Dolar $
32.42
%-0.32 -0.1
Euro €
34.96
%-0.34 -0.12
Sterlin £
40.51
%-0.75 -0.3
Çeyrek Altın
4092.28
%0.61 24.65
SON DAKİKA
GÜNDEM Cuma 21 Mayıs 2021 02:55

"GÜMRÜK BİRLİĞİ'NİN HIZI REVİZE EDİLMELİ"

Türk Amerikan İşadamları Derneği Başkanı ve Türkiye Amerikan Ticaret Odası Başkanı Süleyman Sanlı, Gümrük Birliği konusunda üç taraflı ilişkilerde Türkiye'nin çıkarlarının geri itilmeye başladığını söyledi. Sanlı, gümrük birliği hızının revize edilmesi gerektiğini bildirdi.

"Gümrük Birliği'nin hızı revize edilmeli"

Neşe BERBER

Türkiye AB ile ilişkilerinde verdiği sözleri yerine getiriyor ama AB Türkiye'ye verdiği sözleri yerine getirmiyor. Nasıl bakıyorsunuz? Bizim ilişkilerimiz ne olmalı?

Türkiye AB ilişkileri zaten 1/95 sayılı konsey kararı ile başladı, 1995 yılı baktığımızda bir çeyrek yüzyılı devirmişiz gibi ve bu sürecin Türkiye'ye katkıları oldu mu? Evet oldu, AB'ye katkıları oldu mu? Son derece oldu. Türkiye bu anlamda AB'nin son derece güvenilir bir tedarik merkezi haline dönüştü. Bugün baktığımızda ihracatımızın yarısından fazlasını Avrupa Birliği bileşenleri üye ülkelere yapıyoruz. Gerçi İngiltere ayrıldığından itibaren bu rakam daha aşağı çekilecektir ama bu sıcak gelişme bugün İngiltere ile olan serbest ticaret anlaşmamız menşe kuralları da yayınlandı, o da yeni bir dönemin işareti. Burada tarafların özellikle AB'nin bütün hedef analizlerine baktığımızda neden böyle bir birliğe ihtiyaç duyuldu? Çünkü iki dünya savaşı AB'de bir ticaret birliği sağlanamamasından ötürü Fransa ile Almanya arasındaki kömür çelik anlaşmazlıkları ve bunların zaman ve süreç içerisinde savaşa dönüşmesiyle İkinci Dünya Savaşı çıktı. Bu noktada baktığınızda arada Milletler Cemiyeti dönemi var, tabii ki Milletler Cemiyeti tam kurumsallaşamıyor bu noktada 1. Dünya Savaşı'nın olumsuz, yenildiği farz edilen ülkeleri boğan anlaşmalar yüzünden 2. Dünya Savaşı patlak veriyor. Bu noktadan sonra, öncelikle ilk temelleri Avrupa Kömür Çelik Topluluğu olarak atılıyor AKÇT ve bu anlamda bir uzlaşı sağlanıyor, hammaddenin serbest dolaşımı ile ilgili, işlenmiş metallerin serbest dolaşımı ile ilgili. AKÇT bir süre sonra AET ye dönüşüyor, Avrupa Ekonomik Topluluğu eski insanlarımız iyi hatırlarlar AET dönemlerini, AET'den sonra da Avrupa Birliği'ne dönüşüm süreci ve Sovyetler Birliği'nden kopan Doğu Bloku Ülkelerinin de etki alanına alınması ile bu alan biraz daha genişliyor. Bu biraz daha genişliyor daha sonrasında Pan Avrupa Menşe Kümülasyonu dediğimiz, STA'larla eklenen ülkeler oldu, bunların arasında İsrail, Mısır, Cezayir, Fas gibi ülkeler var. Tabii ki ticareti kolaylaştırdı, Türkiye'de üretime katkıları oldu ama bu anlamda üretimin en önemli faktörü olan insanın serbest dolaşımını sağlamaması şu ana kadar en büyük engel olarak gözüküyor. Üretim, malların serbest dolaşımı yapılsın ama hizmetler sektöründe Avrupa Birliği'nde açılan kamu ihalelerinde Türk şirketlerine yer verilmemesinden ötürü kamu ihalelerinde de serbestlik tanınması, serbest dolaşımın insanımıza tanınması, hizmet sektörlerine tanınması gerekiyor. Çünkü gümrük birliği anlaşmamız var ve bizim son derece güçlü bir kara filomuz var, tır filomuz var transport kotaları uygulanıyor bu bağdaşmıyor. Bununla ilgili zaten Dünya Bankası'nın da bazı eleştirileri vardı, neydi bunlar? Bir kere gümrük birliği anlaşması ile eklemlendiğimiz süreçte bazı handikaplar oluştu, AB bir başka serbest ticaret anlaşması imzaladığı zaman, o STA imzalanan