KORFU ADASI'NDA DENİZE GİRMEK AYRICALIKTIR
Yunanistan'ın kuzeydoğusunda Ion Denizi'nde bulunan bu çok özel ada kanımca en güzel yaz aylarında deniz mevsiminde gezilir çünkü Korfu'da denize girmek gerçekten bir ayrıcalıktır. Korfu Adası adını Yunan Mitolojisindeki Kerkyra isminden alır.

Deniz DİKMEN
Seyahat etmenin en güzel yönü bence araştırmaktır, keşfetmektir. Bir seyahate gitmeden önce örneğin o coğrafya ile ilgili daha önce hiç bilmediğiniz bilgiler edinirsiniz. Ama en güzeli benim tabirimle ‘sahada ‘ yaptığınız keşiflerdir. Ummadığınız koylarda, gizli kalmış köşelerde, coğrafyalarda muhteşem güzellikler ile karşılaşırsınız. Bunlarda bazen kitaplarda yazmaz.
Onlar sizin kendi keşiflerinizdir, sırlarınızdır ve yüreğinizde o an yaşadığınız mutlulukla birlikte unutulmaz anılara dönüşür.
Korfu Adası seyahatimiz de buna güzel bir örnek olmuştu çünkü adanın her yeri olağanüstü sürprizlerle doluydu ve bizde buraları keşfetmek için sabırsızlanıyorduk.
Yunanistan’ın kuzeydoğusunda Ion Denizi’nde bulunan bu çok özel ada kanımca en güzel yaz aylarında deniz mevsiminde gezilir çünkü Korfu ‘da denize girmek gerçekten bir ayrıcalıktır.
Biz de bir Temmuz ayında Atina’dan hareket ederek başkentin yaklaşık beş yüz kilometre kuzeybatısında bulunan Igoumenitsa liman kentine gidip oradan Korfu’ya giden feribotlara biniyoruz. Akşam Pontikonissi’deki otelimize tatlı bir yorgunlukla vardığımızda bizi sımsıcak duygular sarıyor çünkü önümüzde muhteşem yerler göreceğimiz kocaman bir ada var.

Nehir perisi Kerkyra
Korfu Adası adını Yunan Mitolojisindeki Kerkyra isminden alır. Kerkyra bir nehir perisidir ve nehir tanrısı Asopsos ‘un kızıdır. Denizler tanrısı Poseidon ise Kerkyra’ya aşık olur ve ikisi bu adada buluşurlar çünkü Kerkyra çocuklarına Korfu Adası’nda hayat verecektir.
Ada yaklaşık altmış kilometre uzunlukta ve otuz iki kilometre genişliktedir ve günümüzde yüz bin adalı sene boyunca Korfu’da yaşamaktadır.
Korfu Adası her zaman Akdeniz’de Avrupa için çok stratejik bir konumdaydı zira burası Avrupa’nın 16’ıncı ve 17’inci yüzyılda kendisini Osmanlı İmparatorluğunun hücumlarına karşı savunduğu bir kaleydi çünkü burası aynı zamanda Adriatik Deniz’ine açılan bir kapıydı.
1864 de ise Korfu Adası diğer Ion Adalar ile birlikte Yunanistan’a bağlandı.
Otelimizde dinlendikten sonra ertesi sabah harika bir kahvaltının ardından aracımıza binip adayı gezmeye başlıyoruz.
Korfu Adası’nın kendine has bir karakteri var, bir nevi vahşi bir güzellik. Ada’da nereye gitseniz her yerde doğal ortamında yetişen zeytin ağaçları, incir ağaçları, limon ağaçları, üzüm asmaları ve bin bir çeşit rengarenk yabani çiçekler görürsünüz. Bunlar elbette adaya inanılmaz bir güzellik katıyor ve bereketini simgeliyor. Bana ise bütün bu bozulmamış flora Yunan Mitolojisi‘ndeki hikayeleri anlatıyor.
Bir yandan yüksek dağlık bölgeler ve yukarıya doğru tırmanan yollar ve virajlar var. Bazen virajların hemen arkasında gizlenmiş bir dağ köyüne denk geliyoruz. Bazen ise dağların tepesinden baktığımızda diğer yamacında muhteşem kumsallar ve manzaralara tanık oluyoruz. Her bir koy farklı ve kendine has güzellikler barındırıyor. Hava mis gibi ve yabani çiçeklerin güneşle karışmış kokusu burnumuza geliyor. Korfu bana karakteri itibarı ile Kıbrıs ve Sicilya Adası’nı çok anımsatıyor.

