"ÖNCELİKLİ HEDEF TEKNOLOJİ İHRACATI"
Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Türkiye'nin öncelikli hedefinin katma değerli, tasarımlı, markalaşarak kendisine dünya ticaretinde yer edinmiş, teknoloji yoğun ürünlerin ihracatımızdaki payını artırarak dünya ticaretinden daha fazla pay alabilmek olduğunu söyledi.
Şehnaz DEMİRDAL
Sayın Bakanım, ilk sorum Avrupa ekonomisi ile ilgili. Özellikle üretim ve sanayi alanında Avrupa ekonomisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Avrupa, hem üretim kapasitesi hem de sanayi altyapısı ile dünyanın önde gelen ekonomik bölgelerinden biridir. Avrupa Birliği (AB), dünyanın en büyük ticari bloklarından biri, Türkiye için de Gümrük Birliği ile ticari ilişkilerimizi şekillendirdiğimiz en önemli ticari ortağımızdır.
Sanayi ve üretim alanında AB, inovasyon, yüksek teknolojiye dayalı kapasite, sürdürülebilirlik ve yeşil enerjiye yapılan büyük yatırımlar ile küresel arenada lider bir konuma sahiptir. Diğer yandan küresel gelişmelerin de etkisiyle, son dönemde Avrupa ekonomisinin ve sanayisinin bazı zorluklar ile karşı karşıya kaldığını da görüyoruz. Dijital dönüşümde rekabet avantajı elde etmek, nüfus yaşlanması gibi demografik zorlukları aşmak, kritik hammaddelere erişimi arttırmak ve küresel tedarik zincirlerinde esnekliği sağlamak bölgenin önündeki kritik konular olarak sıralanabilir. Gelecekte Avrupa’nın ekonomik yapısının bu zorluklara nasıl uyum sağlayacağı, bölge ekonomisi ve sanayisi için belirleyici olacaktır.
Türkiye’nin Avrupa ile olan yoğun ticari bağları, bu dinamiklerin önemini daha da artırmaktadır. Avrupa’nın üretim ve sanayi odaklı yaklaşımları, Gümrük Birliği ile birlikte Türkiye’nin sanayi üretimi ve ihracat performansı için de önemli bir katalizör olmuştur. Bu nedenle, Avrupa ekonomisinin geleceği sadece bölge ülkeleri için değil, Türkiye gibi önemli ticari ortaklar için de büyük öneme sahiptir. Tüm bu koşullar altında ülkemizin, tarihsel ve kültürel bağları bulunan Avrupa ile olan ticari ilişkilerini geliştirerek bu ortaklıktan daha fazla fayda sağlaması ve her iki tarafın da kazancını arttırması üzerinde yeni modeller üzerinde duruyoruz. Bu kapsamda Gümrük Birliği’nin güncellenmesi yönünde çalışmalarımızı Bakanlık olarak yürütüyoruz.
Türkiye, toplam ihracatın yarısından fazlasını Avrupa bölgesine gerçekleştiriyor. Özellikle Pandemi döneminde Türkiye için 'Avrupa'nın tedarikte A planı' nitelendirmesi yapılıyordu. Size göre bugün halen Avrupa'nın önemli tedarikçi ülkelerinden biri miyiz?
Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler, köklü bir geçmişe dayanmakta ve her zaman olduğu gibi bugün de taraflar arasındaki entegrasyonun en güçlü ve pozitif unsurlarından birini oluşturmaktadır. Özellikle Gümrük Birliği’nin 1995 yılında yürürlüğe girmesi, Türkiye'nin AB pazarındaki konumunu pekiştirirken, ekonomik entegrasyon sürecini de hızlandırmıştır. Pandemi dönemi ve sonrasında yaşanan küresel tedarik zinciri sıkıntıları, Türkiye'nin arz güvenliği bakımından AB için ne kadar önemli ve güvenilir bir ortak olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu süreçte, Türkiye'nin stratejik coğrafi konumu ve güçlü üretim kapasitesi, soruda da dikkat çekildiği üzere öne çıkmıştır.
Türkiye'nin AB'ye ihracatı 2023 yılında 104.3 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu miktar toplam ihracatımızın %40’ını oluşturmaktadır. Bu oran, Türkiye ve AB arasındaki ekonomik ortaklığın derinliğini ve canlılığını gözler önüne sermektedir. Gümrük Birliği’nin, AB ile ticaretimizin bu güçlü yapısının temel yapı taşlarından biri olduğunu belirtmekte fayda görüyorum. 1995 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği, Türkiye ile AB arasındaki ticari ve ekonomik entegrasyonun omurgası haline gelmiş, iki taraf arasındaki ticaret hacmi yedi kat artarak 1995'teki 30 milyar ABD doları seviyesinden bugün 211 milyar ABD dolarına yükselmiştir. Gümrük Birliği sayesinde, Türkiye’nin endüstriyel kapasitesi ve küresel standartlara uyum yeteneği büyük ölçüde artmış, Türk şirketleri AB'nin değer zincirlerine entegre olarak yalnızca AB için değil, küresel ölçekte de değer yaratma kabiliyetine erişmiştir.
Pandemi döneminde ve sonrasında Türkiye, işleyen piyasa ekonomisi, coğrafi avantajı ve hızlı yanıt verebilme kabiliyeti ile AB’nin önde gelen tedarikçileri arasındaki yerini sağlamlaştırmıştır. Bu durum, AB'nin 2024 yılı Türkiye ilerleme raporunda da belirtilmiş; Türkiye’nin rekabetçi yapısı, güçlü piyasa ekonomisi ve AB’ye entegrasyon seviyesi yüksek olarak değerlendirilmiştir.