ülke bir şekilde gümrük birliğine taraf olan bizimle anlaşma imzalamayı geciktiriyor, geciktirince onların malzemeleri, onların  malları Avrupa üzerinden Türkiye'de serbest dolaşıma girebiliyor ama bizim mallarımız doğrudan o ülkeye gidemiyor yani üç taraflı ilişkilerde biz ülke çıkarları olarak geri itilmeye başlandık. Bu anlamda gümrük birliğimizin hızlıca  revize edilmesi lazım. Tabii ki Dünya Ticaret Örgütü'nün GATT 7. (Uluslararası Ticaret Anlaşması) maddesine göre de burada Dünya Ticaret Anlaşmasına istinaden serbest ticaret anlaşmasını imzalayan iki ülke, taraflardan birisi vazgeçmediği sürece askıdan düşmüyor, iki tarafın aynı anda vaz geçmesi lazım. Bu da AB'nin diğer ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarında, Türkiye ile de serbest ticaret anlaşması imzalaması gerekli ama  koşullu zorlanmalara yol açıyor. Bu da bizim ülke çıkarlarında sıkıntı yaratıyor, örneğin Güney Amerika ülkelerine yeterli mal satamıyoruz. Dünya Bankası'nın eleştirdiği noktalardan bahsedeceğim bu noktada haklı bir eleştiri var, Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliği anlaşmasında  Türkiye'nin gidebileceği farklı bir tahkim müessesesi yok, anlaşmazlık çıktığında ortaklık komitesine ve konseyine  gidebiliyoruz, bunlar da zaten AB'nin yetkili organları, sektörlerimiz bu anlamda sıkıntılar yaşıyor. Bir tahkim müessesinin kurulmaması ve üretim faktörlerinin en önemli sorunu insanlarımızın serbest dolaşımının sağlanmaması. Pandemi döneminde ve özellikle geçtiğimiz dönemde şu anda ciddi bir göçmen konumuz var ve 5-6 milyon misafirimiz var, bu anlamda tabii ki AB'nin de kendi güvenliği açısından Güneydoğu kanadını Türkiye olmasa kim koruyacak? Yunanistan mı koruyacak? Buna kimse inanamaz böyle bir şey söz konusu bile değil. Türkiye olmadan bir AB zaten çok güçlü olamayacağı gibi, AB'siz Türkiye de eksik kalır. Pandemi döneminde birçok ezber bozuldu, güçlü ülke güçlü devlet demek, ordusu ve finansı çok güçlü olabilir ama üretim gücü yoksa, bankada paranız var ama halkınıza tedarik sefaleti yaşatıyorsunuz, AB bunları yaşadı bu dönemde. Özellikle teknik tekstil ürünleri, pandemi ürünleri diye listeler yayınlandı o listelerde oksijen cihazları, dezenfektan, maske v.b burada güçlü devlet tanımı yeniden şekil değiştirdi. Güçlü devlet kendi halkına yetebilen devlettir. Yaşadığımız coğrafyada etrafımız Amerikalıların tabiri ile failed state son derece başarısız devletlerle dolu bir coğrafyada yaşıyoruz, Türkiye mütevazi imkanlarına rağmen çalışkanlığıyla, üretime yönelmesiyle, üretim gücü ile gerçekten ayakta kalıyor ve başka ülkelere de yetişiyor.

Adım adım güçlenirler

Pandemi ile birlikte hemen kendimize geldik mesela tekstil alanında hızlı bir atağa geçtik. Belediyeler dahil hiçbir şey yapmasa hemen maske yapıyor. Burada bir ülkenin politikası için üretimin ne kadar önemli ve değerli olduğunu görmüş olduk burada.

Kesinlikle o dönemde şunu da gözlemledik biz, AB bileşenlerinde, birlik sadece ekonomi gayeleri biraz da savunma gayeleriyle üst modellerde konumlanmış ve birlik meydana getirmiş ama bir sağlık krizi ile ortak politikalarla mücadele edebilecek bir zemin üretmemişler bunu gözlemledik. İtalya'nın yardımına Almanya koşamadı, Türkiye, Rusya, Çin koştu. Tabii ki AB kendi organizasyonunu da bir renöve edecektir yani birlik dağılması görüşüne de ben katılmıyorum, tam tersi zayıf yönlerini tespit ederek bu dönemde renöve ederler ve adım adım daha güçlenirler.

