MAVİ TUNA
Tuna Nehri'nden bahsederken ilk aklımıza gelen kuşkusuz Johann Strauss'un 1866 yılında bestelediği dünyaca meşhur ve çok sevilen 'Mavi Tuna' eseri geliyor. Gelin sizi bu hafta Tuna Nehri'ne götüreyim ve bu nehrin hem doğal güzelliklerinden hem de sosyal, siyasi ve ticari etkilerinden bahsedeyim.
![Mavi Tuna](https://analizgazetesi.com.tr/thumbmaker.php?src=https://analizgazetesi.com.tr/modules/blog/dataimages/IMG_188920-3E2AEF-B85063-A07B17-BE987C-2D0ED6.jpg&w=750&h=500&s=1&a=c)
Deniz DİKMEN
Tuna Nehri Volga Nehri’nden sonra 2850 km uzunluğu ile Avrupa kıtasının en uzun nehridir. Nehir Almanya’nın Karaorman bölgesinden doğup tam 10 ülkeden Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Sırbistan, Hırvatistan, Bulgaristan, Moldovya, Ukrayna ve Romanya’dan geçerek Karadeniz’e akıyor. Tuna Nehri ayrıca Avrupa’nın Viyana, Bratislava, Budapeşte ve Belgrad olmak üzere dört başkentinden geçiyor.
Bazı ülkeler için Tuna Nehri dünyaya açılan penceredir. Zira asırlar boyu bu bölgeler ya Roma İmparatorluğu’nun ya Osmanlı İmparatorluğunun ya da Avusturya – Macar İmparatorluğunun bir parçası olmuştur. Tuna Nehrinde sınırlar çizilmiştir. Tuna Nehri Orta ve Batı Avrupa’nın daima can damarı olarak yer almıştır.
Tuna Nehri ismini Latince Danubius kelimesinden alır. Danubius eski Roma mitolojisinde Nehir tanrısı olarak biliniyordu. Roma İmparatorluğu döneminde Tuna boyunca on adet Roma Lejiyonu bulunuyordu ve Tuna’yı sınır bölgesi olarak kontrol ediyordu. Biz de yıl sonunda gezgin dostlarımızla bir Tuna Nehri gezintisi yapıyoruz ve aslında bu vesile ile bu nehrin güzelliğini ve önemini daha iyi anlıyoruz.
Seyahatimize Tuna’nın kraliçesi olarak anımsanan Budapeşte kentinden yola çıkıyoruz. Kent gerçekten çok alımlı ve Budapeşte’nin Buda ve Peşte bölgeleri Tuna Nehri ile muhteşem bütünleşiyor. Nehrin üstündeki köprüler de birer inci kolye gibi bu akarsuya ayrı bir güzellik katıyor. Budapeşte’yi gezerken Budapeşte Parlamento binasına çok yakın Tuna’nın kıyısında ayakkabı heykellerine denk geliyoruz. Bu demir heykel ayakkabılar Aralık 1944 ve Ocak 1945 tarihinde yaşanan II Dünya Savaşı sırasında tam bu noktada cereyan eden olayları işaret ediyor. Macar milisler o dönem Budapeşte Gettosu’ndan Tuna kıyısına 3500 civarında
Hüzünlü ayakkabı heykelleri
Musevi getirmişler. Milisler bu insanları Tuna’nın kıyısına dizmiş, ayakkabılarını çıkarmalarını istemiş, kurşuna dizmiş ve insanların cansız bedenleri Tuna Nehri’ne düşüp akıntı ile sürüklenip gitmişler. Bu olayların anısına 2005 yılında zulüm gören bu insanların ayakkabılarının heykelleri yapılmış. Tuna’nın kıyısına yerleştirilmiş. Sisli bir kış sabahında bu hüzün dolu ayakkabı heykellerini görmeye gidiyoruz. Bazılarının içine ziyaretçiler ufak tefek canlı çiçekler bırakmışlar.