Gelinen noktada, küresel ekonomik rekabetin giderek daha çetin hale geldiği ve ekonomik güvenliğimizin daha çok öne çıktığı bir dönemdeyiz. Bu bağlamda, rekabet gücümüzü artırmak, arz güvenliğini sağlamak ve bölgedeki değer zincirlerinin dayanıklılığını korumak öncelikli hale gelmiştir. Bu hedefler doğrultusunda, AB’ye tam üyelik perspektifimizi korumakla birlikte, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi de önceliklerimiz arasındadır. Nitekim, Gümrük Birliği'nin mevcut haliyle günümüzün ekonomik ve ticari eğilimlerine cevap vermekte ve Türkiye ile AB arasındaki ekonomik entegrasyonu ve ticari ilişkileri daha da ileriye taşımakta yetersiz kalabildiği de bir gerçektir. Türkiye'nin AB’nin karar alma mekanizmalarında yer almaması, her iki tarafın STA ağları arasında giderek artan ayrışma, transit kotaları ve iş insanlarımızın karşılaştığı vize sorunları gibi bazı sistemik kusurlar, Gümrük Birliği'nden tam olarak yararlanma kabiliyetimizi kısıtlamaktadır. Üyelik sürecimizin netleşmemesi, Gümrük Birliği'ni Türkiye açısından bahsettiğim sistemik sorunları barındıran bir ortaklık haline getirmiştir. Var olan sistemik sorunların çözülmesi ile yeşil dönüşüm, dijitalleşme ve ticaretin yeni gelişen dinamikleri doğrultusunda Gümrük Birliği’nin güncellenmesini artık bir zorunluluk olarak görüyoruz.
Görev sürem boyunca, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecine ivme kazandırmak adına AB ile temaslarımızı yoğunlaştırdık. Bu kapsamda, karşılıklı ticari engellerin azaltılması ve ikili ticaretin öngörülebilir hale getirilmesi için somut adımlar atılmıştır. Temmuz 2024'te ilk kez gerçekleştirilen Yüksek Düzeyli Ticaret Diyaloğu toplantısında, yeşil dönüşüm ve dijital ticaret konularında iş birliğini daha ileri taşımak için önemli ilerlemeler kaydettik ve gelecekteki iş birliğimizin yol haritasını belirledik.
Bu girişimlerimizi, AB pazarında üçüncü ülkelere göre sağladığı avantajlar ve küresel tedarik zincirindeki güçlü konumumuzu daha da ileriye taşıma hedefi doğrultusunda kararlılıkla sürdüreceğiz.
Avrupa Birliğine (AB) ihracatımız son 3 yıldır kademeli bir şekilde artış göstermektedir. 27 AB ülkesine 2020 yılında 70,8 milyar dolar olan ihracatımız, 2023 yılında %50,56 artışla 106,64 milyar dolara ulaşmıştır.
Ancak, Covid-19 pandemisinin olumsuz etkileri, Rusya-Ukrayna Savaşı başta olmak üzere yaşanan jeopolitik gerilimler, enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, artan korumacılık faaliyetleri gibi birçok belirsizlik ve risk faktörü altında küresel talep 2024 yılında da zayıf seyretmiştir.
En önemli ticari ortağımız olan Avrupa Birliği (AB-27)’ne baktığımızda ise bölgenin savaş ve enerji tedarikindeki sorunlardan en fazla etkilenen ekonomilerden biri olduğunu görmekteyiz. AB-27’nin dünyadan ithalatının Ocak-Ağustos döneminde %6,2 oranında gerilemesi, bölgedeki talebin ne kadar sert yavaşladığını yansıtmaktadır. Bununla birlikte, aynı dönemde bölgeye yaptığımız ihracattaki artış eğilimini vurgulamak istiyorum. 2024 yılı Ocak-Ekim döneminde AB’ye olan ihracatımız %4,0 oranında artmıştır.
Ülkemiz AB’nin önemli tedarikçileri arasında yer almaya devam etmektedir. 2023 yılında ülkemiz Çin, ABD ve Birleşik Krallık’tan sonra AB’nin en büyük 4. tedarikçisi olmuştur (TradeMap verileri).
Ülkemizin AB’ye ihracatında ürün profilinin de oldukça geniş olduğu görülmektedir. Otomotiv, makine, elektrikli alet ve cihazlar, hazır giyim, kabuklu meyveler, plastikten eşyalar, demir-çelikten eşyalar gibi hemen her üretim alanında, hem katma değerli ürünlerde hem de geleneksel ürünlerimizde AB’nin talebi bulunmaktadır. Ülkemizin tedarik zincirinde, üretim alanındaki çeşitliliğine ve derinliğine işaret eden bu durum AB ile aramızdaki ticari ilişkileri de güçlendirmektedir.
AB üyesi olmayan Birleşik Krallık, İsviçre, Norveç gibi ülkelere de ihracatımızın giderek artığı görülmektedir. Brexit sonrası Gümrük Birliği’nde elde edilen kazanımların korunması amacıyla serbest ticaret anlaşması imzaladığımız Birleşik Krallık’a ihracatımız 2023 yılında 12,4 milyar dolar gerçekleşmiştir. Keza, İsviçre ve Norveç’e toplam ihracatımız da 3 milyar dolara yaklaşmıştır. Bunun yanı sıra Bosna-Hersek, Arnavutluk, Sırbistan, Makedonya gibi AB üyesi olmayan Balkan ülkelerine de 2023 yılında 4,5 milyar dolarlık ihracatımız bulunmaktadır.
Son yıllarda küresel ekonomik faaliyetlerin organizasyonu küresel değer zincirleri (KDZ’ler) tarafından yeniden şekillendirilmiştir.