Bizi ne zaman AB’ye alırlar?

Türkiye olarak bizi ne zaman alacaklar AB'ye sizin bir öngörünüz var mı? Yeni dönmede ne olur AB ile ilişkilerimiz?

Şimdi yeni dönemde neler olur? Birincisi özellikle Türkiye doğunun batısı, batının doğusu . Hem doğulu, hem batılı iki dünyayı da anlayabilen bir ülke. Doğunun ruhunu taşıyan, batının aklını anlayan bir ülke, tam  stratejik konumdayız. Yaşadığımız coğrafyada Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Karadeniz'de, Ortadoğu'da hatta Orta Asya'da Türkiye'nin etkinliği çok yüksektir bu anlamda. Türkiye'yi kaybetmeyi dünyadaki hiç bir güçlü ülke istemez. Bu noktada şunu ifade etmek isterim, bizim ülkemiz maddi anlamda zengin olmayabilir, Türkiye'nin gücü parasından ziyade etki ve üretim gücüdür. AB bizi alacak mı? Bu tabii ki oradaki ortaklık konseyi kararları olsun, oradaki AB Konseyi'nin farklı dinamikleri olsun mekanizmaları inanılmaz ağır düzeyde ilerliyor ama, AB'nin eski alışkanlıkları da yeniden birden hortlayabiliyor bunların arasında faşizm, ırkçılık ve bunu günden güne besleyen damarlar da söz konusu yani iç politika dediğimiz husus bazen ülkelerin, gelecekleriyle ilgili inovasyon kurmalarında da o süreçleri zehirleyebiliyor, iç siyasi kaygılar diyelim. Bu noktada AB'de de yükselen sesler olabiliyor zaman zaman ama biz iş insanları olarak şunu ifade edebiliriz en azından siyasetçi değiliz, ticari olarak şunu ifade etmek isterim ben, AB ile renöve edilmiş bir gümrük birliği anlaşması Türkiye'nin çıkarlarını koruyan bir gümrük birliği anlaşması bizim için de daha iyidir, daha elzemdir, çünkü birliğe katılma sürecinde bize ne getirip, ne götüreceğini iş insanı olarak iyi bir swot analizi yapmamız lazım. Bu noktada daha güçlü bir gümrük birliği açısından bir iş insanı olarak söylüyorum; daha güçlendirilmiş bir gümrük birliği hizmetler sektörünü içerisine alan, üçüncü ülkelerle yaptıkları STA'ları Türkiye'nin, Türkiye ile de taraf olma zorunluluğunu karşı tarafa getiren, bir tahkim müessesesi ihdas eden, insanlarımıza serbest dolaşım sağlandığı takdirde, daha güçlendirilmiş bir gümrük birliği daha çok bizim ülke çıkarlarımıza hizmet eder diye düşünüyoruz iş dünyası olarak. Avrupa Birliği'nde nüfus konusu tabii ki önemli nüfusunuz kadar, karar mekanizmalarında temsilci verebiliyorsunuz. 150 tane komite var, 450 de alt komite var biz buralarda sadece gözlemci bulundurabiliyoruz oy hakkımız yok. Bu da tabii ki neyi etkiliyor AB ile ilgili, AB'nin geleceğine ilişkin ticaret politikalarında Türkiye'nin söz sahibi olmamasını sağlıyor ama bu karar mekanizmaları içerisinde yer almak için de AB bileşenlerinin endişeleri şunlardan ibaret diye düşünüyoruz biz, nüfusunuz ölçütünde eğer Türkiye AB'ye katıldığında Almanya'dan sonra en yoğun ikinci nüfusa sahip ülke olduğu için, en fazla parlamenter, temsilci bulunduran ikinci ülke konumuna geçecek.

berber-i

AB’de Türkiye lehine açılımlar var

İngiltere ile serbest ticaret anlaşmamız yayınlandı, İngiltere AB içerisindeyken Türkiye'ye çok sıcak bakmıyordu. Şimdi hızlı bir şekilde bu STA'nın imzalanması durumuna nasıl bakıyorsunuz?