Manzara o kadar çarpıcı ve düşündürücü ki. Gözümün önünde 1944 ve 1945 yılında burada yaşanan olaylar canlanıyor. İnsanlar neden birbirine böylesine zulüm yapar? Gerçekten bazen aklım almıyor.
II Dünya Savaşı’nda Almanlar da gemilerinin Sovyetlerin eline geçmemesi için gemilerini Tuna’ya sürmüşler ve nehirde batırmışlar. Bu nedenle Tuna Nehri tekne mezarlığı olarak ta anılır ve özellikle su seviyesinin düşük olduğu dönemlerde bu batırılan gemilerin hurdalarına Tuna Nehri’nde değişik noktalarda denk gelme ihtimali olur.
Budapeşte’de ayakkabı heykellerinden hareketle kıyı boyunca kent merkezine doğru yürüdüğünüzde buradaki tarihi Budapeşte merkez hali Nagyvasarcsarnok’a varırsınız. Merkez hal 19’uncu yüzyılda inşa edilmiş ve kapalı bir pazar yeri. Burada her şeyi bulmak mümkün. Çeşit çeşit etler, peynirler, meyve, sebze, Macaristan’a has biberler, baharatlar. Üst katta ise hediyelik eşyalar satılıyor.
Buranın özelliği hemen Tuna kıyısında bulunması. Böylece Tuna’dan gelen ticari nehir tekneleri hal için getirdikleri malları alt geçitlerden çok seri bir şekilde taşıyabiliyorlar ve mallar taze taze halde satılabiliyor. Asırlardır devam eden bu sistem günümüzde de aynı şekilde uygulanmaya devam ediyor. Bu örnekte de görüldüğü gibi Tuna Nehri asırlarca Avrupa’da çok önemli bir ticari yol olarak işlev gördü ve görmeye de devam ediyor.
Aslına bakarsanız bir koldan Tuna Nehri bir koldan da Ren Nehri Avrupa’da ulaşımı sağlayan ve Avrupa ülkelerini de birbirine bağlayan önemli birer doğal yapı olmuşlar.
Tatlı tatlı akıyor
Budapeşte’den demir alarak bu kış gününde kuzey batıya doğru hareket ediyoruz. Tuna Nehri çok tatlı tatlı akıyor. Teknede çevreyi izleyerek süzülmek gündüz ayrı gece ayrı bir güzel. Bazı bölgelerde yer yer kar var. Doğa çok sakin. Arada yerel insanların küçük av kulübelerine veya yazlık evlerine denk geliyoruz. Dinginlik, sakinlik insana güzel geliyor. Kahvelerimizi alıp camdan dışarıyı seyrediyoruz, garsonlar her yere yetişmeye çalışıyorlar. Arka fonda güzel bir müzik çalıyor. Geminin terasından veya arka bölümünden dışarıyı seyretmek te ayrı bir hoş. Hava buz gibi ama nehir boyunca, hem geminin havuzuna girerek, hem de bembeyaz uzanan kıyıları ağaçlardaki karları izlemek çok keyifli. Yolumuzun üstünde Ülke tarihimiz için de önemli topraklardan geçiyoruz. Bir tarafımızda Osmanlı’nın 130 sene hüküm sürdüğü ve neredeyse Viyana’ya ulaştığı haşmetli Estergon Kalesi, karşı kıyıda ise binlerce askerimizi şehit verdiğimiz yitirdiğimiz Slovakya toprakları. Ertesi gün teknemizle Viyana’ya ulaşıyoruz. Bölgenin kraliyet kenti güzeller güzeli Viyana’ya da bu nehir çok yakışıyor.
Viyana’yı gezdikten sonra ise, Melk kentine devam ediyoruz. Buranın ismini pek duymamış olabilirsiniz ama aslında burası stratejik olarak çok önemli bir yer zira Melk Benedictine Manastırı burada bulunuyor. Burası Avusturya’ya bağlı Avrupa’nın en büyük barok komplekslerinden bir tanesi. Melk Manastırı yemyeşil bir tepede bulunuyor ve yukarıdan inanılmaz güzel bir Tuna Nehri manzarasına sahip.12inci yüzyılda inşa edilen bu kompleks meşhur Wachau Vadisi ile birlikte 2000 yılından bu yana bir UNESCO Dünya mirası olarak kabul ediliyor.