Türkiye’nin lokasyon olarak Orta Doğu, Türk Cumhuriyetleri ve Avrupa arasında bir aktarma merkezi ve köprü oluşturmasından kaynaklanan stratejik coğrafi konumu, mevcut denizyolu, karayolu, demiryolu ve hava yolu taşımacılığı endüstrisi ile birleşince çok önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu kapsamda, dünyanın önemli üretim coğrafyalarından olan Avrupa Birliği’ne yakınlığı, AB kalitesindeki üretim olanakları, dinamik ekonomisi, eğitimli ve genç nüfusu, enerji koridorları üzerinde olması, Gümrük Birliği’ne üye oluşu ile güçlü lojistik altyapısının pandemi sonrası dönemde küresel değer zincirlerinin yeniden organizasyonu sürecinde özellikle Avrupa’daki değer zincirlerine entegrasyonumuzu derinleştirmede ülkemizin güçlü yönleri olduğunu düşünmekteyiz.
Ülkemiz tarafından AB Yeşil Mutabakatı ve AB Tedarik Zinciri yasal düzenlemeleri yakından takip edilmekte ve bu konuda gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda oluşturulacak standartlara uyum sağlamak konusunda hızlı adım atabilme yeteneğimizi geliştirmemizin özellikle en büyük ticaret partnerlerimizden olan ABD ve AB’deki değer zincirlerine entegrasyonumuzu kolaylaştıracağı düşünülmektedir.
Teknolojinin üretimi, kullanımı ve geliştirilmesi, stratejik yatırımların artırılması ve sermaye piyasalarını daha da geliştirmek ve finansal sistemin etkinliğini daha da artırmak için var gücümüzle çalışıyoruz.
Ekonomik darboğaz şu anda sadece Türkiye'nin değil, dünyanın baş etmeye çalıştığı problemlerin başında geliyor. Türk sanayicisinin ve ihracatçısının zor şartlar altında gerçekleştirdiği performansı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekonomimiz geçtiğimiz yıl %5,1 oranında büyüyerek OECD ülkeleri içinde 1., Avrupa’da 2., G-20 ülkeleri içinde ise 3. sırada yer almıştır. İhracatı artırmaya ve ithalatı düşürmeye yönelik politikalarımızın bir sonucu olarak, 2024 yılının ilk yarısı itibarıyla ulaşılan %3,8’lik büyüme oranına ise net mal ve hizmet ihracatının katkısı 1,4 yüzde puan olmuştur.
2023 yılında ivme kaybeden dış talep, küresel ekonomik zorlukların etkisiyle 2024 yılında da zayıf seyretmiştir.
Pandeminin ardından görülen güçlü toparlanmanın aksine, küresel ekonomik büyüme, tarihsel ortalamalarının altında bir performans gösterirken, ticaret hacmi 2023 yılında %1,1 oranında küçülmüştür. Önümüzdeki döneme ilişkin beklentilerde de zayıf görünümün devam edeceği öngörülmektedir. IMF’nin küresel büyüme beklentilerine bakıldığında; 2024 ve 2025 için %3,2 olan bu oranlar tarihsel ortalamanın (%3,8 2000-2019) gerisinde kalmaktadır.
İhracatımız 2002 yılında 36,1 milyar dolar olarak gerçekleşmişken, küresel ekonomide ve dış pazarlarda yaşanan çok boyutlu belirsizlik ve risklere rağmen 2023 yılında ihracatta 255,6 milyar dolar ile rekor kırdık.
Aşağı yönlü riskler ve beklentilerin ekonomimiz ve dış ticaretimiz üzerinde oluşturduğu baskıya karşın OVP hedefini aşan ihracatımız ve ihracatçılarımızla gurur duyuyoruz. 2024 yılı da rekorlarla geçmektedir. Son 15 ayın 10’unda (Ağustos 2023, Ekim 2023, Kasım 2023, Aralık 2023, Ocak 2024, Şubat 2024, Mayıs 2024, Temmuz 2024, Ağustos 2024 ve Ekim 2024) o ayın ihracat rekoru kırılmıştır.
2024 yılı Ocak-Ekim döneminde ihracatımız %3,2 oranında artışla 216,4 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Ekim ayı itibarıyla son 12 aylık ihracatımız 262,3 milyar dolara (Ekim 2023: 254,4 milyar dolar) yükselmiştir.
Mal tarafındaki ihracat artışını hizmet gelirlerimizdeki yükseliş de desteklemektedir. Geçen yıl Eylül ayında 104,3 milyar dolar olan yıllıklandırılmış hizmet ihracatımız bu Eylül ayı itibarıyla 7,7 milyar dolar artış ile 112 milyar dolara yükselmiştir.
İçinde bulunduğumuz coğrafi bölgeye ve ihracat pazarlarımıza bakıldığında, geçmişte yaşanan ve hala devam eden jeopolitik gerginliklerin yanı sıra, ihracat pazarlarımızda yaşanan ekonomik durgunlukların da ihracatımızın sürdürülebilirliği açısından önemli birer engel olarak ortaya çıktığını görmekteyiz. Karşı karşıya kaldığımız bütün bu zorluklara karşın, küresel pazarlardaki yüksek performansları ile paylarını her geçen yıl artıran ihracatçılarımızın üstün gayretleri ile bu olumsuzluklar aşılmaya devam edilmektedir. Bu başarılarımızı daha da ileri taşıma amacımız çerçevesinde, küresel ekonomi ve ticaretteki tüm zorluklara rağmen, OVP’de 2024 yılı ihracat hedefimiz olan 264 milyar dolara kararlı bir şekilde ilerliyor, sürdürülebilir ihracat için gerekli politika ve stratejileri uyguluyoruz.