İnsanlar güler yüzlü
Her gün adanın başka bir bölgesini geziyoruz. Bir gün muazzam güzellikteki Glyfada Koyu'na gidiyoruz. Su pırıl pırıl. İnsanlar güler yüzlü, iklim şahane. Hem yerel hem uluslararası turistler burada denizin keyfini çıkarıyorlar. Ambiyans çok hoş.
Bir başka gün ise, benim de gerçekten adada favorim olan Palaiokastritsa Koyu'na gidiyoruz. Buranın sahili biraz taşlı fakat denizin rengi muazzam. Koyu yeşil tonlarından tutun türkuaz açık mavi rengine kadar bütün renk paleti var. Sahil boyunca rengarenk güneş şemsiyeleri ve deniz havluları koya pek bir neşe katmış.
İnsanlar çok rahat bir şekilde sahile uzanmış ve yazın tadını çıkarıyor. Büyük otel zincirleri yok, barlar yok, yüksek volümlü müzik yok, koca koca şezlonglar yok, satıcılar yok. Son derece zarif ve sade bir yaşam ve doğa ile baş başa bir bütünlük ve keyif var. O kadar güzel ki. Bizde bu lüksü buradaki insanlarla birlikte yaşıyoruz. İnsan bu ortamda gerçekten ruhunun nefes aldığını hissediyor.
Palaiokastritsa’da isteyen herkes küçük tekneler kiralayabiliyor. Biz de öyle yapıyoruz ve küçük teknemizle biraz açılıp kayalara ve bu güzel sahile karşı kulaçlarımızı atıyoruz. Deniz tek kelimeyle nefis, suyu yumuşacık ve rengi o kadar güzel ki denizden çıkmak istemiyoruz.
Akşamüstü artık yorgunluktan sahile döndüğümüzde sıra başka bir güzelliğe geliyor. Hemen sahilin yanında muhteşem küçük restoranlar var ve bizde gözümüzü kestirdiğimiz ilk restorana hemen giriyoruz. Deniz insanı acıktırır ve Yunan mutfağı da elbette müthiş.
Mezeler, kızarmış kalamarlar, balıklar tek kelimeyle muhteşem.
Akşamüstü güneş yavaş yavaş gücünü azaltırken buradaki terasta tuzlu saçlarımızla, yanmış tenimizle serin serin oturup, masmavi koyu ve rengarenk şemsiyeleri, tekneleri ve insanları seyretmek, yaz yemeklerini yemek ve bir yandan buz gibi içeceklerimizi yudumlamak olağanüstü keyifli.
Bunun gibi her gün başka bir koyda güneşi batırıyoruz – Barbati Beach, Agios Gordos, Kassiopi , Canal D’Amour Sidari Beach bunlardan sadece bazıları.