Avrupa Birliğinde Türkiye lehine çok fazla açılımları var İngiltere'nin özellikle komisyonlarda olsun, komitelerde olsun Türkiye'nin de zaman zaman İngiltere önemli konularda destekçisi oldu AB'nin içerisinde. Ayrıldığı noktada Türkiye'nin yine etkin gücü var, yani Türkiye ile STA imzalandığında sadece Türkiye ile STA imzalamış olmuyorsunuz bu da var. İngiltere'nin commonwealth  gerçeği var baktığımızda dünyanın güneş batmayan imparatorluktan, güneş batmayan ticari birliğe dönüşebilirler, oraya doğru yeni bir hikaye bir ihtimal yazabilirler. Bu anlamda nüfus yaşlanmaya başladı, üretim kapasiteleri düştü, sadece tasarım yapmakla, sadece marka üretmekle ve teknoloji ile bir yere kadar gidersiniz, üretim faktörlerinden hemen hemen tamamını kaydırdılar Çin'e ve benzer ülkere kaydı.

Bu durumun AB'ye etkisi sizce ne olur?

İngiltere ayrıldıktan sonra AB büyük Almanya'ya dönüşme yoluna gitti gibi gözüküyor. İngiltere zaten başından itibaren gerek para birimini ayrı tutması, gerekse birçok politikalara katılmamasından dolayı zaten ayrı duruyordu, bu noktada AB'nin de yeni bir döneme evrilmesi gerekiyor ama, baktığımızda özellikle ABD perspektifinden de baktığımızda, AB çok hızlı bir şekilde Amerika ile olan ticari bakış açısını değiştirip, yeni bir ticari işbirliğine yönelmesi gerekiyor. Baktığımızda buradan büyük gözüküyor Avrupa ama Dünyanın gayri safi hasılasının yüzde 7-8'ni teşkil ediyor, halbuki Amerika Birleşik Devletleri tek başına yüzde 25'i zaten. ABD ile yeni bir işbirliğine gitmesi gerekiyor ki, keza pandemi döneminde yaşadıkları Çin kaynaklı yaşadıkları bu hadiselerden kaynaklı hususlar da yeniden transatlantik işbirliğine dönüşmesi yönünde de bir kamuoyu oluşmuş vaziyette.

Amerika ile problemlerimiz var

İhracatta Avrupa ülkeleri ile ihracat yapıyoruz ama Amerika gibi ülkelerle problemlerimiz var bunu çoğaltmak için ne yapmamız gerekiyor?

Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasındaki ticaret geçen sene 22 milyar dolar seviyesinde kaldı. Karşılıklı 11 milyar dolar ile başa başa gibi gözüküyoruz bu anlamda. 22 milyar dolar büyük bir rakam ama Amerika Birleşik Devletleri ölçeğinde gerçekten küçük bir rakam, 2.6 trilyon ithalatı olan, 1.6 trilyon dolar ihracatı olan bir ekonomisinden bahsediyoruz. Toplamda 4.2 trilyon dolarlık bir kapasitesi olan bir pazarda, 22 milyar dolar binde beş seviyesinde kalıyor baktığımızda ve bu yeterli değil. Bizim şu ana kadar ihracatta başarabildiğimiz hadise şu oldu, yakın coğrafyamızda özellikle belirli bir ihracat potansiyeline ulaştık ama biz sadece dünyanın üçte birine ihracat yapıyoruz, diğer üçte bir olan Asya bandı orada da ciddi pazarlar var oraya da ihracatımız yok neredeyse yok denecek kadar az.

Bunun nedeni ne olabilir? Neden biz uzak coğrafyalara ihracat yapamıyoruz?

