İŞ DÜNYASINI ÇEŞİTLİLİK VE KAPSAYICILIK BELİRLEYECEK
Çeşitlilik ve Kapsayıcılık" olarak çevrilebilen konu son günlerde çok gündemde. Çeşitlilik içeren ve kapsayıcı işyerleri, çalışanlarından daha derin bir güven ve daha fazla bağlılık kazanıyor
Hakan DİKMEN
İngilizce’de “Diversity and Inclusion” olarak ifade edilen Türkçe’ye “Çeşitlilik ve Kapsayıcılık” olarak çevrilebilen gündemde. Çeşitlilik ve kapsayıcılık (D&I), politikalardan, programlardan veya personel sayısından daha fazlası olarak kabul ediliyor. Adil işverenler, tüm ekip üyelerinin benzersiz ihtiyaçlarına, bakış açılarına ve potansiyellerine saygı duyarak rakiplerini geride bırakmak için çalışıyor. Çeşitlilik içeren ve kapsayıcı işyerleri, çalışanlarından daha derin bir güven ve daha fazla bağlılık kazanıyor.
3 farklı akademisyen görüşü
1950’lerin iş dünyasına baktığınızda orta sınıf, beyaz yakalı ve erkek olarak tanımlanan işgücünün, dünyanın şu anki durumunda bambaşka bir şeye evrildiğini görüyoruz. Bu durumu tespit eden çok önemli akademik çalışma yayınlandı geçtiğimiz günlerde. “Gender Diversity and Inclusion at Work. Divergent Viwes from Turkey.” Yani İş Dünyasında Cinsiyet Çeşitliliği ve Kapsayıcılık.
“Türkiye’den Farklı Görüşler”, Türkiye’den 3 Türk akademisyenin kaleme aldığı ve ABD’de İngilizce olarak yayınlan, elbette ülkemizdeki akademik çevrelerde de yankı uyandıran bu kitap, günümüzdeki bu değişim rüzgarlarını ele alıyor. Çeşitlilik kavramının kırılımları olan din, dil, ırk, hatta Türkiye’de tabu olarak görülen ve hiç dokunulmayan cinsel yönelim alanlarının işgücüne etkisine bakıyor. Türkiye’de kadına indirgenmiş durumda olan “Gender” yani Cinsiyet kavramını da bu farklı kırılımlar perspektifinden yeniden değerlendiriyor. Kitap ayrıca, uluslararası sıralamalara göre Türkiye’nin, başta kadının çalışma hayatına katılımı olmak üzere pek çok alanda 10 yıl öncesinden daha geride olmasını tespit etmesiyle de dikkat çekiyor. Kitapta imzası olan 3 değerli akademisyen, Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zeynep Özsoy, Haliç Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Şenyücel ve Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beyza Oba ile bu büyük değişimi ve Türkiye’nin durumunu konuştuk.
Kapsayıcılığa teşvik
Prof. Dr. Zeynep Özsoy, günümüz işgücünü etkileyebilecek din, etnik köken, göçmenlerin durumu gibi pek çok farklı dinamik olduğuna dikkat çekti. Bu kitabı hazırlarken amaçlarının, farklılıkların kabul edilip kapsayıcı olmaya teşvik etmek olduğunu belirtti. Bunun güzel ve kaçınılmaz bir durum olduğuna işaret eden Zeynep Özsoy’a göre kucaklamak, herkesi içeri almak, kabul etmek, farklılıkların sisteme dahil olmasına eşit imkanlar yaratmak demek. Bunun tersi ise dışlanmak oluyor. Bu görmezden gelme durumu, toplum içinde yer bulamamış kırılgan grupları, pek çok olanaktan yoksun bırakıyor. Baskın grupların dışında kalanların en başında da maalesef kadınlar geliyor.