Adanın tarihi merkezini gezilmeli
Korfu’ya gelmişken tabii ki adanın tarihi merkezini de mutlaka gezmek lazım.
Buradaki eski şehrin tarihi milattan sonra 8inci yüzyıla dayanıyor ve Korfu Old Town çok kendine has limanı, burada bulunan eski Ceneviz Kalesi ve tarihi sokakları ve kentin dokusu ile 2007 senesinde UNESCO Dünya Mirası olarak kabul edilmiş. Bugün gördüğümüz binaların çoğu 19’uncu ve 20’inci yüzyıla ait ve binaların hafif yıpranmış dış cepheleri bu eski şehre çok güzel bir gerçeklik ve sihir katıyor. Her yerde bina, sokak ve dükkan isimleri Rumca ve Rum alfabesi ile yazılmış. Korfu sokaklarını gezerken benim en çok sevdiklerim eski ahşap kapılı eczaneler ve eski camekanlı pastaneler.
Camekandan çeşit çeşit baklavalar bize bakıyor örneğin limon kremalı veya çikolatalı baklava. Tabii ki denemek lazım ve bizlerde her ikisinden de bir deneme yapıyoruz ve çok beğeniyoruz. Yunanistan’ın her yerinde bulunan ıspanaklı veya peynirli ‘Bureki’si her zaman çok güzel olur.
Buranın yerli lezzetleri, mezeleri, balık çeşitleri, deniz ürünleri, tatlıları bir başka oluyor. Bir de tabii hiç bir zaman unutamadığımız Yunan kahveleri var. Bu sıcak yaz gecelerinde Yunan soğuk kahveler harika gidiyor.

Hayat çok yavaş akıyor
Korfu’nun merkezinde hayat çok yavaş akıyor, tam bir Akdeniz havzası. Köpekler soğuk Arnavut kaldırımı taşların üstünde serinlemeye çalışıyor. Yerel halk ise kahvesini yudumlarken bir yandan aynı bizdeki gibi tavla oynuyor. Tavla taşların ve zarların sesi çok güzel ve tanıdık geliyor. İki kültür ne kadar benzeşiyor.
Eski kentin içinde yürürken mutlaka Aziz Spyridon Kilisesi’ne de denk gelirsiniz.
Adalılar 3üncü yüzyılda yaşamış ve 3üncü Konsil’de yer almış bu din adamının asırlardır adanın koruyucusu olduğuna ve adayı hastalıklardan, savaşlardan ve her türlü kötülüklerden koruduğuna inanır ve bu nedenle kendisinin de kemiklerinin bulunduğu ve adını taşıyan kiliseye çok önem verir. Kiliseye ziyarete gelen yerli veya yabancı turistler çoğunlukla girişteki alanda mumlarını yakıp dileklerini dileyip bu azizden yardım isterler.
Korfu’ya giderseniz mutlaka görmeniz gereken bir yeri daha önermek isterim.
Burası da 19’uncu yüzyılın sonlarında inşa edilmiş Achilleon Yazlık Sarayı. Burası meşhur Avusturya ve Macaristan Kraliçesi Elizabeth namı diğer Sissi için yapılan ve hastalığı sırasında yaşadığı bir saray. 80 dönüme sahip olan bu zarif saray adanın güneyinde dışardan pek görünmeyen bir tepede bulunuyor. Muazzam Yunan heykelleri, devasa egzotik bahçesi, manzarası, odaları, duvar resimleri ve süslemeleri ile o kadar tatlı bir mekan ki. Mutlaka görmenizi isterim. Saray adını bahçede de heykeli bulunan Aşil’den alıyor. Nasıl ki Aşil mitolojide ayağından vurulup ölümle pençeleştiyse kraliçede ağır hastalığı ile bu yazlıkta savaşıp hastalığına yenik düşmüştür. İlerleyen yıllarda bu saray Alman Kayzer II Wilhelm’e satılmıştır.
Daha sonra ise bina Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda hem askeri bir hastane hem karargah olarak kullanılmıştır.
Achilleon Sarayı da adanın özel keşiflerinden biridir. Korfu Adası her daim sırlarını koruyor ve onları keşfedecek meraklılarını bekliyor.
Umarım bir gün tekrar bu enfes ve eşsiz adaya gider henüz gizli kalmış köşelerini keşfeder ve unutulmaz yeni anılar biriktirmemiz mümkün olur.