Ülkemiz kalkınması için stratejik bir unsur haline gelen ihracatımızın devamını teminen, Bakanlık olarak çalışmalarımıza durmaksızın devam etmekteyiz. Ticaret Bakanlığı olarak, KOBİ’lerimiz başta olmak üzere firmalarımızı ihracata hazırlık aşamasından küresel firmalara tedarikçi olmaya, tanıtımdan fuar katılımlarına, yurtdışı dağıtım kanalları oluşturmaktan küresel marka olmaya kadar ihracatın her aşamasına, ihracatçımızın her adımına destek verirken ihracatçılarımızın desteklenmesi, finansmana erişim imkânlarının genişletilmesi ve kolaylaştırılması hususlarına hassasiyetle eğiliyoruz. İhracatçılarımızın düşük maliyetli finansmana erişiminin kolaylaştırılması amacıyla, Türk Eximbank ve İGE A.Ş. ile iş birliğimizi arttırmış bulunmaktayız. Bu kuruluşlar ile yapılan protokoller sonucunda prefinansman ve teminata yönelik bir model geliştirilmiş olup bu model ile proje/program/statü bazlı destek programları özelinde başvurularına ön onay/onay verilen şirketlerimiz faydalandırılabilmektedir. Yine aynı destek kapsamında, ihracatçılarımızın yeni pazarlara ve yeni müşterilere ihracat yaparken üstlendikleri risklerin Eximbank tarafından sigortalanması için sigorta tazmin desteği ile de firmalarımızın arkasında durmaktayız.
Bir tarafta İsrail'in Gazze'deki soykırımı ve buna bağlı olarak Orta Doğu'da tırmanan gerilim, diğer yanda Rusya-Ukrayna savaşı. Türkiye'nin bulunduğu coğrafyadaki gelişmeler bir bakıma dünyanın siyasi ve ekonomik istikrarında da kritik rol oynuyor. Size göre küresel ekonomiyi gelecek beş yıl içerisinde neler bekliyor?
Gelecek beş yıl içinde küresel ekonomiyi önemli riskler ve yapısal dönüşümler beklemektedir. Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada meydana gelen gelişmeler – Orta Doğu’daki krizler ve Doğu Avrupa’daki çatışmalar gibi – dünya ekonomisi üzerinde doğrudan etkiler yaratabilecektir. Başlıklar halinde ele alacak olursak;
Enerji Piyasalarında Belirsizlik ve Dönüşüm: Rusya-Ukrayna savaşı ve Orta Doğu’daki gerilimler, enerji arzını ve dolayısıyla fiyatlarını etkileyebilecek olup, kısa vadede enerji fiyatlarının volatilitesine neden olurken, uzun vadede yenilenebilir enerji gibi fosil yakıtlara alternatif enerji kaynaklarına geçişi hızlandırabilir.
Dijital ve Yeşil Dönüşümün Hızlanması: Yaşanan krizler, ekonomilerin dirençliliğini artırmak amacıyla dijitalleşme ve yeşil dönüşümü hızlandıracaktır. Avrupa ve ABD gibi büyük ekonomiler, karbon ayak izini azaltmaya yönelik stratejiler geliştirecek; bu da yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir teknoloji yatırımlarının önünü açacaktır.
Çok Kutuplu Küresel Ekonomik Yapının Güçlenmesi: ABD, Çin, AB, Rusya ve Hindistan gibi büyük aktörler arasındaki ticaret, teknoloji ve enerji alanlarındaki rekabet devam edecek, çok kutuplu bir ekonomik yapı daha belirgin hale gelecektir. Yeni ticaret blokları ve bölgesel ittifaklar gelişirken, Türkiye de bu ittifaklarda stratejik ortaklıklar kurabilecektir. Özellikle Orta Doğu, Afrika ve Avrupa arasındaki köprü rolü sayesinde Türkiye, ticaret ve yatırım akışında daha önemli bir pozisyona gelebilecektir.
Bir önceki sorunun devamı olarak değerlendirebilirsiniz; Türk ekonomisini beş yıl sonra nasıl bir noktada görüyorsunuz?
Cumhuriyetimizin yeni yüzyılında, 2053 vizyonumuz doğrultusunda ülkemizi geliştirmek için önemli hedefler ve politikalar belirledik. Bu çerçevede hazırlanan On İkinci Kalkınma Planı (2024-2028), milletimizin temel değerlerini esas alan ve beklentilerini karşılamayı amaçlayan kapsamlı bir yol haritasıdır. Planın önemli eksenlerinden biri olan yeşil ve dijital dönüşüm ile ekonomimizde verimlilik ve rekabet gücünü artırmayı hedefliyoruz. Üretimde dijitalleşme ve çevreye duyarlı politikalar ile yüksek katma değerli ihracatı artırarak ülkemizin refahına doğrudan katkı yapmayı planlıyoruz. 2024-2028 döneminde yıllık ortalama büyüme oranımızın %5 olması bekleniyor. Kişi başına GSYH hedefimiz ise 2028 itibarıyla 17.554 USD’ye ulaşmaktır.
Küreselleşme, son 30 yılda ekonomik ve ticari düzeni şekillendirdi ancak değişen güç dengeleriyle birlikte çok kutuplu dünya düzenine geçiş süreci hızlanmıştır. Rusya-Ukrayna savaşı, ABD-Çin ticaret gerilimleri ve enerji fiyatlarındaki artış gibi faktörler, küresel ekonomide belirsizlikleri artırmıştır. Ticarette batıdan doğuya kayan ağırlık merkezi dikkate alınarak, Türkiye’nin Afrika ve Asya ülkeleriyle ticari ilişkilerini güçlendirme çabaları devam edecektir.
Küresel ticarette yeşil dönüşüm ve dijitalleşme odağında katma değeri yüksek ihracatımızı artırmayı, enerji ve imalat sanayilerinde ithalat bağımlılığımızı azaltmayı ve uluslararası hizmet gelirlerimizi çeşitlendirmeyi hedefliyoruz. 2028 yılı için ihracatımızı 375,4 milyar USD, ihracatımızın ithalatı karşılama oranını ise %78’e çıkarmayı planlıyoruz.
