PORTO'NUN MAVİ ÇİNİLERİ
Porto, kenti Portekiz'in kuzeybatısında ve Atlantik Okyanus'una akan Rio Douro Nehri kıyısında bulunan küçük bir kent. MÖ 136 yılında bu yerleşimin Roma İmparatorluğu'nun bir karakolu olarak kurulmuş

Deniz DİKMEN
Bu hafta sizi şirin mi şirin Avrupa’nın çok tatlı bir kentine götüreceğim. Tam da bahar aylarında gönlünüzce gezip dolaşıp doğayı da yaşayabileceğiniz güzel Porto kentine gidiyoruz.
Porto, kenti Portekiz’in kuzeybatısında ve Atlantik Okyanus’una akan Rio Douro Nehri kıyısında bulunan küçük bir kent. MÖ 136 yılında bu yerleşimin Roma İmparatorluğu’nun bir karakolu olarak kurulmuş. Zamanla Porto bölgenin küçük ama önemli bir ticaret limanı haline gelmiş.
Biz de Santiago de Compostela’dan geliyoruz. Tam şahane bir ilkbahar havası hakim. Her yer yemyeşil ve bahar güneşi Avrupa’nın bu güzel bölgesini ısıtmaya başlamış. Bazı Ağaçlar beyaz ve pembe çiçekler açmış. Çevredeki ambiyans çok tatlı.
Porto’ya varınca kent merkezindeki otelimize yerleşiyoruz. Hemen kendimizi bu güzel havada dışarıya atıp, kentin tepelik bölgesinden aşağıya nehir kıyısına doğru yürümeye başlıyoruz.
Eski ismi ‘Portus Cale’ olan bu alımlı kent ezelden beri kendi lezzetli şarapları ile ünlenmiş. Bilirsiniz Porto şarapların ünü bütün dünyaya yayılmış. Bu özel içkinin üzümleri Douro Nehri kıyısındaki üzüm bağlarında günümüzde de hala yetiştiriliyor.
Kent üzüm bağlarının yanı sıra muhteşem Barok mimarisi ve şehrin birçok tarihi binalarını süsleyen mavi ‘Azulejos’ çinileri ile meşhur. Çoğunlukla bu mavi çini panolar Portekiz’in önemli tarihi olaylarını sahneliyor ve gerçekten çok etkileyici. ‘Azulejos’ diye bilinen Porto’nun mavi çinileri ülke kimliğinin ayrılmaz bir parçası ve çok eski bir sanat ve gelenek. Bu mavi çinilerin tarihi 15’inci yüzyıla kadar dayanıyor ve günümüze kadar uzanıyor. ‘Azulejos’ kelimesi aslında Arap kökenli ve ‘küçük parlatılmış taş’ anlamına geliyor.
Mavi çinilerin altın çağı
Mavi çinilerin altın çağı ise 16’ıncı yüzyılda Kral I Manuel döneminde yaşanmıştır. Zira bu kral mavi çinilerin hem saraylarda hem kiliselerde kullanımını teşvik etmiş ve kültür sanata büyük önem vermiştir. Böylece Portekiz’in tarihi dokusuna muhteşem güzellikte kalıcı izler bırakmıştır.
Porto’nun en eski tarihi mimari eserleri arasında, ayakta kalan muhteşem çinileri ile süslü Oporto Katedrali, Romanesk Cedofeita Kilisesi, Gotik yapımı olan Igreja de Sao Francisco Kilisesi, Saint Francis, eski sur kalıntıları ve 15. yüzyıla ait evler bulunmaktadır.
St Claire Kilisesi, Misericorda Kilisesi, Igreja dos Clerigos ve Porto Piskoposluk Sarayı barok mimarileri ile kentte yerlerini alıyorlar.