Melk Manastırı’nın stratejik öneminin yanı sıra, burada Vatikan’a bir çok papazın yetiştirildiği Manastır olma özelliği ve bu vesile ile dünya tarihine asırlarca ve günümüzde etkin olması. Melk Manastırı aynı zamanda çok büyük kütüphanesi ve Umberto Eco’nun “ Gülün adı ” kitabına esin kaynağı olması ile ünlenmiş.
Melk kasabasından tekrar yola koyulup bu sefer Dürnstein kasabasına devam ediyoruz. Dürnstein Tuna Nehiri kıyısındaki tatlı konumu ile Avusturya’nın güzel kasabalarından bir tanesi. Dürnstein’ı da geziyoruz. Kasaba hafif kış uykusunda. Küçük dükkanlar gelen turistler için açık ve özellikle yerel kayısı marmelatlarını ve kayısı likörlerini satmaya çalışıyorlar.
Son durak Bratislava
Bu minik kasabayı gezmek pek bir farklı geldi bize. Arnavut kaldırımlı parke taşlı yolları ve eski masal kitaplarından çıkmış binalarıyla yüzümüzü güldürdü. Dışardaki buz gibi havadan sonra sıcacık tekneye geri dönmek de çok keyifli geldi ben ve arkadaşlarıma.
Son durak olarak, Bratislava kentine varıyoruz. Tüm bu kentler gerçekten çok şanslı. Tuna’nın kendilerine verdiği özel bir ambiyans ile pek bir romantik ve güzel. Bratislava’da da kar var ama hava yumuşak ve tertemiz, gökyüzü masmavi.
Tuna Nehri yapısı itibarı ile aynı zamanda Avrupa’nın milyonlarca insana içme suyu kaynağı ve büyük bir ekosisteme sahip olmuş. Nehir havzasında Turna balığı, Zander, Wels balığı, Morina balığı, Kadife balığı, Sazan, Somon, Mersin balığı, Levrek, Kefal ve Yılan balığı gibi zengin balık türleri bulunuyor. Tuna’yı anlatırken özellikle Romanya bölgesindeki olağanüstü Tuna Deltası’nı anlatmamak olmaz.
Tuna Deltası beş bin kilometre büyüklüğü ile Avrupa’nın ikinci büyük nehir deltası ve dünyanın en iyi korunmuş nehir deltalarından bir tanesi olarak kabul ediliyor. Delta bölgesi içinde bulunan yaban hayatı, gölleri, göletleri, derecikleri ve kanalları ile dünyaca ünlenmiş.
Delta faunası ve florası ile çok renkli. Deltada çeşit çeşit kuşlar, pelikanlar, balıkçıllar, karabataklar, su samurları, gelincikler, kurtlar, kara ayılar, yılanlar gibi hayvan türleri ve çok fazla bitki türleri bulunuyor. Birçok Avrupalı Romanya’daki deltayı bu nedenle ziyaret etmeyi çok sever.
Kuşkusuz Tuna Nehri güzelliği ile sadece Johann Strauss’a değil bir çok Avrupalı sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. Nehir için birçok şiirler yazılmış, resimler çizilmiştir.
Tuna Nehri boyunca teknemizde hafif hafif süzülmenin ve keyfini yaşamış olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bu gezimizde biraz olsun bu kadim nehrin doğal ve tarihi yapısını ve ruhunu özümsediğimizi düşünüyorum. Soğuk kış günlerinde mavi, gri, su yeşili, orman yeşili ve beyaz renklerindeki bu diyarda gezinmek ne hoş.
Bu güzel romantik seyahati sizin de bir gün mutlaka yapmanızı çok isterim. Mutlu bir şekilde gezebileceğiniz günler diliyorum.