MELEKLER ŞEHRİ LOS ANGELES
Bir seyahate çıkarken her zaman güzel ve keyifli duygular içerisinde olmayabiliyorsunuz. Her ne kadar şahsen seyahat etmekten her zaman keyif alsanız da bazen ortam güzel duygular için müsait olmayabiliyor. Dünyadaki ekonomik sıkıntılar, doğal felaketler, siyasi gerginlikler, savaşlar insanı zaman zaman çok üzüyor ama dünya bir yandan dönmeye devam ediyor

İş için yakın bir zamanda Amerika’ya Las Vegas’a fuara gitmiştim. Las Vegas’ta hava biraz kasvetli ve bulutluydu, bir yandan da kar yağıyordu. Evet 1980’lerden bu yana buradaki çöle ilk defa kar yağıyordu.
Las Vegas’tan sonra ise aracımıza binip Los Angeles ‘e gitmiştik. Amerika’ya has ’Inn ‘dedikleri küçük yol otellerinden birinde kalmıştık. Gayet rahat ve güzeldi. Los Angeles’ta sabah uyandığımızda ise bizi günlük güneşlik bir hava karşılıyordu. Bu kış güneşi ruhuma o kadar iyi geldi ki…
Sabah ilk işimiz otelimizin hemen yanı başında bulunan şık bir kafede güzel bir kahvaltı etmek oldu. Güneş’e karşı oturup Santa Monica‘da Pasifik Okyanusu’ndan gelen dalga sesini dinleyip mis gibi deniz kokusunu alıp bir yandan da kahvelerimizi yudumluyorduk.
Yoğun bir haftanın ardından yorgunluğumuzu atmaya çalışıp hem de güzel bir güne uyanmaya çalışıyorduk.
Kahvaltımızdan sonra ise kaç gündür hasret kaldığımız temiz havadaki yürüyüşümüze Santa Monica Pier‘den başladık.
’Pier’ dedikleri Kaliforniya kıyılarına has uzun iskeleler. Bu iskeleler hem birer yürüyüş yolu olarak kullanılıyor hem de kafelerin, dükkanların, barların, eğlence parkların, müziğin olduğu ve insanların eğlenmeye geldiği mekanlar oluyor.
Örneğin Kaliforniya’da sahil boyunca Santa Monica Pier , Fisherman’ s Wharf, Seaport Village , Oceanside Pier, Huntington Beach Pier , Old Fisherman’s Wharf , Stearns Wharf , San Clemente Pier , Dana Point Pier , Pismo Pier , Hermosa Beach Pier , Malibu Pier ve Sausalito Pier gibi onlarca harika yürüyüşler yapabileceğiniz iskeleler var.
İsmi İspanyolcadan gelen ve melekler şehri anlamını taşıyan Los Angeles kentini ezelden beri çok severim. Burası sahil kentleri ve iskeleleri , güzel villaları, yemyeşil bahçeleri , harika kafe ve restoranları, her daim spor yapan bakımlı insanları, denizdeki sörfçüleri ve kaykaycıları ile bana her zaman çok sıcak gelmiştir. Los Angeles ABD’nin New York’tan sonra nüfusu en kalabalık ve en zengin şehirlerinden biridir.
Kızılderililer ve Hollywood
Asırlarca bu bölgenin yerel halkı Kızılderili kabileleri olmuştur. Kaliforniya’da yaşayan Kızılderili kabilesine Tongva halkı denir ve bu kabileler 18’inci yüzyıla kadar Kaliforniya’nın kıyılarında yaklaşık on bin kilometrekarelik bir alanda yaşardı ve bu topraklar Tonga Avar adını taşırdı.
Kendilerine daha da eski bir isim olan "kızh" kabilesi ismini de kullanırlardı ve çok derin bir kültüre sahiptiler. Kızılderililerde kişisel mülk diye bir şey yoktu. Hava, toprak, su, güneş ve doğa ortak kullanıma açıktı ve kimsenin şahsına ait olamazdı.
1781 yılında Tongva halkın yaşadığı bu topraklar İspanya'nın kontrolündeki Meksika tarafından istila edilir.
İlerleyen yıllarda ise bölgede altın madenlerin ve petrol yatakların keşfi ile birlikte Los Angeles gözde bir bölge olmaya başlar.
1850 yılında ise Los Angeles ABD’nin Kaliforniya eyaletinin bir parçası olur.
1920’lerden sonra ise Hollywood’un Amerikan film ve show endüstrisinin önemli bir merkezi haline gelmesiyle birlikte şehrin yıldızı parlamaya başlar.
Santa Monica’da yüz yaşındaki bu pier de yürürken bu toprakların geçmişini hatırlıyorum ve okyanustan gelen hafif sabah meltemini hissediyorum. Güneş karşıdan bana göz kırpıyor ve şehir daha yeni yeni uyanıyor.