Uzak Ülkeler Strateji’miz ile ihracatımızın pazar çeşitliliğini artırmak ve komşu, yakın ve dost ülkelerle bölgesel iş birliklerini güçlendirmek, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi için AB ile çalışmalara devam etmek gündemimizde yer alan konuların başında yer almaktadır.
Değişen küresel ekonomik şartlara uyum sağlayarak yeşil ve dijital dönüşümü merkezine alan bir kalkınma modeliyle ülkemizin refah seviyesini yükseltmeyi hedefliyoruz. Belirlediğimiz politikalar ve stratejilerle 2053 vizyonumuza ulaşmak için çalışmalarımıza büyük bir kararlılıkla devam ediyoruz.
Size göre ekonomik yapısal reformlar özelinde ilk atılacak üç adım neler olmalı?
Önümüzdeki dönemde yapısal olarak atılacak 3 adımı soruyorsunuz. Biz Türkiye yüzyılı hedefimize ulaşmak için çok sayıda yapısal reform adımını aynı anda atmak durumundayız. Zaten bu adımları da atmaya başladık.
Dünyadaki ticari, ekonomik ve siyasi gelişmeler birlikte değerlendirildiğinde, ekonomilerin dönüşüm ihtiyacının arttığını ve temel alanlarda kendine yeter bir ülke olmanın önem kazandığını görüyoruz. On İkinci Kalkınma Planında da belirtildiği üzere, küresel risklere karşı dayanıklılığın artırılması, kendine yeterliliğin desteklenmesi, stratejik bakış açısıyla öncelikli alanlara yönelik uzun vadeli politikaların geliştirilmesi ve etkin bir şekilde uygulanmasına devam edilmesi önem taşımaktadır.
Türkiye’nin uzun vadeli kalkınma stratejisinde, “Uzun vadeli amacımıza ulaşmada, yerel kaynakları harekete geçiren, bilgi ve teknoloji yoğun, katma değeri yüksek, ihracata dönük, dünya standartlarında bir üretim yapısı büyük önem arz etmektedir. Tarım, sanayi, enerji ve hizmetlerin tüm süreçlerinde yeşil ve dijital teknolojilerle yaşanacak yapısal dönüşümlerle 2053 yılında ülkemizin üretim ve ticarette dünyanın ağırlık merkezlerinden biri olması sağlanacaktır. Türkiye, gıda ve enerjide arz güvenliği ile birlikte doğal kaynaklarının sürdürülebilirliğini sağlamış, yüksek katma değerli üretimiyle istikrarlı büyüyerek cari işlemler fazlası veren ve fiyat istikrarını kalıcı şekilde tesis etmiş bir ekonomi olacaktır.” denilerek, teknolojiye, yeşil ve dijital dönüşüme, gıda ve enerjide arz güvenliğine, ihracata ve kalıcı fiyat istikrarına özel vurgu yapılmıştır.
Ülkemizin önümüzdeki beş yıllık kalkınma vizyonu 2024-2028 dönemini kapsayan On İkinci Kalkınma Planında “Türkiye Yüzyılında çevreye duyarlı, afetlere dayanıklı, ileri teknolojiye dayalı yüksek katma değer üreten, geliri adil paylaşan, istikrarlı, güçlü ve müreffeh bir Türkiye” olarak belirlenmiştir.
2025-2027 dönemi için hazırlanan Orta Vadeli Programda (OVP) ise, sürdürülebilir büyümenin sağlanması için kademeli olarak enflasyonun tek haneli seviyelere düşürülmesi öngörülmektedir. Yapısal reformlarla ilgili olarak ise, üretim ve istihdamın verimliliğe dayalı olarak artırılması amacına vurgu yapılmaktadır. Bir başka deyişle OVP’de sağlanacak makroekonomik istikrar ve hayata geçirilecek yapısal reformların etkisiyle ekonomide gerçekleşecek verimlilik artışlarının enflasyon oluşturmadan büyümede kalite artışına katkı sağlaması öngörülmektedir.
Görüldüğü üzere, ülkemizin temel strateji ve politika dokümanlarında çok sayıda yapısal reformdan bahsedilmektedir. Bu çerçevede, başta yeşil ve dijital dönüşüm olmak üzere ekonomimizin teknolojik dönüşümünü odağına alan, iklim değişikliğiyle mücadele eden, ihracatı büyümemizin lokomotifi olarak gören, gıda ve enerji güvenliğinin güçlendirilmesini öncelik olarak ortaya koyan, istihdamın ve yatırımların ekonominin dönüşümüne uygun bir şekilde artmasına özel vurgu yapan bir perspektife sahibiz. Tüm bu yapısal müdahale alanları birbirleriyle bağlantılı olduğu için yapısal reform konusuna bütüncül bir perspektifle yaklaşıyoruz.
Türkiye'nin katma değeri yüksek ihracatta istediği noktaya gelebilmesi için size göre neler yapılmalı?
Ülke olarak öncelikli hedefimiz; katma değerli, tasarımlı, markalaşarak kendisine dünya ticaretinde yer edinmiş, teknoloji yoğun ürünlerin ihracatımızdaki payını artırarak dünya ticaretinden daha fazla pay alabilmektir.
2002 yılında %30,4 olan orta yüksek ve yüksek teknolojili ürün ihracatının toplam imalat sanayi ihracatımız içindeki payını önemli oranda yükselttik. Ticaret Bakanlığı istatistiklerine göre, 2023 yılı itibarıyla orta-yüksek ve yüksek teknolojili ürün ihracatımız 2022 yılına kıyasla %9,7 artarak 97,3 milyar dolara ulaşmıştır. Orta-yüksek ve yüksek teknolojili ürün ihracatımızın toplam imalat sanayi ihracatımız içindeki payı ise %40,4’e yükselmiştir. Diğer taraftan 2024 yılının ilk 10 ayında (Ocak-Ekim) orta-yüksek ve yüksek teknolojili ürün ihracatımız 2023 yılının aynı dönemine kıyasla %3,8 artarak 82,9 milyar dolara ulaşmış olup, orta-yüksek ve yüksek teknolojili ürün ihracatımızın toplam imalat sanayi ihracatımız içindeki payı %40,7’ye yükselmiştir. On İkinci Kalkınma Planındaki 2028 yılı hedefimize emin adımlarla ilerliyoruz.