İhracat alışkanlıklarımızdan kaynaklanıyor. Normalde Türkiye'deki ihracatçı sanayici  şu anda iyi tesislerimiz var, ihracat ezberlerimizi bizim değiştirmemiz gerekiyor. Bu konuda Devletimizden önce  özel sektör olarak kendimize bir iğne batırmamız lazım. Çünkü burada bizim ihracat alışkanlıklarımız şunlar; Avrupa Birliği'nden bir marka  mümessili  tasarım hazırlatır size, fabrikanızda işlersiniz, fabrikanızı gelir denetler ve gönderirsiniz. Alıcınız ayağınıza gelir ve buna alışmıştır Türkiye'deki ihracat potansiyeli. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ihracat şu şekilde; sizin burada ne kadar iyi üretiyor olmanız eğer oradakilerin haberi yoksa zaten çok da önemli bir şey değildir. Sizin orada olmanız lazım orada depolar olması lazım, ürünleri değiştirmeniz lazım ve orada e-ticaret inanılmaz gelişmiş vaziyette e-ticaretin bu kadar geliştiği bir sektörde Türk ürünlerinin ABD e-ticaretinde bile gezmiyor olmasında bir çuvaldızı kendimize batırmamız lazım. Her eyaletin tüketim alışkanlıkları farklı. ABD'ye en yoğun ihracat yapan ülke Çin. Bizim neden AB'ye çok fazla ihracatımız var? Çünkü bizim 1950'lerden itibaren Türk insanımız Avrupa'ya gittiler, yerleştiler, işçi olarak başladılar, sonra biraz kendilerine geldiler sonra baktılar ne satılabilir? İhracat köprüleri böyle başladı, baktığınızda insanınızın orada olması lazım. Aynısı Amerika için de geçerli neden Çin ihracat rekorları kırıyor Amerika'ya? Bütün konulan ilave gümrük vergilerine rağmen halen ihracatları ivme ile yükseliyor, çünkü Amerika'da hemen her yerinde bir Çin Mahallesi var, insanları orada ve neleri ne şekilde satabileceğini iyi biliyorlar. Yabancı yatırımcı dediğimiz altında yatan her şey aslında finansal değildir, hepsi bir insan hikayesidir. Önce insanımızı doğru konsolide etmemiz gerekiyor Amerika Birleşik Devletleri'nde  Ticaret Bakanlığımız mesela yurtdışı lojistik merkezlerini Kasım Aralık gibi Resmi Gazete'de yayınlanmış ve bunun çalışmaları yapılıyor. ABD'nin en az 6-7 bölgesinde organik bir şekilde Türk Lojistik Merkezleri olmalı ve Türk Lojistik Şirketleri, Türk ihracatçıları bu depolarda bu lojistik merkezlerde yer almalı ve bunlar bir süre sonra sürekli fuar merkezlerine dönüşmeli. Şu anda Türkiye'de en yoğun ihracat yapan sektör kuyumculuk sektörü, bunu halıcılık ve seramik benzeri ürünler geliyor. Sebebi şu; önemli kuyumculuk firmalarımız Amerika'Nın önemli şehirlerinde mağazalar açtılar, Amerika'daki hanımefendilerin ne tarz işleri beğendiklerine baktılar onları işlediler ve gönderiyorlar. Halıcılıkta öyle keza, seramik ürünleri de. Bu sektörlerde de ilave yüzde 25 gümrük vergisi getirme noktasında soruşturma açıldı bu da bu sektörler için engel teşkil edebilir. Sektörlerimiz Ticaret Bakanlığımız ve Dışişleri Bakanlığımız ile işbirliği yaparak bu olay çıkmadan hemen tedbirleri almalıyız. Bizde de Mart ayında dijital vergi konusu başladı, sadece Türkiye'de değil, başka ülkeler de başlattı. ABD'de de kendisine yönelik dijital vergi uygulaması başlatan tüm ülkelere yönelik o ülkelerin üst kalemlerine yönelik karşı bir atağa geçmeye hazırlanıyor. Bütün bunların etki analizlerini doğru yapmamız lazım.

Tedarik yönetiminde ezberler bozuldu

Lojistik ile ilgili yaşanan sorunlarda ne yapmak gerekiyor?

