonomik sistemin işleyişine ve bu işleyişi düzenlemesi gereken kurumsal yapıların rollerine de derinlemesine değinen Mehmet Ağrikli, özellikle ihracatçı birliklerinin ve sanayi odalarının günümüzdeki görev alanlarına ve mevcut uygulamalarına yönelik kapsamlı eleştirilerde bulundu. Sistemin, üretenin değil, dışarıdan getirenin lehine işlediğini savunan Ağrikli, yapıdaki bu bariz dengesizliği ve ithalat odaklı mevcut yapıyı can alıcı sorularla detaylıca sorguladı: “Niye sadece ihracatçı birlikleri var da ithalatçı birlikleri yok? Niye ithalat rakamları yeterince şeffaf değil? Bu durum kimin çıkarına hizmet ediyor? Uygulanan gümrük politikaları, apaçık bir şekilde yerli sanayicinin aleyhine işliyor.”
İthalat lehine işleyen bir düzen var
Yerli üreticilerin ve fabrikalarında binlerce kişiye istihdam sağlayan sanayicilerin, her geçen gün baskısını daha da artıran kontrolsüz ithalat dalgası karşısında ayakta kalmakta ve rekabet etmekte büyük zorluklar yaşadığını net bir biçimde dile getiren Ağrikli, mevcut durumu somut ve son derece düşündürücü örneklerle destekledi. Üretici ile tüccar arasındaki adaletsizliğe dikkat çeken Ağrikli, şu çarpıcı değerlendirmeyi yaptı:
“Bakın, durumu bir örnekle açıklayayım: İstanbul Sanayi Odası üyesi olan, katma değer yaratan, istihdam oluşturan bir sanayici, kuruma yıllık 20 bin 500 TL aidat ödüyor. Ancak, sadece al-sat yapan, yani ticaret odasına kayıtlı olan bir tüccar, aynı dönem için sadece 650 TL veriyor. Arada neredeyse bire 30 gibi devasa, akıl almaz bir fark var. Şimdi soruyorum; böylesine adaletsiz bir sistem içinde sanayici nasıl ayakta kalsın, nasıl rekabet etsin, nasıl yatırım yapsın?”
Bu orantısız yükün, ithalatçıları yerli üreticiler karşısında çok daha avantajlı bir konuma getirdiğini belirten Ağrikli, sözlerini şöyle sürdürdü: “İthalatçılar, yerli üretici olan ihracatçıların karşısında hem maddi hem de manevi olarak en az 10 kat daha güçlü hale geldi. Bu orantısız güç yüzünden, doğal olarak sesleri de bizden daha çok çıkıyor ve politikaları daha kolay etkileyebiliyorlar.”
Mehmet Ağrikli, Türkiye’nin en değerli varlığı olan, yılların birikimiyle oluşmuş üretim gücünün, uygulanan bu bilinçli veya bilinçsiz politikalar neticesinde, zaman içinde çok ciddi bir gerileme yaşadığını ve kan kaybettiğini de sözlerine ekledi. Geçmişteki o güçlü, kendi kendine yetebilen sanayi yapısının, ülkenin sahip olduğu "verimli toprak, su, güneş ve sağlanan akılcı teşviklerle" desteklenerek geliştiğini ve kök saldığını önemle hatırlatan Ağrikli, ancak bu sağlam temelin günümüzde adeta bilinçli bir şekilde tahrip edildiğini kuvvetle savundu. Yaşanan bu tahribatın, gelecekte geri dönülemez ve onarılması çok zor sonuçlar doğurabileceğine işaret ederek, hafızalara kazınacak şu tespiti yaptı:
“Eskiden Türkiye'de üretim ortamı gerçekten verimliydi. Toprak vardı, su vardı, güneş vardı; yani üretim için ne gerekirse fazlasıyla mevcuttu. Bugünün büyük sanayi grupları, Türkiye'nin gururu olan o dev tesisler, işte bu elverişli koşullarda, 40-50 yıllık uzun bir süreçte büyüdüler ve gelişim gösterdiler. Ama bugün bakıyoruz ki bu temeller, bu kökler resmen kesildi. Şunu asla unutmayalım ki bu ağaçlar yeniden yeşermez; siz aynı ortamı, aynı teşvikleri bugün tekrar verseniz bile, o kaybolan kapasitenin ve tecrübenin aynı seviyeye gelmesi için bir 50 yıl daha beklemeniz gerekir.”
Sanayi yok olursa ekonomi de zayıflar
Türkiye’nin üretimden koparak, adım adım sanayiden uzaklaştığının ve bir tüketim toplumuna dönüştüğünün altını önemle çizen MAİB Başkan Yardımcısı Ağrikli, yaşanan bu sancılı sanayisizleşme sürecinin, özellikle orta ve uzun vadede ülke ekonomisi üzerinde onarılması güç, derin ve kalıcı yaralar açacağını bir kez daha özellikle vurguladı. Mevcut durumu, toplumun genelini sarmış bir rehavet hali olarak nitelendiren Ağrikli, geleceğe yönelik şu kritik uyarılarda bulunmayı da ihmal etmedi:
“Şu anda hepimizin gözü önünde büyük bir sanayisizleşme politikası yürütülüyor. Maalesef herkes kısa vadeli çıkarlarına bakıyor, adeta keyfine bakıyor ama yaklaşan büyük tehlikenin farkında değiliz. Şunu anlamak zorundayız; sanayi yok olursa, ülkenin en temel direği olan, ekonomik bağımsızlığımızın teminatı olan üretim gücü de yok olur. İleriye gitmek, refaha kavuşmak, gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmak bu şartlar altında artık çok zor.”
Mehmet Ağrikli, bu tehlikeli gidişatı durdurmak için yerli üreticinin ve sanayicinin sesinin artık her zamankinden daha fazla duyulması, sorunlarının dinlenmesi ve dikkate alınması gerektiğine kuvvetle işaret etti. Ağrikli, şayet bu yapılmazsa ve gerekli tedbirler alınmazsa, Türkiye’nin geri dönülmez bir şekilde, sadece tüketen ama üretemeyen bir “ithalat cennetine” dönüşeceği uyarısını güçlü bir sesle yineledi.
Ağrikli, mevcut olumsuz gidişatın her gün karşımıza çıkan somut ve acı sonuçlarına da dikkat çekerek, sözlerini şöyle tamamladı: “Televizyonlarda, gazetelerde, internette hergün 'şu köklü firma iflas etti', 'bu önemli üretici fabrikayı kapatma kararı aldı', 'bir diğeri operasyonlarını Hong Kong’a taşıma kararı aldı' gibi son derece üzücü haberler görüyoruz. Eğer bu olumsuz tabloyu değiştiremezsek, bu tehlikeli gidişata hep birlikte 'dur' demezsek, korkarım ki yakın bir gelecekte bu ülkede üretim yapan, katma değer yaratan kimse kalmayacak.”