GÜZELLER GÜZELİ LUZERN
Luzern kenti İsviçre'nin tam kalbinde bulunan Luzern Kanton'un başkenti olarak Zürih'in yaklaşık 50 kilometre güneyinde bulunuyor. Kuzey Alp Dağları'nın yamaçlarında 80 bin kişilik nüfusa sahip

Deniz DİKMEN
Bazı destinasyonlar gerçekten muhteşemdir. İsviçre’nin Luzern kenti doğal konumu ve güzeller güzelliği ile kesinlikle olağanüstü. Eski kent merkezi ile çok özel bir şehir.
Bu sefer ki yazımda, sizi Luzern’in tarihi sokaklarında gezdirmek isterim. Eminim Luzern’i benim kadar siz de çok seveceksiniz.
Luzern kenti İsviçre’nin tam kalbinde bulunan Luzern Kanton’un başkenti olarak Zürih’in yaklaşık 50 kilometre güneyinde bulunuyor. Şehir Reuss Nehir’in ve Luzern Gölü’nün kıyısında bulunup günümüzde yaklaşık 80 bin kişilik bir nüfusa sahip ve Kuzey Alp Dağları’nın yamaçlarında bulunur.
Kentin kuruluşu 1178 yılına dayanır ve burada bulunan bir balıkçı kasabası ile başlar. Aylardan Temmuz biz de Fransa’dan gelip İsviçre’nin güzel dağ köylerini geziyoruz. Hava mükemmel, günlük güneşlik ve aşırı sıcak değil, tam gezmelik. Aracımızla Luzern Gölün kenarından kente doğru ilerliyoruz. Burası tam küçük bir masal kenti gibi. Gölün rengi eskilerin deyimi ile tam cam göbeği mavisi ve o kadar büyüleyici ki.
Beyaz yelkenlilerin bu harika havada gölün üstünde tramolalarını attığını görüyoruz. Keyifleri pek yerinde görünüyor. Bütün çevre yemyeşil. Ağaçlar, çimenlik alanlar, her yer tertemiz ve o kadar bakımlı ve sağlıklı görünüyor ki. Arada yamaçlarda ufak tefek tek katlı bahçeli ve göl manzaralı evler de var. Daha geri planda ise Alp Dağların zirvelerini görüyoruz.
Kentin silüeti, göl, nehir ve dağ manzaraları ile birlikte olağanüstü bir bütünlük sağlıyor.
Doğanın mavi ve yeşil tonları da müthiş bir uyum içerisinde. Gölün kenarında aracımızdan iniyoruz. Bir yaz günü burada olmak ne kadar güzel. Gölün çevresinde hafif bir meltem esiyor, hava mis gibi ve tertemiz oksijen kokuyor.

Yedi köprü nehrin iki yakasını birbirine bağlıyor
Buradan kentin içine doğru yürümeye başlıyoruz. Reuss Nehri kentin tam ortasından geçiyor ve yedi tane zarif köprü nehrin iki yakasını birbirine bağlıyor. Şehrin daracık sokaklarında her yerde orta çağdan kalma birçok bina var. Binaların mimarisi çok zarif olduğu gibi birçoğunun dış cephesinde değişik dekoratif unsurlar bulunuyor. Bazılarında çok şık duvar resimleri var. Kimilerinde ise, pencere kenarları veya kapı kenarları süslü, binaların genel dekorasyonu da çok özenli. Balkonlar ve cam kenarları canlı çiçeklerle donatılmış. Evlerin perdeleri ve aydınlatmaları da çok asil ve kente çok yakışıyor.
14’üncü yüzyılda inşa edildi
Bazı binalarda kapı üstlerinde demir süslemeler var. Yürüyüşümüze devam ederken karşımıza 14’ üncü yüzyılda inşa edilmiş Luzern kentin ikonik ‘Spreuerbrücke’ adındaki tarihi ahşap köprüsü çıkıyor. Köprüden karşıya geçerken iç kısmındaki 56 tane ahşap üzerine yapılmış duvar resimlerini inceliyoruz. Ahşap köprünün her iki yanından kırmızı, fuşya ve beyaz renklerde çiçekler, akan nehir suyunun üstüne doğru sarkıyor. Arka fonda çalan çanların eşliğinde zarif kilise binaları yüksek kuleleriyle boy gösteriyor ve kentin siluetine güzellik katıyor. Reuss Nehrin sağ tarafında Luzern’in eski kenti dokuz gözetleme kulesi, daracık sokakları, Rönesans ve Barok tarzındaki evleri ve meydanları ile kendini gösteriyor. Rhynhaus, Aziz Petrus Şapeli, Hofkirche, Mariahilfkirche bu yakanın simgesel binalarından bazıları. Sol yakada ise, ‘Ritterscher Palast’ denilen kanton hükümet binası, merkez kütüphanesi, Aziz Francis Xavier Kilisesi, Gotik Franzisken Kilisesi, Richard Wagner Müzesi ve Aziz Anthony Şapeli dikkati çekiyor.