Pandemi döneminde tedarik zincirleri yönetiminde de birçok ezber bozulduğu gibi, birçok ülke fırsatçılığa döndü, bunun başında da Çin geliyor ve her türlü konuyu fırsata çeviriyor. ABD dış ticaretlerinde bu sorun Pasifik'te başladı ama Çin Amerika arasında yaşandı yine bu konu. Sürekli bir mal akışı söz konusu Pasifik'te Çin'den ABD'ye Amerika'da da mal alımları yapılmıyor dolu konteyner gidiyor boş geliyor ve Amerikan yönetimi boş konteynerleri geri göndermemeye başladı. Alımlar yapılmayınca Trump döneminde bu anlamda da sözleri taahhütleri vardı Çin'in. Özellikle ABD nin Çin  politikasında söylem yumuşar ama politikanın esası değişmez. Bizler Liberalizmi savunmak zorundayız, Liberalizm serbest ticarettir, berekettir esnafından kobisine ve sanayi işletmelerine kadar herkesi ayakta tutar. Ancak Liberalizm ve kapitalizm farklı şeylerdir, kapitalizm her iklimde yaşar önemli olan liberalizmi korumak, serbest ticareti korumak. Serbest ticareti koruduğunuz zaman kobisi, özel teşebbüsleri savunmamız gerekir ama dünyada, liberalizm günden güne devlet aktörlerinin son derece yoğun etkisinden ötürü günden güne zarar görmeye başladı. Dünyada serbest ticaretin son derece zarar gördüğü dönemler yaşamaya başladık. Bu sefer dünya ticaretin de, serbest ticaretin de ruhunu zedeleyen duvarlar yükselmeye başladı ve bu durum zaman içerisinde güçlü devlet faktörünü biraz daha öne itecektir, onun için kendi kendine yeten devlet güçlü devlettir lafzının son derece konuşulacağı dönemlere girdik. Tedarik güvenliğinin ön plana çıktığı dönemler yaşıyoruz, Çin'deki bu Devlet Kapitalizmi anlayışı, dünya ticaretinde ve üretiminde dalgalanmalara ve dengesizliklere yol açtı, aynı zamanda fiyat dalgalanmalarına da yol açtığı için şu anda hiçbir işletmemiz bir yıl sonra o maddeyi kaçtan alıp, kaça satacağını bilmiyor, öngörülemez zamanlar  geliyor.

Türkiye’nin yapması gerekenler

Burada Türkiye'nin yapması gereken hem siyasi olarak, hem de ekonomik olarak adımlar ne olmalı?

Bizim hızlıca özellikle dünyanın önemli pazarları AB ve Amerika önemli pazarıdır, dünyadaki bu pazarlarda yükselen Çin'e bağımlı kalmak endişesini doğru kullanmamız gerekiyor Türkiye olarak. Türkiye'nin güvenilir bir tedarikçi olduğunu ve bu noktada doğru adımlar atılabileceğini karşılıklı ticaretin doğasına uygun, işbirliklerine gidilebileceğini ve bu anlamda sektörlerin önünün açılması gerektiği noktalarda vurgular yapmamız ve buna doğru yürümemiz lazım. 2003 yılına kadar Türkiye'den ABD 'ye son derece yoğun bir ihracat  varken, 2003 yılında Çin'e yönelik kotalar kalktı Dünya Ticaret Örgütü'nde 2003'ten itibaren Bursa'da olsun, Tekirdağ'da olsun, İzmit'te olsun veya ülkenin birçok yerinde sadece Amerika'ya çalışan yoğun firmalarımız bir anda pazar değiştirdi veya kapatmak zorunda kaldı.  Bu endişelerin, kaygıların yükseldiği bir ortamda doğabilecek boşluktan da bizlerin de güvenilir üretici tedarikçi  ülke olarak oralara konumlanmamız gerekiyor. Amerikalı satın alma şirketlerini, İstanbul'da bir serbest bölgemizi sunarak ve bazı teşvikler vererek İstanbul veya İzmir'e çekmemiz lazım. Satın alma şirketleri burada olursa üreticimizin Amerikan pazarına ulaşabilme kabiliyeti de o kadar yüksek olur. Bizim ana hedefimiz ki  hiçbir zaman vazgeçmemeliyiz ABD ile bir STA imzalama ihtimalini sürekli kovalamamız gerekiyor. Yaşadığımız coğrafyada en son STA'yı imzalayan ülke Ürdün, sadece STA imzalama ihtimali oluştuğunda  Ürdün'e fabrika yabancı yatırımcı  yağdı 

ABD ile Çin arasındaki gerilim

Amerika ile Çin arasında ticari bir gerilim var, bunun Türkiye'ye bir yol açacağını düşünüyor musunuz?

Düşünüyoruz, burada Çin'in yerine düşünülen ülkeler liginde Hindistan, Pakistan, Türkiye, Endonezya var. Bizim de bu bahsettiğimiz ülkelerin önüne çıkabilecek sektörlerimiz var, bu sektörleri de desteklemeliyiz ve bu boşluğu doldurmamızı sağlayacak, reel sektörü besleyecek konulardaki atılacak adımları, zedeleyecek hususlarda dikkat etmemiz gerekiyor. Türkiye'miz bu saydığımız ülkelerden önemli bir farkı da daha modern, daha gelişmiş daha değerli bir ülke.


ABONE OL

EN ÇOK OKUNANLAR