Öte yandan özellikle yüksek ve orta-yüksek teknolojili ürünler ihracatımızın yoğun olduğu savunma sanayi, elektrik-elektronik sektörü ve otomotiv sanayi (motorlu kara taşıtları 87. fasıl) ihracatımıza bakıldığında bu sektörlerde büyük artış kaydedildiği görülmektedir. Savunma sanayi ihracatımız 2013’te 1,6 milyar dolardan 2023’de 5,5 milyar dolara (birim değeri 65 $), elektrik elektronik sektörü (85. fasıl) ihracatımız 2013’te 9,5 milyar dolardan 2023’de 15,4 milyar dolara (birim değeri 8,20 $), motorlu kara taşıtları ihracatımız (87. fasıl) ise 2013’te 17 milyar dolardan 2023’de 30,8 milyar dolara (birim değeri 8,75 $) yükselmiştir.
Bu minvalde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca teşviklerin orta-yüksek ve yüksek teknolojili sektörlere yoğunlaştırılması sağlamak amacıyla, Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi (HAMLE) Programı yürütülmektedir. Ayrıca TCMB tarafından sağlanan Yatırım Taahhütlü Avans Kredilerini (YTAK) orta yüksek ve yüksek teknolojili ürün imalatına yönlendirmeyi hedeflemektedir. Ayrıca, yakın zamanda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Türkiye'yi yüksek teknoloji yatırımlarının odağı haline getirecek HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programı'nı duyurmuştur. Bu programla proje bazlı teşviklerin yanı sıra pazar geliştirme destekleri, cazip finansman koşulları ve uygun yatırım alanları sunulacağı bilgisi paylaşılmıştır. Başlatılan Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi (HAMLE) Programı, TCMB tarafından sağlanan Yatırım Taahhütlü Avans Kredileri (YTAK), HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programlarının ilerlemesiyle ve savunma sanayimizde gerçekleştirdiğimiz büyük atılımlar sayesinde ülkemizin gerek orta yüksek gerekse yüksek teknoloji payı önümüzdeki dönemde önemli ölçüde artacaktır.
Bilindiği üzere, ülkemiz son yıllarda savunma sanayinde bölgesinde ve küresel düzeyde adından en çok bahsettiren ülkelerden biri haline gelmiştir. 2002 yılında yalnızca 248 milyon dolar düzeyinde olan savunma ve havacılık ihracatımız 2023 yılı sonunda 21,4 kat büyüyerek 5,5 milyar dolarlık rekor seviyeye ulaşmış ve yıllık 5 milyar dolar eşiği ilk kez aşılmıştır. 2023 yılında savunma ve havacılık ihracatımız bir önceki yıla göre yaklaşık %26,2’lik artış göstermiştir. 2024 yılı TİM verileri incelendiğinde ise Ocak-Ekim döneminde savunma ve havacılık sanayi ihracatımızın önceki yılın aynı dönemine göre %18 artış gösterdiği ve 5,1 milyar doları aştığı dikkat çekmektedir.
Ticaret Bakanlığı olarak, Ar-Ge ve inovasyona ağırlık veren yüksek teknolojili üretim ile birim fiyatı yüksek ihracat yapmak ve katma değerli ihracatımızı artırmak için, tasarım, markalaşma, Turquality ve Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (Ur-Ge) projelerine yönelik desteklerden Küresel Tedarik Zinciri Yetkinlik proje desteğine (KTZ), fuar desteklerinden pazara giriş ve ihracatın tabana yayılmasına yönelik desteklere kadar birçok farklı kalemde ihracatçılarımızı desteklemeye devam edeceğiz.
Bu çerçevede, üretici ve ihracatçı şirketlerimizin ara malı üretim ve ihracat yetkinliklerini artırmak amacıyla proje bazlı bir destek mekanizması olarak kurguladığımız Küresel Tedarik Zinciri (KTZ) Yetkinlik Projesi Desteğini 2017 yılından itibaren uyguluyoruz.
Proje bazlı olarak uyguladığımız destek kapsamında, şirketlerin tedarik zincirlerine katılım süreçlerinde ihtiyaç duydukları ürün geliştirme, test analiz, doğrulama, kalite kontrol ve ölçme amaçlarına hizmet edecek makine, ekipman, donanım alımları, yazılım alım ve güncellemeleri, Bakanlığımızca uygun görülen konularda gerçekleştirilen eğitim, danışmanlık hizmetlerine ait giderleri ile akredite edilmiş kurum ve kuruluşlardan alınan sertifikasyon, test/analiz raporları ile ürün doğrulamaya ilişkin giderlerini 2 yıl süresince % 50 oranında ve 2024 yılı itibariyle toplamda 41,9 Milyon TL’ye kadar destekliyoruz.
KTZ desteğimiz makine, otomotiv ve havacılık gibi sektörlerdeki ara malı üreticilerimizin arzu ettiğimiz dönüşümü yakalamaları ve ülkemizin küresel değer zincirindeki yerini ilerletmesi açısından işlevsel bir kompozisyona sahiptir. Bu bağlamda teknoloji ve katma değer açısından önde gelen makine, otomotiv, tıbbi cihaz, elektronik, havacılık ve savunma sanayi sektörlerinde yer alan firmalarımızı KTZ Desteğimiz kapsamında desteklemeye devam ediyoruz.