Palacio da Bolsa, Saint Anthony Hastahanesi, Belediye Sarayı, Liberdade Meydanı’ndaki binalar, mavi çinilerle süslü meşhur Sao Bento Tren İstasyonu, Palacio de Cristal bahçeleri ise kentte 19’uncu ve 20’inci yüzyılda hayat bulmuşlar
Aynı zamanda bu şirin kent pitoresk sahil kesimi ve arnavutkaldırımı sokakları ile ziyaretçilerini büyülüyor.
Her yerde sizi bir sürpriz
Porto’nun sokaklarında kaybolmak çok güzel. Her yerde sizi bir sürpriz, bir detay bekliyor. Eski kentin her yerinde Porto’ya has muhteşem güzellikteki mavi çini panolara denk geliyorsunuz. Harika görünüyorlar ve kente çok özgün bir ambiyans katıyorlar.
Porto’nu eski kent merkezinde karşınıza çıkacak minik dükkanlarda satılan hediyelik eşyalar, kafeler, tarihi doku, evlerdeki dekoratif renk renk çiniler, minik detaylar çok keyifli.
Her bir tarihi binaya mutlaka girmenizi tavsiye ederim. Zira içerde sizi genelde inanılmaz duvar süslemeleri, göz alıcı arka bahçeler, birbirinden farklı detaylar bekliyor. Gezdiğimiz yerler şehri anlamak, keşif yapmak için çok elverişli.
Kentte çok güzel farklı detaylarla dekore edilmiş kafelerde bulunuyor. Bu müstesna yerler, Café a Brasileira (1903), Café Ceuta (1953), Café Aviz (1947), Café Majestic (1921) gibi tarihi kafeleri mutlaka ziyaret edip Portekiz’in kendine has tatlılarını deneyimlemenizi ve bir fincan kahve içerek ortamın keyfine varmanızı öneririm.
Portekiz’e ait lezzetleri keşfetmek isterseniz, Mercado Bolhao’ya mutlaka gitmelisiniz. Tatmak istediğiniz herşey var. Yöresel peynirler, birbirinden leziz içecekler, çeşit çeşit balık ve deniz ürünleri. Ülkemizde çok az yenilen Portekiz usulu deniz kestanesi deneyebilirsiniz.
Herkes tarihi 1839 yılına kadar uzanan bu geleneksel pazar yerinde buluşup lezzet duraklarından küçük porsiyonlarla yerel mutfağın tadına varmaya çalışıyor.
Porto’da bulunan büyük Fast Food dikkanları da alışıldık dekorunda ve renklerinde değil. Mesela Mc Donalds dükkanını da ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Dükkanın iç dizaynı yerel ve çok özgün. Menüleri de kısmen yerel tatlardan oluşmuş çok ilginç olmuş.
Porto’da ayrıca harika bir kitapçıda bulunuyor. Livraria Lello dünyaca meşhur bir kitapçı. Binanın yapımı 1869 yılına ait ve Livrario Lello Portekiz’in en eski ve dünyanın en güzel kitapçılarından bir tanesi kabul ediliyor. İki katlı binanın dış cephesi muhteşem Neo Gotik ve Art Noveau öğeleri taşımaktadır. Binanın iç kısmında ise Art Deco öğeleri mevcut. Kitapçının içindeki özgün birbiri içinden geçen çatallı merdiven ve çatısında bulunan 8 x 3.5 metre büyüklüğündeki renkli vitray cam pencere olağanüstü güzellikte. Rivayete göre J.K.Rowling Harry Potter kitabını yazarken bu kitapçının mimarisinden ilham almış.
