SON DAKİKA
GÜNDEM Salı 30 Ağustos 2022 02:59

"MİLLİ MÜCADELE'NİN BAŞARIYLA TAÇLANDIRILMASI"

Zafere giden sürecin adım adım planlandığını belirten Prof. Dr. Cezmi Eraslan, "Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve Zafer Bayramı dediğimiz süreç 1699'dan beri devamlı geri çekilme halinde olan Türk Milleti'nin artık taarruza geçtiği bir dönemi simgelemesi bakımından önemlidir. 30 Ağustos süreci, 30 Ekim 1918'den itibaren başlayan Milli Mücadele'nin başarıyla taçlandırılmasıdır." dedi.

"Milli Mücadele'nin başarıyla taçlandırılması"

Prof. Dr. Eraslan, "Büyük Taarruz 26 Ağustos’ta başlar, 27’sinde Afyon’un kurtarılmasıyla gelişir, 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle imha hareketi gerçekleştirilir ve 1 Eylül’de Atatürk’ün meşhur ‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri.’ emriyle birliklere 9 Eylül’e kadar süren bir takip harekâtı yapılır ve İzmir’in kurtulmasıyla bu mücadele tamamlanmış olur." İfadelerini kullandı.

30 Ağustos’un iyi anlaşılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Eraslan, bu zaferin Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonraki bir yıllık süreçte yaşanan ordu-millet kaynaşmasıyla mümkün hale geldiğini vurguladı. 

Sonucu Zafer Olan Bir Milli Dayanışma Örneği

"Büyük Taarruz sürecinin en önemli noktası, Türk Milleti’nin her bir ferdini bu mücadeleyle alakalandırmak olmuştur. Esnafın, tüccarın elindeki orduya yarar malların bir kısmının yüzde onu bir kısmının yüzde kırkı bedeli daha sonra ödenmek kaydıyla alınmıştır. Bedeli daha sonra 10 milyon lira civarında bir kaynakla ödenecektir. Hiçbir şey yapamayan fakir aileler ise asker için bir çift iç çamaşırı, bir çift çorap hazırlamış, Anadolu’daki gariban anamız eliyle ördüğü çorabı göndermiştir cepheye. Böylelikle her bir Türk ailesinin mücadeleye katkısı sağlanmıştır." sözleriyle Milli Mücadele’de milletin her bir ferdinin katkısı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Eraslan, 30 Ağustos Zaferi’nin bu fedakârane dayanışma neticesinde elde edildiğine işaret etti.

"Topçu Erinden Piyadesine, Süvarisine, Ordunun Her Kademesi Destan Yazmıştır"

Başından sonuna bir bağımsızlık mücadelesi olan 30 Ağustos sürecini anlayabilmek için o dönemin şartlarına göre değerlendirme yapmak gerektiğini belirten Prof. Dr. Eraslan, Atatürk’ün 4 Ekim’de mecliste Büyük Taarruz’u değerlendirdiği konuşmasına değindi. Atatürk’ün bu başarıyı, "Ben başkomutan olarak görevimi yaptım, ama topçu erinden başlayarak, süvari erine, piyade erine ordunun her kademesi bu süreçte destan yazmıştır." diyerek Türk milletine mal ettiğini belirtti.

Atatürk’ün meclisten İstiklal Harbi’nin bütününde Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş olan şehit ve gazilere Fatiha gönderilmesini istediğini ifade eden Prof. Dr. Eraslan, "Hakikaten bu gün de yapılacak en vefakâr iş, canlarını ortaya koyup bu neticeyi sağladıkları için, başkomutanından piyade neferine kadar bütün ordu mensuplarına, mücadeleye katılanlara rahmet okumaktır." dedi.

30 Ekim 1918’den başlayarak milletini bir meclis etrafında tam bağımsızlık hedefine odaklayan, merkezileştiren ve bunun mücadelesini veren ismin Mustafa Kemal Atatürk olduğunu belirten ve Mücadele’nin millet hâkimiyeti için verildiğini kaydeden Prof. Dr. Eraslan, "Atatürk’ün Nutuk’ta da ifade ettiği gibi, aslolan millettir ve millet hâkimiyeti için çalışılmıştır, ama fertler de vardır. Ben onu şöyle ifade edeyim, büyük adamlar da vardır ve millet işlerini o büyük adamlar eliyle yürütür. Milli Mücadele sürecinde o büyük adam, Mustafa Kemal’dir." diyerek Atatürk’ün hem mücadelenin askeri safhasını hem de sonrasındaki siyasi gelişmeleri yönetmek konusundaki lider duruşuna dikkat çekti.

"Hâkimiyet Milletindir"

Ülkenin içinde bulunduğu zor durum dolayısıyla o dönem mecliste bulunan bazı milletvekillerinin özellikle Büyük Taarruz’a karşı çıktıklarını hatırlatan Prof. Dr. Eraslan, zafer sonrasında bu durumun tersine döndüğünü, hatta Atatürk’ün bu itirazları yaparak "Bu ordu bu savaşı kazanamaz" diyen milletvekillerine, bu söylemler düşmanlar üzerinde ve savaşın kazanılmasında etkili olduğu için teşekkür ettiğini dile getirdi.

Bu itirazların mecliste millet hâkimiyetinin delili olduğunun altını çizen Prof. Dr. Eraslan, "Atatürk’ün, ‘Bila kayd-u şart hâkimiyet-i milliye’ dediği budur. Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ten sonra, 15 Temmuz’dan sonra hâkimiyet-i milliye noktasına taraflı-tarafsız gelebilmiştir. Cumhuriyet’in yüz yıllık sürecinin bu manada başlangıç temellerinin atıldığı dönem Büyük Taarruz’dur.

Büyük Taarruz, başarılamamış olsaydı Türkiye’de bir İngiliz ya da bir Amerikan mandası söz konusuydu. Bu açıdan bu ülkeyi, bu milleti sevenlerin o süreci bir takım siyasi, ideolojik mülahazalarla küçültmek, değerini azaltmak gibi yaklaşımlardan uzak durması gerekir. O günün imkânlarıyla elde olan her türlü değer, bu mücadelenin başarısı için kullanılmıştır.

Bizim o süreçten çıkarmamız gereken çok ders var. Bulunduğumuz coğrafya, yeraltı zenginlikleriyle, stratejik konumuyla dünyanın hakikaten kilit noktasıdır. Dolayısıyla Osmanlı’yı yıkan dış şartlar bugün ortadan kalkmış değildir." değerlendirmelerinde bulundu.

Esas önemli noktanın "Nasıl başarılı olduk?" sorusunda gizli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Eraslan, bunun bir beka mücadelesi olduğunu ve bu mücadeleyi başarıya ulaştıran şeyinse her bir ferdi bu mücadeleye dâhil etmek olduğunu, Atatürk’ün Büyük Taarruz öncesinde başardığı şeyin tam olarak bu olduğunu vurguladı.

"Osmanlı Devleti’nin, eski dönem Türkçemizle Devlet-i Aliye’nin; yani yönettiği toplulukların diline, dinine, ırkına, mezhebine karışmadan onları kendi adalet şemsiyesinin altında muhafaza eden bir imparatorluk bakiyesiyiz.” diyen Prof. Dr. Eraslan, bu sayede bugün Türkiye’nin dünyanın büyük güçleriyle mücadele edebilecek bir güce sahip olduğunu belirtti.

ABONE OL