LAS VEGAS'TAN LOS ANGELES 'E ROUTE 66'DA YOLCULUK
Sizde benim gibi hisseder misiniz bilemiyorum ama ne zaman Amerika' ya gitsem başka bir gezegene gelmiş gibi hissederim .Amerika'ya giderken Atlantik Okyanus'unu geçerken Avrasya ve Afrika'yı arkanıza bırakırsınız ve her şeyi ile bambaşka bir dünyaya varmış olursunuz.
Keşfettiklerinde yeni dünya demişler ya, onun gibi bir şey ,çünkü Amerika'nın hiç bir şeyi Avrasya’ya benzemez .Başka bir zaman diliminde yaşarsınız , bambaşka bir kültür , bambaşka bir dünya anlayışı, bambaşka boyutlar.
Avrasya hareketliyken Amerika uyur, Amerika’daki dev uyanmaya başladığında ise dünyanın diğer yarısı yorulmuştur ve dinlenmeye çekilir .
Bu kez size dünyanın çok özel yol rotalarından birine, Route 66 ya götürmek istiyorum .
Bahsettiğim bu efsanevi yol 1926 senesinde açılmış ve Amerika’nın aslında en önemli ana yollarından bir tanesi.
Tarihi bir yol
Route 66 ABD’yi doğudan batıya doğru kesen, Chicago Illinois’ den başlayıp, Missouri, Kansas, Oklahoma, Teksas, New Mexico ve Arizona’yı geçerek Kaliforniya'nın Los Angeles şehrinde son bulan yaklaşık dört bin kilometre uzunluğunda tarihi bir yol.
Bizler bu rotanın bir kısmını yapmak için yola koyuluyoruz – Las Vegas ile Los Angeles arasındaki hattı aracımızla gezeceğiz ve biraz olsun o Nat King Cole, Rolling Stones ve Chuck Berry gibi şarkıcıların eserlerine konu olmuş Route 66’nın ruhunu yasayacağız .
İstanbul ‘dan Las Vegas’a uçuyoruz ve havalimanında bu yollara uygun bir araç kiralıyoruz. Aracımızın biraz büyük, dayanıklı ve de tabii ki keyifli olması bu rotamız için çok önemli.
Mayıs ayındayız ve hava müthiş.
Şehrin adı İspanyolca
Las Vegas şehrin ismi aslında tabii İspanyolcadan geliyor ve “çayırlar” anlamını taşıyor çünkü burası zamanında bomboş otlak arazilerin ve bir hiçliğin ortasında Meksika ve Mojave çölün bağlantısı yolunda bulunan bir tren istasyonuydu. Yakınlarda bulunan su kaynakları nedeniyle önceleri at arabaları ve daha sonra trenler için burası çok önemli bir durak haline gelmiş.
1905 yılı itibarı ile buraya Las Vegas şehri kurulmaya başlanmış ancak 1931 yılında şehrin kaderi tamamen değişmiş çünkü kumar bu bölgede artık yasal hale getirilmiş ve şehir lüks otellere, büyük kumarhanelere kavuşarak şovlarıyla dünyanın en ünlü kumar merkezlerinden biri haline gelmeye başlamış.
Önce bir iki gün Las Vegas’ta kalıp şehrin keyfine varıyoruz.
50 derece sıcaklık
Dördüncü günümüzde ise sabah erkenden yola çıkıyoruz. Yaklaşık dört yüz seksen kilometrelik bir yolumuz var ve dünyanın en sıcak bölgelerin birinden, Death Valley Desert çölünden geçeceğiz.
Burası deniz seviyesinin doksan metre altında olan büyük bir ova ve yazın yaklaşık elli derece sıcaklığa kadar ısınıyor. Dünyanın en zor ultra maratonlarından biri bu çölde yapılıyor.