Ayrıca, Bakanlığımızca uluslararası markalaşma ve tasarım odaklı ihracat kapasitelerini geliştirmeye yönelik olarak şirketlerimize;
• Türkiye’de üretilen ürünleri ile pazara giriş, pazarlama ve tutundurma faaliyetlerini yürütmesi ile küresel pazarda rekabet edebilir konuma erişmesini teminen Birim Kira Desteği,
• Yurt dışındaki birim veya ülkemizde tescilli markalarına yönelik etkili tanıtım faaliyetleri yürütmelerini sağlamak maksadıyla Tanıtım Desteği,
• Tasarımcı şirketleri ve tasarım ofislerinin yurt dışında tanınmaları ve markalaşmaları amacıyla Tasarımcı Şirket ve Tasarım Ofisi Desteği,
• Uluslararası markalaşma potansiyeli olan şirketlerimizin, üretimlerinden pazarlamalarına, satışlarından satış sonrası hizmetlerine kadar bütün süreçleri kapsayacak şekilde yönetsel bilgi birikimi, kurumsallaşma ve gelişimlerini sağlayarak uluslararası pazarlarda kendi markalarıyla global bir oyuncu olabilmeleri ve söz konusu markalar aracılığıyla olumlu Türk malı imajının oluşturulması ve yerleştirilmesi amacıyla Marka ve TURQUALITY® Desteği,
• Türkiye’de belirli bir olgunluğa erişmiş çok kanallı zincir mağaza markalarımızın yurt dışına açılması ve küresel pazarda rekabet edebilir konuma erişmesi amacıyla Çok Kanallı Zincir Mağaza Desteği,
• Yurt dışında kapasitelerini varlıklarını güçlendirmek amacıyla Şirket ve Marka Alım Desteği,
• Gemi ve yat sektöründe faaliyet gösteren şirketlerimizin alacakları tasarım danışmanlığı hizmetine ilişkin Gemi ve Yat Sektöründe Faaliyet Gösteren Şirketlere Tasarım Desteği sağlanmaktadır.
Bütün bu desteklere ek olarak 23 Şubat 2024 tarihli 8191 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile halihazırda yürürlükte olan devlet yardımları sistematiğimizi yeni destek unsurları ve mevcut desteklerin esasları kapsamındaki değişikliklerle güçlendirerek ihracatçılarımızın hizmetine sunduk. Bahsi geçen Karar ile Avrupa Yeşil Mutabakatına uyum amacıyla şirketlerin ihtiyaç analizinin yapılmasını teminen projelerin desteklenmesine yönelik yeni bir destek mekanizması kurguladık.
Bu kapsamda başta KOBİ’ler olmak üzere tüm ihracatçı firmalarımızın kaynak, süreç ve enerji verimliliği, dijitalleşme gibi konularda ihtiyaç duyabilecekleri farkındalık, yol haritası, ihtiyaç analizi ile yöntem ve hedeflerin belirlenmesi amacıyla yaptığımız çalışmalar neticesinde “Yeşil Mutabakata Uyum Projesi Desteğini” hayata geçirdik.
Bu destek ile ihracatçı firmalarımızın Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında kurumsal sürdürülebilirlik odaklı dönüşüm sağlamalarını hedefliyoruz. Farkındalığın artırılması, mevcut durum analizinin yapılması, iyileştirme yol haritasının oluşturulması ve şirketlerin ulusal ve uluslararası fonlara erişiminin kolaylaştırılması için çalışıyoruz. Oluşturduğumuz bütüncül destek modeliyle, her olgunluk seviyesindeki firmalar için bu süreçteki zorunluluk ve belirsizlikleri tanımlayacak, nerede durduklarını ve nereye varmaları gerektiğini belirleyeceğiz ve altyapının dönüştürülmesi konusunda yol göstereceğiz. Bu kapsamda, Yeşil Mutabakata Uyum Projesi Desteği çerçevesinde, şirketlerimizin aldığı danışmanlık hizmeti giderlerini 5 yıl boyunca %50 oranında ve toplamda 10.000.000 TL’ye kadar destekleyeceğiz.
Günümüzde dijitalleşme hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bu durum ülkelerin dış ticareti için de geçerli elbette. Ticaret Bakanlığı olarak ülkemizi potansiyeline ulaştırmak için bu yenilikleri takip etmekteyiz. Ticaretin artık çevrim iç kanallar aracılığıyla gerçekleştiği bir konjonktürde firmalarımızın hayatta kalması için bu duruma uyum sağlaması hayati bir önem taşıyor.
Ticaret Bakanlığı olarak, her daim temel hedefimiz daha rekabetçi, daha yüksek katma değer üreten, Ar-Ge, inovasyon ile tasarımı ve markalaşmayı odak noktasına alan, pazar çeşitlendirmesi yüksek bir ihracat yapısı tesis etmektir. Bu kapsamda, e-ihracat, bizim için stratejik bir öncelik haline gelmiştir.
Bu motivasyonla, geçtiğimiz yıl Bakanlığımızca hazırlanan E-İhracat Destekleri yürürlüğe girmiştir. E-ihracat destekleri ile firmalarımızın yurtdışı pazaryerlerinde tanıtım ve sipariş karşılama hizmetlerine yönelik önemli destekleri hayata geçirdik. Hedef ülkelerde özel destek kalemlerini firmalarımızın hizmetine sunduk. Söz konusu destek mekanizmamız ile firmalarımızın dijitalleşmesini ve e-ihracat operasyonlarını kolaylaştırmayı amaçlıyoruz.
Mevzuat çalışmalarımıza ek olarak, firmalarımızın farklı ülkelerdeki pazaryerlerinde çevrim içi mağaza açılması ve çeşitli sosyal medya araçları ile dijital mecralarda Türk markalarını tanıtıcı faaliyetlerinde yönlendirici kılavuzlar hazırladık.