Neşeli Rua das Flores Caddesi’nden aşağıya limana doğru yürümeye devam ediyoruz. Liman bölgesine varınca harika bir nehir ve Dom Luis Köprüsü manzarası bizi bekliyor. Bu köprü 1886 yılında inşa edilmiş ve çift katlı bir kemer köprü. 172 metre uzunluğu ile bu ihtişamlı Luis Köprüsü döneminin en uzun köprülerinden biriydi ve günümüzde Porto kent merkezini Vila Nova de Gaia ile birbirine bağlıyor. Liman bölgesinden füniküler ile Porto’nun tepelik alanına oradan da köprüye çıkabilirsiniz. Bir çok yerli ve yabancı ziyaretçi yiyeceğini içeceğini yanına alıp, bu tepeye çıkıyor. Jardim do Morro’da keyif yapıp Porto’da güneşin ikonik batışını izliyor. Çok keyifli. Bambaşka bir duygu.
Liman bölgesi şirin
Liman bölgesi de o kadar şirin ki. Köprünün altından küçük nehir tekneleri geçiyor. Limanın kıyısında da birçok restoran bulunuyor.
Gün boyu burada güzel bir yemek yiyip neiri ve tarihi köprüyü seyredebilirsiniz. Limandan Douro tekne turları yapabilirsiniz. Douro Vadisi çepeçevre çok güzel yemyeşil üzüm bağları ile çevrili. Bu üzüm bağlarını gezip içeceklerden tadım yapabilirsiniz. Bazı mekanlarda ‘tarladan masaya’ konseptine uygun olarak çevredeki çiftliklerden size taze meyvelerin sebzelerin servis edildiği bahçe sofraları da hazırlanıyor.
Porto’da alışveriş yapmak da çok keyifli zira çok fazla seçenek var. İster Porto peynirlerinden ve içeceklerden ister yerli seramik ürünler veya el ile boyanmış çok güzel azulejos çinileri alabilirsiniz. Bir de Portekiz dünyanın en büyük mantar üreticilerinden olduğundan çeşit çeşit mantar ürünleri de satın alabilirsiniz.
Akşam vakti geldiğinde ise, güzel bir lokantada hem yerel yemek yiyebilir hem de lokal Fado müziğini ve kültürünü deneyimleyebilirsiniz.
Bildiğiniz üzere Portekiz denizcilerin ve kaşiflerin ülkesidir ve bu denizciler veya kaşifler uzun süren seyahatlere çıkıyorlardı. Bu seyahatlerden bazen dönüyor, bazen de dönemiyorlardı. Fado müziği ise bu denizcilerin, kaşiflerin veya balıkçıların sevgililerinin eşlerini denize uğurlarken söyledikleri halk müziği tarzındaki şarkılardı.
Bu şarkılar hüzün ve özlem doludur. Aşk ve nostalji doludur ve sevgilinin belki de denizden geri dönmemesi üzerine kurgulanmıştır ve bu nedenle acı doludur.
Fado müziği 19’uncu yüzyıldan bu günümüze kadar Portekiz kültüründe var olmuş. Fado kelimesi sözel olarak ‘kader’ veya ‘alın yazısı’ anlamını taşır.
Kuşkusuz Fado Porto’nun ve Portekiz’in ayrılmaz bir parçası ve önemli bir kültür unsurudur. Burada herşey denizcilerin ve kaşiflerin hayatı ve düzeni üzerine kurulmuştur ve bu nedenle bir Fado gecesine mutlaka gidip ilgili ambiyansı muhakkak deneyimlemenizi öneririm. Biz de bu harika kentin altını üstünü getiriyoruz. Sokakların, tarihi binaların cephelerinde bulunan muhteşem çinilerin güzelliğine doyamıyoruz.
1996 yılında Porto kenti çok özgün yapısı ve kültürü nedeniyle bir UNESCO Dünya mirası olarak kabul edildi.
Porto’da akşam vaktini eski bir restoranda Fado ezgilerini dinleyerek özümsüyoruz. Bu ezgiler bizi çok eskilerde kalmış denizcilerin ve kaşiflerin hikayelerine götürüyor, gerçek hikayelere.
Umarım bir gün Portekiz’e gelirseniz bu çok tatlı kenti kendinizce keşfederseniz. Çok seveceksiniz.