Türkiye cinsiyet sıralamasında geriledi
Zeynep Özsoy, kitabı hazırlarken inceledikleri ve Türkiye’nin cinsiyetler arasındaki uçurumunu gösteren Global Gender Gap Index’indeki verilerinin çok dikkat çekici olduğuna değindi. Bu indexin, kadını eğitim, çalışma hayatı, sağlık ve politika gibi 4 kategoride ele alarak, yıllar içinde katılımını ve katkısını sıralayan önemli bir gösterge olduğunu anlattı. Zeynep Özsoy, “Bu sıralamaya bakıldığında Türkiye’nin, 10 yıl önce 126. Sırada iken bugün 133. Sıraya gerilediğini görüyoruz. (2022 raporuna göre) Bu bize, acı bir şekilde Türkiye’nin cinsiyet sıralamasında 10 yılda 13 basamak geriye gittiğini gösteriyor.” değerlendirmesini yaptı. Kitapta yer alan önemli göstergelerden bir de ILO’nun ücret eşitsizliği sıralaması. Zeynep Özsoy, burada 10 yıl önce aynı işi yapan kadın erkek ücret eşitsizliği oranının % 0,39 iken bugün % 0,61’e gerilediğinin görüldüğünü kaydetti. “Ev içi işi bölümünde de büyük adaletsizlikler var. Bu sınıfsal olarak değişmiyor maalesef, kültürel bir konu. Üst düzey yönetici bile olsanız çocuğu okuldan almak kadının görevi olarak görülüyor. Kadınlar kariyerlerinde üst pozisyonlara yükselirken de ciddi sorunlarla karşılaşıyorlar, bugün yönetim kurullarında baktığınızda kadın oranı % 18. Bu çok düşük. Bu çalışma sırasında şirketlerin de batılı anlamda diversity programı uygulayan olmadığını gördük, daha çok bunu bir halkla ilişkiler faaliyeti gibi yönetiyorlar” dedi.
Modernite farklılıkları görmezden geliyor
Beyza Oba ise modernitenin toplumdaki farklı renkleri görmezden gelip, homojen bir işgücü oluşturmaya çalıştığını belirtti. Bu farklıkları görmezden gelmenin insanların, iş bulamamaları ya da geçinememeleri gibi sonuçlar doğurduğunu ifade eden Beyza Oba, “Bu toplumsal bütünleşmeyi de engelleyen bu durum. Oysa dayanışma ekonomisi anlamında başarılı olabilmek için ne kadar farklı görüş ve oluşum varsa bir araya getirip, sisteme katılımları için imkân yaratmak lazım” değerlendirmesini yaptı.
Beyza Oba, Türkiye’de eğitilmiş ve belirli yetenekleri olan kadınların iş gücüne katılım oranlarının hala %2-%3 çok düşük bir oran olduğuna dikkat çekti. Sermaye piyasasına kote edilmiş şirketlerde bu oranı iyileştirmek için birçok çalışma olduğunu, raporlar hazırladıklarını, birimlerin kurulduğunu ancak sonucun değişmediğini vurguladı. Türkiye'de ataerkil kültürün çok etkili olduğunu ifade eden Beyza Oba, “kadına atfedilen rol bakıcılık, evinin kadını olma, çocuklarının hatta evdeki yaşlıların bakımını üstlenme şeklinde. İşyerinde kreşin olup olmaması bile bunda etkili. Sendikalar, STK’lar durumun değişmesi adına maalesef görevi kartopu birbirine atmak dışının ciddi bir katkı sunamıyor.” diye konuştu. Kadın eşitsizliğine de günümüzden örnek veren Oba, doğum izni kullanan kadınlara ücretlerinin %66’sı ödenirken baba olan erkeğe ücretinin % 100’ü ödendiğini kaydetti. Yarı zamanlı işlerdeki kadın çalışan oranına bakıldığında da çarpıcı bir şekilde bu oranın kadın çalışanlar için %32,5, erkek çalışanlar için ise %18,6 olduğunu söyledi, “Bu oran maalesef, kadına layık görülen işlerin çoğunlukla taşeron dediğimiz yarı zamanlı işler olduğunun göstergesidir” diye konuştu.
Sorumluluk alınmayınca kâğıt üzerinde kaldı
Dr. Mustafa Şenyücel de kitabı hazırlarken cinsiyet çeşitliliği konusunda Türkiye’de yapılan faaliyetleri tespit etmek için pek çok farklı örgüt ile görüştüklerini ve raporlarını incelediklerini ifade etti. Gerek devlet kurumlarının gerekse STK ve şirketlerin çeşitlilik ve kapsayıcılık yönetimini ciddiye almaları gerektiğini belitti. “Görüşmelerimizde sorumluluğun hep başkasına atıldığını gördük. Örneğin şirketler, “Bu konuda şirketleri harekete geçirecek yasal düzenlemeler yok” diyerek sorumluluğu devlete, STK’lara baktığınızda “Zaten şirketleri heveslendirmek konusunda yeterli kaynağımız yok” diyerek sorumluluğu şirketlere devrettiğini gördük. Bu kitapla biz buna da işaret ediyoruz. Tüm paydaşların cinsiyet çeşitliliği konusunda kendi gündemlerini oluşturmaları gerekiyor. Böyle yapılmayınca fırsat eşitliği de çeşitlilik yönetimi uygulamaları da kâğıt üstünde kalıyor” ifadelerini kullandı.