Buz Devri’nin bir kalıntısı Glacier Bahçesi
Eski kentin iç kısmında bir parkın içinde büyük bir kayanın içine oyulmuş meşhur ‘Luzern Arslanı’ ile karşılaşıyoruz. Bu Arslan 1819 yılında Bertel Thorvaldsen tarafından Fransız Devrimi sırasında Paris’te öldürülen İsviçreli muhafızların anısına yapılmış.
Buz Devri’nin bir kalıntısı olan Glacier Bahçesi’ni ziyaret ediyoruz. Bu bahçe 19. Yüzyılda bulunmuş ve yapılan arkeolojik kazılar tarihini Buz Devrine kadar götürmüş.
Şehir sakin, insanlar huzurlu. Sizi rahatsız edebilecek ne bir gürültü, ne bir görüntü, ne de bir davranış var. Her şey gayet düzenli ve insanların rahat etmesi için dizayn edilmiş.
Luzern’in nehir kenarında eski kent merkezini gezmek çok keyifli. Burası eşsiz tarihi eserleri ve kent dokusu ile olağanüstü bir kültürel miras.
Şehir merkezinde nehir kenarında ve göl kenarında sayısız harika kafeler, restoranlar ve şık dükkanlar bulunuyor ve gün boyu burada gezimizi sürdürüyoruz. Luzern’de ayrıca çok sayıda müze ve şehir tiyatroları da bulunuyor. Bu anlamda “KKL Luzern Konser Salonu” çok kıymetli gösterileri ve konserleri ile ziyaret etmeye değer.

Luzern Avrupa’nın en büyük göllerinden biri
Bu bölgeyi ziyarete geldiğinizde çevrede yapabileceğiniz çok güzel etkinlikler de olabilir. Örneğin Luzern Gölü’nde bir tekne gezisi yapabilir ve mis gibi dağ ve göl havası alabilirsiniz. Luzern Gölü Avrupa’nın en büyük ve en güzel göllerinden bir tanesidir. Ayrıca, çevredeki dağlara günübirlik gezilere katılabilirsiniz. Rigi Dağı’na gerek Pilatus Dağı’na günübirlik turlar yapılmaktadır. Bu bölgede dağ yamaçlarında tren veya teleferiklerle dağların zirvelerine çıkıp yürüyüşler yapıp, muazzam manzaralar seyredebilirsiniz.
Luzern’de vaktiniz olursa bir de Montana Otel’e uğrayıp bir çay içmenizi veya bir yemek yemenizi tavsiye edebilirim. Bir otelin terası ve manzarası ancak bu kadar güzel ve keyifli olur.
Elbette bizim gibi çevreyi keşfederken meşhur İsviçre çikolatalarını ve peynirlerini hediyelikler olarak almayı unutmayalım. Gerçekten lezzetleri çok güzel. Belki fırsatınız olursa Luzern’ e has tatlardan sayılan cadı şapkası şeklindeki puf böreklerinden, fındıklı krokanlı keçi peynirlerinden, zencefilli çöreklerinden mutlaka tatmanızı tavsiye ederim.

İsviçre’ye has tüm öğeleri barındırıyor
Beni İsviçre halkının yüksek eğitim seviyesi, medeni seviyesi, ortamın bakımlı olması ve güzelliği gerçekten büyülemişti. İnsanların huzur ve düzen içinde kaliteli bir yaşam sürmesi günümüzdeki kaotik dünya ortamında ne kadar kıymetli. İnsanların eski kültür değerlerine sahip çıkması ve eserlerin bakımını en üst seviyelerde yapması muazzam.
Bu nedenle muhteşem dağ manzaralarıyla, masmavi, zarif gölüyle ve doğasının berraklığı ile bu küçük misafirperver ve insan dostu şirin kasabaya bayıldım diyebilirim. Luzern gerçekten İsviçre’ye has olan tüm öğeleri kendi içinde sentezlemiş ve mükemmel bir yapıya kavuşmuş bir turistik destinasyon. Burada bulunduğum süre içinde, içimden hep dünyanın her yerinin bu medeni seviyelere ve huzura kavuşmasını diledim. Dünyanın buna çok ihtiyacı var.
Bir gün siz de bu harika diyara gelirseniz belki tatlı bir huzur alır ve benim neler hissettiğimi anlayabilirsiniz. Ben Luzern’in o güzelim yaz günü bize yansıttığı huzuru hatırladıkça hala tatlı tatlı içimde hissederim.