Bu özel maraton iki yüz on yedi kilometre uzunluğunda ve deniz seviyesinin seksen beş metre altında Badwater Basin’de başlayıp deniz seviyesinin iki bin beş yüz elli beş metre yükseklikteki Whitney Portalda son buluyor.
Normal bir maratona göre beş kez daha uzun olan bu koşu yaklaşık iki gün otuz üç saat sürer ve koşucular hiç uyku uyumazlar ve bu koşu onları hem fiziksel hem ruhsal olarak çok yorar, hatta bu sıcakta halüsinasyonlar bile görmeye başlarlar.
Buradaki jeolojik formasyondan dolayı sıcak havanın tamamen zemine çökmesi ve gitgide daha da ısınması ve sıcak esen rüzgarlar bu sıcaklığa sebep oluyor.
Zorlu iklim var
Tüm iklim zorluklarına rağmen burada inanılmaz güzel bir fauna var.
Yol boyunca Death Valley Desert ‘a ait endemik Joshua ağaçları ve çöl bitkileri bize eşlik ediyor. Bölgede büyük tuz ovaları da bulunuyor.
Yaklaşık on bin sene evvel burada Shoshone Kabilesi’ne ait yerlilerin yaşadığı tespit edilmiş.
Daha sonra ise on dokuzuncu yüzyılda buralarda altın ve gümüş maden ocakları açılmış.
Bu şahane doğanın içinden süzülüyoruz. Amerikan filmlerinden gördüğümüz o koskoca tırlar yolda yanımızdan geçiyor. Henüz ilkbahar olmasına rağmen sıcağı hissediyoruz. Etraftaki inanılmaz doğal manzaralar bizi adeta büyülüyor ve kendimizi küçücük hissettiriyor.
Yol boyunca enteresan duraklara denk geliyoruz: Mormon Rocks yane Mormon kayaları, eski bira şişeleri ile süslenmiş eski bir çiftlik olan Elmers Bottle Tree Ranch, eski gümüş madeni Calico Ghost Town ,California Route 66 müzesi, çok eski yıllardan kalmış antik vintage benzin istasyonları, efsanevi Roy s Café, Peggy Sue s 50 s Diner gibi kafeleri ve lezzet durakları, Pioneer Salon, tarihi köprü Victorville Bridge. Route 66 da, bu efsanevi yolda, uzun seneler içinde bu duraklar kim bilir kimlere ve nelere tanık oldular.
Hayalet şehir
Biz örneğin Calico Ghost Town’a girip çok eski gerçek bir gümüş madeni olan bu hayalet şehri ziyaret ediyoruz. Bu hiçliğin ortasında oraya vardığımızda gördüklerimize inanamıyoruz. Gerçekten ondokuzuncu yüzyıldan kalma eski cowboy filmlerinden alışık olduğumuz küçücük bir kasaba, ahşap minik evleri ve dükkanları ve bir saloon dediğimiz birahane ve otel. İn cin top oynuyor. Her yer toz duman. Yerde çöl dikenleri yuvarlanıp duruyor. Bir iki dükkan açık ve birisinde bize eskiden gümüş madeninde nasıl çalıştıklarını gösteren bir beyefendi var.
Zaman içinde yolculuk
Zaman içinde yolculuk yapıyoruz adeta. Yol boyunca bu enteresan benzin istasyonlarından benzin almak ve yerel Burger dükkanlarından kocaman bir Burger yemek de çok keyifli ve çok ayrıcalıklı.
Bütün bir gün boyunca bu özel rotada çevremizi izliyor ve akşamüstüne doğru Kaliforniya’daki Los Angeles yani Melekler Şehri’nde bu harika Route 66 yolculuğumuzu sonlandırıyoruz.
Evlerimizde pandemi dolayısı kapalı yaşadığımız şu günlerde ise Route 66’yı bir uçtan bir uca yapmayı hayal etmemek mümkün değil, hem de güzel country şarkıları çalarak karavanla, hem de hiç bir zaman baskısı olmadan ne güzel olur, kim bilir...