MADENCİLİKTE ÖNCELİK
Türkiye'de son yıllarda hız kazanan madencilik faaliyetleri, ülke ekonomisinin yerli kaynaklarla desteklenmesi açısından büyük önem taşıyor.

Ancak madencilik, doğası gereği yüksek risk taşıyan bir sektör olduğundan, iş sağlığı ve güvenliği (İSG) uygulamaları hayati önem taşıyor. Yer altında çalışan binlerce işçi, her gün göçük, patlama, yangın, zehirli gaz sızıntısı, makine kazaları ve solunum yolu hastalıkları gibi çok sayıda tehlikeyle karşı karşıya kalıyor. Bu durum, hem işçilerin hayatını koruma hem de sektörde verimliliği sürdürülebilir kılma açısından İSG’yi vazgeçilmez kılıyor.
Türkiye’de geçmişte yaşanan maden kazaları, İSG konusunda kamuoyunun duyarlılığını artırırken, yasal düzenlemelerin de sıkılaştırılmasına neden oldu. 2014 yılında Manisa’nın Soma ilçesinde meydana gelen ve 301 işçinin yaşamını yitirdiği maden faciası, Türkiye’de iş güvenliği tarihinin en acı olaylarından biri olarak hafızalara kazındı. Bu olayın ardından madencilik sektöründe yasal denetimler artırıldı, cezai yaptırımlar sertleştirildi ve işverenlere daha fazla sorumluluk yüklendi. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çerçevesinde, madencilikte risk değerlendirmesi, acil durum planları, işçi eğitimi ve koruyucu donanım kullanımı zorunlu hale getirildi.
Yasa gereği, yer altı madenlerinde çalışan işçilerin düzenli sağlık kontrollerinden geçirilmesi, haftalık çalışma sürelerinin sınırlandırılması ve acil durum tatbikatlarının düzenli olarak yapılması gerekiyor. Ancak yasal düzenlemeler kağıt üzerinde yeterli görünse de, uygulamada çeşitli eksiklikler ve denetim yetersizlikleri sık sık gündeme geliyor. Bu nedenle uzmanlar, İSG’nin yalnızca mevzuatla sınırlı kalmaması, sahada etkili şekilde uygulanması ve işveren-işçi-sendika üçgeninde ortak bir bilinç oluşturulması gerektiğini vurguluyor.
Gelişen teknoloji, madencilikte iş güvenliğini artırmak için önemli fırsatlar sunuyor. Özellikle gaz ölçüm sensörleri, otomatik havalandırma sistemleri, yer altı iletişim ağları ve acil durum sinyalizasyon sistemleri gibi dijital uygulamalar, kazaları önlemede etkili oluyor. Ayrıca, işçilerin anlık olarak takip edilmesini sağlayan dijital bileklikler ve sensörlü baretler, acil durumlarda hızlı müdahale imkanı sunuyor. Bu tür teknolojilerin yaygınlaştırılması, sadece büyük madenlerde değil, küçük işletmelerde de zorunlu hale getirilmeli. Uzmanlar, “akıllı maden” konseptiyle maden ocaklarının uzaktan izlenebileceğini ve olası tehlikelerin önceden tespit edilerek önlenebileceğini ifade ediyor.
İş sağlığı ve güvenliği yalnızca teknik önlemlerle değil, işçilerin bilinçlendirilmesi ve eğitim düzeyinin artırılmasıyla da sağlanabilir. Türkiye’de madencilikte çalışan işçilerin büyük bölümü, İSG konusunda yeterli eğitim almadan işe başlıyor. Bu durum, alınan önlemlerin etkinliğini düşürüyor. Düzenli eğitimler, tatbikatlar ve bilinçlendirme kampanyaları ile işçilerin dikkat düzeyleri artırılarak kazaların önüne geçilebilir. Ayrıca, işçilere yönelik psikolojik destek hizmetlerinin sağlanması ve stresle başa çıkma eğitimleri de iş güvenliği kültürünün bir parçası haline gelmeli.
Sendikalar, iş sağlığı ve güvenliği alanında işçilerin haklarını koruma ve uygulamaların takipçisi olma açısından büyük önem taşıyor. Denetim mekanizmalarının bağımsız kurumlarca yürütülmesi, şeffaflık ve tarafsızlık ilkelerinin sağlanmasına katkı veriyor. İşverenlerin kâr odaklı bakış açısı, zaman zaman güvenlik önlemlerinin ikinci plana atılmasına neden olabiliyor. Bu nedenle denetimlerin sıklaştırılması, cezaların caydırıcı hale getirilmesi ve işçilerin haklarının korunması, sektörün geleceği açısından elzem.
Türkiye, doğal kaynaklarını ekonomiye kazandırma noktasında önemli bir potansiyele sahip. Ancak bu potansiyelin değerlendirilmesi sırasında insan hayatının korunması, en öncelikli konu olmalı. İş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşturulması, yalnızca kanuni bir zorunluluk değil, aynı zamanda insani bir sorumluluktur. Madenlerde yaşanan her kayıp, sadece istatistiksel bir veri değil, bir ailenin yıkımı anlamına geliyor. Bu bilinçle hareket edildiği sürece, madencilikte can kaybı olmadan da üretim yapılabileceği bir gelecek mümkün. İşçi sağlığının korunması, hem ekonomik sürdürülebilirliğin hem de sosyal adaletin temelidir.