Dolar $
34.02
%0.22 0.07
Euro €
38.04
%0.5 0.19
Sterlin £
45.07
%0.95 0.42
Çeyrek Altın
4516.36
%1.25 55.1
SON DAKİKA
Medya Pazar 25 Ağustos 2024 02:22

RADYOCULUK ÖLDÜ MÜ, RADYO HALA DİNLENİYOR MU?

On yıllardır başarıyla sürdürdüğü 'Gazoz Ağacı' isimli radyo programıyla gönüllere taht kuran Cem Arslan, çokça konuşulan 'radyoculuk bitti mi' tartışmasına dobra yanıtlar verdi.

Radyoculuk öldü mü, radyo hala dinleniyor mu?

Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ile Edremit Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği 6. Edremit Kitap Fuarı’na katılan ünlü ve alanında uzman isimler, fuarın her gece katılımcısı olan binlerce Edremitliye şölen yaşatmaya devam ediyor. Fuarın dün akşamki konuklarından biri de Türk radyo dünyasının efsanelerinden Cem Arslan’dı. Arslan, katılımcılara hem radyoculuğun bugününü ve perde arkasını anlattı, hem de gündeme dair önemli değerlendirmeler yaptı.

Radyonun hala dinlenip dinlenmediği sorusuna “Eskiden kömürlü radyolar dinlerdik. Artık radyo mu kaldı falan diyenler var. Evet, var ama şöyle söyleyeyim: Ben otuz yıldır hep global markalarla çalıştım sponsor olarak. Şimdi global markaları ‘ya bizim Cem var, iyi çocuktur, sabahları iyi program yapar. Düşün, ha bir üç-beş hatta sponsor ol da yani işte o çocuk da yaşamaya devam etsin" falan diyerek kandıramazsınız. Global markaların önüne dinlenme raporları, genel olarak radyo dinlenme ve o genel radyo dinlenmenin içinde de Cem'in, Gazoz Ağacı'nın ne kadar dinlendiği noktasında bunları hep anlatmak zorundasınız” dedi. Global markaların da ikna olduktan sonra radyolara bu yolla sponsor olduklarını belirten Cem Arslan, “Bugün radyo camiasına baktığınızda, öyle kasap Ahmet, bakkal Mehmet falan değil; dünyanın global markaları, Türkiye'nin büyük markalarının hala sponsorluklarını çok net bir şekilde görebilirsiniz. Dolayısıyla da radyo aslında çok dinlenen bir şey” ifadelerini kullandı.

‘BANA KÖY YETMİYOR’ DEYİP GELİYORLAR AMA…

Türkiye’nin çok ciddi sorunlar yaşadığını, bunlardan birinin de ‘şehirleşme’ başlığı altında gerçekleştiğini belirten Arslan, “Büyük şehrin imkanlarını kullanmak adına yola çıkan ama İstanbul'a geldikten sonra hiç denizi görmemiş, Topkapı Sarayı'na hiç gitmemiş, yüzme bilmeyen insanlar tanıyorum ben. İstanbul'da yaşadığı halde yüzme bilmeyen, denizi görmeyen veya ‘Sultanahmet'e gittin mi, Topkapı Sarayı, Ayasofya oraları gördün mü’ deyince ‘nasıl gidiliyor, bilmiyorum’ diyen insanlar gördüm ama bu insanlar, daha dar imkanlarda yaşarken ‘bu köy bana dar geliyor. Ben daha büyük yerlerde yaşamalıyım. Bu köy beni kaldırmıyor. Bu köy bana yetmiyor kardeşim. Ben daha büyük imkanların içinde olacağım’ falan diyor” şeklinde konuştu.

GEÇİM DERDİ DEĞİL, VİZYON MESELESİ

“Yani adam köyüne sığmıyor” diyen usta radyocu, “Daha görmediği halde büyük vizyonlarda, kültür sanat faaliyetlerinde ve insanların yoğun iletişim içinde olduğu zeminlerde yaşamak istiyor. Aynı insan, tamam, geliyor İstanbul'a; yani bakıyorsun hayatında bir kere sergiye gitmemiş, tiyatroya gitmemiş, operaya gitmemiş, konsere gitmemiş” ifadelerini kullandı ve şu değerlendirmeyi yaptı:

“Yani burada şöyle bir şeyle de karşılaşıyorum. Aranızda şöyle düşünenler olabilir, ‘senin tuzun kuru tabii, onlar kaç para biliyor musun’ falan diyenler olabilir. Bugün Taksim'e gidin. Taksim'e gidin, en az her gün, her Allah'ın günü, Cumartesi-Pazar dahil; yani en az on beş, yirmi tane tamamen beleş, ücretsiz konser veyahut da fotoğraf sergisi veyahut da işte halk eğitim merkezlerinin, belediyelerin finanse ettiği oyunlar, şunlar bunlar var. Yani hemen parayı bahane ediyorlar ama çok önemli kültür sanat faaliyetleri var.”