Pier’de yürüdüğümüz bu nokta aynı zamanda 1926 yapımı Chicago ve Los Angeles’e birbirine bağlayan tarihi ikonik Route 66’nın sonu.
Pier’in kenarında siyahi bir Amerikalı sokak sanatçısı beyaz tertemiz takım elbisesi içerisinde şarkı söylemek için kendine yer ayarlıyor, mikrofonunu ve para toplayacağı kesesini hazırlıyor. Denizin dalgalarının üstünden Pasifik Okyanus’un ufuk çizgisini izliyorum .Yan tarafta pırıl pırıl bakir kumsallar hafta sonu ziyaretçilerini bekliyor.
Güneyde San Diego’dan başlayan ve kuzeye doğru Newport, Huntington Beach , Long Beach ,Santa Monica , Venice Beach , Xanadu Beach , Malibu Beach ‘den Santa Barbara ’ya kadar ve hatta oradan da ta San Franscisco ‘ya kadar uzanan 900 kilometre uzunluktaki Pacific Coast Highway bulunuyor .
Film setlerini görmek mümkün
Bu yol bölgenin çok keyifli manzaralarına sahip 1930 yapımı ikonik bir sahil yoludur. San Diego’dan San Francisco’ya yolculuk yaklaşık 10 saat sürer ama bu rotayı yapacaksanız kendinize vakit ayırıp yolda o harika kumsallarda ve doğal parklarda dura dura, çevreyi izleyerek ve özellikle ilkbaharda yapmanızı tavsiye ederim.
Los Angeles’a geldiğinizde zevkle yapabileceğiniz çok şey vardır. Genelde hava da güzel olduğu için örneğin Beverly Hills’e çıkıp oradaki o güzel yemyeşil sokaklarda ve Beverly Hills’ in meşhur ve çok lüks mağazaların olduğu Rodeo Drive ‘da yürüyüşler yapabilirsiniz.
Buradan Amerikan film endüstrisinin bir dönem kalbinin attığı Hollywood’a çıkıp ‘Walk Of Fame’ de yürüyüp eski Hollywood’u keşfedebilirsiniz. Burada yaklaşık 2600 dünya starın bu yolda yıldızı bulunmaktadır.
Film endüstrisine meraklıysanız yakında bulunan Universal Studios’ta Jurassic Park, Back to the Future Jaws, Harry Potter gibi çok ünlü filmlerin çekildiği film setlerini görebilir ve çocuklarınızla birlikte burada gün boyu eğlenebilirsiniz.
Çok yakında burada ayrıca Griffith Observatory bulunur. Buradan hem harika bir Los Angeles manzarası seyredebilir hem de bu rasathaneyi gezebilirsiniz.
Genel olarak Los Angeles müze konusunda zaten çok zengin bir kenttir.
LACMA ,The Broad,Getty Museum , Getty Villa , LA Çağdaş Sanat Müzesi , California Science Center bunlardan sadece bazılarıdır ve bunların yanı başında çok fazla küçük sanat galerileri de mevcuttur.
Los Angeles’te Tongva Park ve Echo Park gibi harika büyük parklarda vardır ve görülmeye değerdir.
Şehrin içinde ilginizi çekiyorsa Grand Central Market’te gezinip bu 1917 senesinden bu yana hizmet veren pazar yerini gezip birçok lezzetler bulabilirsiniz.
Los Angeles’da yeni dünya trendleri
Spor yapmayı ve daha funky mekanları seviyorsanız deniz kenarında Venice Beach’e gidebilirsiniz. Buradaki evlerin arasındaki kanallar gerçekten Venedik’teki kanalları anımsatmaktadır ve bölgedeki halka açık spor tesisler, küçük butik dükkanlar ve hareketli genç ortam hoşunuza gidecektir.
Los Angeles aynı zamanda start-upların, yeni dünya trendlerin, her alanda kreatif çalışmaların hayat bulduğu bir yer.
Biz ise Santa Monica Pier’de ve Los Angeles’te gün boyu gezdikten sonra soluğumuzu 1880 senesinde eski bir çiftçi pazarı olarak kurulan ‘The Grove‘a gidiyoruz. Burası günümüzde ise çok şirin ve perakende mağazaların, şık restoranların ve sinema salonların bulunduğu ve güzel alışveriş imkanları olan çok bakımlı bir bölge.
Gezmekten yorulmuşuz ve tam Grove’un merkezinde harika ambiyansı ile dans eden çeşmesinin yanında ağaçların altında güzel bir restoranda yerimizi alıyoruz. Günümüzü dostlarla keyifli ve harika bir yemekle bitiriyoruz.
Sizin de günlerinizin daima keyifli ve güzel dostlarla birlikte geçmesini ve günün birinde Los Angeles’e gelirseniz bu harika bölgenin mekanlarını ziyaret edebilmenizi dilerim.