Dolar $
34.08
%0.02 0
Euro €
37.74
%-0.25 -0.09
Sterlin £
44.8
%-0.27 -0.12
Çeyrek Altın
4481.27
%-0.71 -31.78
SON DAKİKA
İTHALAT VE İHRACAT Salı 24 Eylül 2019 11:40

"OYUN KURUCU OLABİLİRİZ"

TİM Başkanı İbrahim Gülle, "21. Yüzyıl'da artık kalkınma denildiğinde, günlük, aylık ya da yıllık rakamlardan ve başarılardan da öteye, uzun vadede bu başarının sürdürülebilirliği adına; teknolojik hamlelere, çevreyi ve doğayı gözeten yatırımlara, ve gelecek nesillere nasıl bir ülke ve dünya devredeceğimize öncelik vermiş durumdayız" dedi.

"Oyun kurucu olabiliriz"

TİM Başkanı İsmail Gülle Dış Ticaret Kompleksi'nde düzenlenen 12. Uluslararası Tekstil Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

TİM olarak bizler de, 360 derece dijitalleşme başta olmak üzere, gerçekleştirdiğimiz yenilikleri, atılımlarımızı ihracatımızdaki rekorlar ile birlikte her platformda dile getiriyor,  en çok da şunun üzerinde duruyoruz:

Türkiye ve TİM olarak  “Dış Ticaret Fazlası Veren Türkiye” misyonumuza, teknolojiden ekolojiye kadar  gerekli yapısal dönüşümü üretim zincirimize entegre ederek; dünyaya ayak uydurmanın ötesinde, 

bu bilinci ihraç edecek bir anlayışla yaklaşıyoruz.  Şahsen, bu yapısal dönüşümün iki farklı stratejik ayağı olduğu kanısındayım. 

Birincisi ve tabii ki öncelikli olanı çevresel faktörler.  2050 yılına doğru,  Dünya nüfusunun 10 milyarı bulması bekleniyor. Bir Kızılderili atasözünde de dendiği gibi: “Yeryüzü, bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık.”

Dolayısı ile,  dünya genelinde geleneksel tüketim alışkanlıkları değişmez ise, gelecek nesillerin dünyası, bizim yaşadığımızdan daha çok zorluklarla karşı karşıya olacak.

Nitekim, 2005 sonrasında küresel ticaret, rekabeti fiyat bazında odaklandırarak çevre, insan sağlığı ve kalite standartlarını görmezden gelen bir süreç yaşadı.

Türkiye, bu süreçten en çabuk sıyrılan ülke olarak, ekolojiye duyarlı üretimi ve ihracatı en hızlı şekilde hayata geçirerek, bugün her sektörden dünyanın önemli marka ve gruplarına tedarik sağlayan bir üretim merkezine dönüştü.

Az önce sözünü ettiğim yapısal dönüşümün ikinci ayağını ise, ticaretin sürdürülebilirliği ve küresel ticarette ekolojinin bir “soft power”, yani yumuşak güç haline gelmesi konusu oluşturuyor. 

En büyük pazarımız olan AB’nin otomotiv ve kimyada, ABD’nin ise gıdada hayata geçirdiği uygulamaları hatta 2016 sonundan beri yürüttüğü ticaret savaşlarını hepimiz dikkatle takip ediyoruz. 

Gümrük vergilerinin ötesinde, küresel ticarete konu olan mal ve hizmetler ile ilgili yeni standartlar, tüm ülkelerin korumacılık stratejisinin artık başında gelmekte. 

Geçtiğimiz yıllarda, küresel ticaretin en önemli aktörleri arasında karbon salınımına yönelik gerilimi ve karşılıklı yaptırımları, çok iyi hatırlıyoruz. 

Standardizasyon ve sertifikasyon, ülkeler arasında küresel ticaretin ve rekabetin giderek öne çıkan bir mücadele alanı olmaya başladı. 

Bu sebeple, teknolojinin imkanlarını kullanarak, bilhassa üretimde çok güçlü olduğumuz tekstil sektöründe, oyunun, yani üretimin kurallarını kendi belirleyen bir ülke olmaya odaklanmış durumdayız. 