Diğer taraftan, geleneksel ihracat yapan ve yapmak isteyen firmalarımız ve girişimcilerimiz için 2020 yılında Kolay İhracat Platformunu hizmete sunduk. Söz konusu platform sayesinde ihracatçılarımızın ihtiyaç duyduğu çok farklı bilgileri tek bir kanalda, kullanıcı dostu bir şekilde sunarken makine öğrenmesi algoritmaları gibi gelişen teknolojiler ile pazar seçimi konusunda onlara danışmanlık vermektedir. Platformumuz iyi uygulama örneklerinden biri olarak World Economic Forum’da örnek gösterilmiştir.
Bu motivasyon ve dijitalleşmenin ihracatı da dönüştürmesiyle Bakanlığımız e-ihracat politikalarının hayata geçirilmesi aşamasında firmalarımıza rehberlik edecek E-Kolay İhracat Platformunun (E-KİP) ilk fazı 22 Ağustos 2024 tarihi itibariyle canlıya alınmıştır.
Dijitalleşme ihracatımızı arttırma ve ihracatçılarımızın farklı pazarlara açılmasında önemli bir araç haline gelmiştir. Bu kapsamda, ülkemizin ihracatta istediği noktaya gelebilmesi için gerek destek paketlerimizle gerekse projelerimizle ihracatçılarımıza bu yolda rehberlik etmeye devam edeceğiz.
Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da ihracatımızın artması ve karşılaştığınız sorunlara çözüm bulunabilmesi amacıyla ihracatçılarımız ile iş birliği içerisinde hareket edeceğimizi vurgulamak istiyorum.
Uyguladığımız mevcut desteklerin ve sürdürdüğümüz çalışmaların yanında önümüzdeki dönemde de ihracatın katma değerli ve yüksek teknolojili sektörlere yönlendirilmesi, ihraç edilen mal ve hizmetlerin çeşitlendirilmesi ve ihracatçılarımızın uluslararası alanda daha fazla güç kazanmaları için destekler sağlamaya devam edeceğiz.
Sayın Bakanım; Hem akademik kariyerinizde hem de profesyonel iş yaşamınızda edindiğiniz tecrübeler ışığında değerlendirecek olursak, iş yaşamına yeni atılan girişimcilere ilk tavsiyeniz ne olur?
Yetişmiş insan gücümüz, her şeyden önce ülkemizin zenginliği olup, gelecekteki konumu ve potansiyeli ile yakından ilişkilidir. Türkiye, genç, eğitimli ve dinamik bir nüfusa sahiptir. Bu açıdan yetişmiş, donanımlı genç nüfusumuzun varlığını çok değerli buluyorum. Gençlerimize en önemli tavsiyem kendilerini iyi yetiştirmeleri ve ülkemize değer katacak girişimlere öncülük etmeleridir.
Bu da yaşadığımız dünyayı, hakikati, çevremizde olup bitenleri keşfetme ve anlama arayışı ile mümkün olabilir. Bugünün dünyası hem fırsatlar hem de zorluluklarla örülü bir ortam sunuyor bizlere. Bir yandan yenilikçi teknolojileri, dijitalleşmeyi, yapay zekayı, bilişimi konuşurken, öte yandan belirsizliklerin, risklerin arttığı bir evreden geçiyoruz. Gençlerimiz yaşadıkları anı iyi bir şekilde kavramaya çalışmalı, yaşadıkları döneme uyum sağlamaya özen göstermeli ama bunu yaparken de geçmişin izlerinden kendilerine bir anlam çıkarmalıdır. Geçmiş idraki üzerinden geleceğe güçlü adımlarla yürümeye, fikir üretmeye, toplumu, çevreyi ve dünyayı tanımaya çalışmalılar.
Gerek akademik hayatımda gerekse de iş dünyası ve Bakanlık görevim dolayısıyla ülkemizin farklı illerine gerçekleştirdiğim ziyaretler dolayısıyla gençlerle sık sık bir araya geliyorum. Burada gençlerimizin özgüvenine şahitlik etmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu özgüvenin, gençlerimizin yeni atılımlar gerçekleştirmelerine, yeni rotalar çizmelerine katkı sağlayacağını düşünüyorum. İşte TEKNOFEST’lerde, konferanslarda, iş dünyasının organize ettiği zirvelerde gençlerimizin heyecanına şahit oluyoruz.
İş dünyasında da girişimcilerimiz arasında gençlerimizi görüyoruz. Ortaya koydukları projelerle, yürüttükleri çalışmalarla değişen ve dönüşen dünyaya uygun eserler ortaya koyuyorlar. Risk alabilen, hedef belirleyen ve bu hedefe uygun şekilde büyük bir azim ve gayretle çalışan gençlerimizin ülkemizin geleceğine önemli katkılar sağlayacağından şüphem yok.
Yine iş dünyası ekseninden baktığımız zaman, küresel ticaret ekosistemin güçlü bir rekabete dayandığını görüyoruz. Yerel, ulusal veya küresel ölçekte rekabete hazır olmak, iş hayatında büyük bir önem taşıyor. Öte yandan biz ahilik geleneğine önem veren bir milletiz. Gençlerimiz, üretsin, rekabet etsin, başarılı olsun, ancak öte tarafta adil, şeffaf, hakkaniyetli bir geleceğin inşa ve ihya edilmesine de katkı yapmayı öncelikli hale getirmeye özen göstersin isteriz. Medeniyet değerlerini de merkeze alan bir felsefe ile ticaret ekosistemini dönüştürsünler. Bu değerler üzerinden üretime, ticarete, istihdama, ihracata katı yapmaya ve ülkemizin küresel alandaki faaliyetlerine öncülük etsinler.