Buradan yola çıkarak, çevre dostu üretimi önceliklendirmek, ürünlerimizin sadece fiyat ve kalite rekabetinin ötesine geçmesini sağlayacak, aynı zamanda ekolojik tüketim konusunda da yeni bir talep oluşturacaktır. Talep yönünden baktığınızda göreceksiniz ki, alışılmış ürünlerin ve anlayışların yaygın olduğu bir pazarda çevreye, sosyal inovasyona duyarlı bambaşka “niş bir pazar” oluşturarak  bir oyun kurucu hale gelebiliriz. 

Bu nedenle, pazara hakim olduğumuz bir dönemde, ortaya çıkan yeni bir sertifika ya da bir testle pazarın dışında kendimizi bulmayacağımız bir duyarlılıkla sürece yaklaşmalıyız.

Ülkemiz, küresel değerler konusunda en hassas üretim ve tedariki yapan ülkelerin başında geliyor. 

Küresel ticaretteki iddiamızı çevreye, doğaya, gelecek nesillere olan “sıfır tolerans” anlayışımızla sürdürmeye kararlıyız.

Bugün bir ürün için katma değer ve inovasyon ne kadar önemli ise, ürünün etiketinde yer alan çevreye duyarlı üretim detayları da o kadar önemlidir.

Bu yüzden, küresel sosyal inovasyon çalışmalarını, ve ekolojik süreçleri iyi takip ederek, tüm sektörlerimizle bunlara hızlı tepkiler veriyoruz. 

EKOTEKS de bu söylediklerimiz fevkinde 12 yıldır çok önemli bir MİSYON üstlenerek bu amaca hizmet eden çok önemli bir yapı haline gelmiştir. 

Bizler de TİM olarak Kadın Konseyimizce yürütülen, “İhracatta Sıfır Atık”, “Standart ve sertifika ihracatı” gibi çevre odaklı çalışmalarımızla, bu bilincin yerleşmesine zemin hazırlamak adına sosyal inovasyon süreçleri yürütüyoruz. 

Çünkü sosyal inovasyon hem bir gereklilik, hem de katma değer anlamında büyük bir potansiyel. Bu potansiyeli hayata geçirebilmek için bu konuda çalışan kurumlarımızın sayısını artırmalı, sosyal inovasyon projelerine daha fazla önem vermeliyiz.

EKOTEKS’in bu kapsamda yürüttüğü farkındalık sempozyumları da, bu konuda ihtiyaç olan “know-how”ın gelişmesine büyük katkı sunmaktadır. 

Bu farkındalığın mimarı olan Sayın Nilgün Özdemir Hanım’ı çabalarından dolayı kutluyorum. 

Şunu söylememiz gerekir ki, bütün bu söylenen çevresel değerlere yapılan yatırımlar, kısa vadede maddi bir karşılık bulmayabilir.

Bugün ne acıdır ki, bu duyarlılığa sahip olan ve olmayan firmaların aynı fiyat rekabeti ile karşı karşıya bırakıldığı bir dünyanın içerisinden geçiyoruz

Yine de, küresel ölçekte bu konuda bir duyarlılık söz konusu olacaksa, önce insanlığı ve geleceği öne çıkarmak şart.

“Hiçbir sorun, sürdürülebilir düşüncenin karşısında duramaz.”

Bu yüzden, hedeflerimizi rakamlara sıkıştırmamalı, bugün ürettiğimiz politikaların devamını, yarınların geliştirebileceği şekilde, yükselen bir bilinçle oluşturmalıyız. Kalkınma politikamızı sürdürülebilirlik üzerine kurduğumuz sürece, tüm sorunları aşabilir, rakamları devirebilir, hedeflerimize de bir bir ulaşabiliriz. 

Sözlerime burada son verirken, sempozyumun verimli şekilde gerçekleşmesini diliyor, saygıdeğer Bakanımıza teşriflerinden ötürü şükranlarımı sunarak,tüm katılımcılarımızı saygı ile selamlıyorum.