SON DAKİKA
Deniz DİKMEN | Turizm Pazar 12 Mayıs 2024 09:02

GEÇMİŞİ ORTA BRONZ ÇAĞINA KADAR GİDEN ADA

Patmos Adası Ege Denizi'nde Yunanistan'a bağlı Bodrum'un yaklaşık 145 kilometre kuzeybatısında bulunan yüzölçümü 34 kilometrekare olan küçük bir ada. Ada Oniki Adaların en kuzeyinde bulunuyor ve sadece üç bin nüfusa sahip. Bu güzel adanın geçmişi orta bronz çağına kadar gidiyor.

Geçmişi orta bronz çağına kadar giden ada

Yaz geldi ve hepimiz yavaş yavaş yaz tatilimizi planlamaya başlıyoruz. Şahsen ben biraz sakin ortamları seviyorum. Bizim kıyılardaki yoğun trafik, yoğun yerleşim, insan kalabalığı, gürültülü ortamlar ne yazık ki çok benlik değil. Ben özellikle yaz döneminde rahatça temiz ve sakin bir denize girebileceğim kıyıları, gösterişsiz, doğal ve sade hayatların yaşandığı, yazın tadına varabileceğim doğal ortamları çok seviyorum. Ege bölgesi yaz dönemi için muhteşem bir destinayon elbette. Dostlarımızla birlikte Bodrum’da buluşuyoruz. Amacımız burdan hareketle civardaki Yunan Adaları’nı gezmek. Rotamızı Bodrum – Kos – Kalymnos- Leros – Lipsi – Patmos olarak belirledik ve bir hafta boyunca bu rotadaki destinasyonları keşfedeceğiz. Bu yazımda size bu rotamızda bulunan ve Ege Denizi’nde özel bir öneme sahip Patmos Adası’nı anlatmak istiyorum. 

Yüzölçümü 34 kilometrekare 

Patmos Adası Ege Denizi’nde Yunanistan’a bağlı Bodrum’un yaklaşık 145 kilometre kuzeybatısında bulunan yüzölçümü 34 kilometrekare olan küçük bir ada. Ada Oniki Adaların en kuzeyinde bulunuyor ve sadece üç bin nüfusa sahip. Bu güzel adanın geçmişi orta bronz çağına kadar gidiyor. Antik çağlarda adada Doryanlar ve İonyalılar yaşıyordu. Romalılar döneminde ise, adaya daha çok aforoz edilen kişiler sevk ediliyordu. Bu eski çağlarda Patmos Adası asırlar boyunca konumu gereği hep korsanların saldırısına uğramış ve pek güvenli bir yer olamamış. Ancak, Osmanlı İmparatorluğunun 16’ıncı yüzyılda bu bölgedeki adaları feth etmesiyle birlikte adalar huzura ve en önemlisi güvenliğe kavuşmuşlar. Osmanlı İmparatorluğu adadan vergilerini toplar ama ada halkın yaşantısına pek karışmazmış. Bu nedenledir ki, bugün adada 365 adet kilise bulunuyor. Fakat, Osmanlı döneminde buraya hiç cami yapılmamış. Patmos’un daha güvenli bir yer haline gelmesiyle birlikte İstanbul’dan, Rodos ve Girit Adaları’ndan özellikle tüccarlar ve daha zengin ve kültürlü insanlar adaya yerleşmeye başlamışlar ve böylece adanın ambiyansı epeyce değişmeye başlamış. Yirminci yüzyılın başından II. Dünya Savaşı’na kadar Patmos Adası yaklaşık dört yüz yıl Osmanlı Devleti’ne bağlı kaldıktan sonra İtalyanların hakimiyetine geçmiş. 

Sessiz, huzurlu ve güvenli 

1947 yılında ise Paris Antlaşması ile birlikte Patmos, Oniki Adalar ve Rodos Yunanistan’ın bir parçası haline gelmişler. Biz de Bodrum’dan teknemizle birlikte bir hafta boyunca geze geze adalara bir bir uğrayarak kuzeye doğru tırmanıyoruz ve rotamızın üstündeki son destinasyon olan Patmos Adası’na varıyoruz. Bu adayı her anlamda çok merak ediyordum ve görmeyi çok arzu ediyordum. Aylardan Temmuz ve oldukça sıcak bir hava var. Patmos’a sabah saatlerinde varır varmaz teknemizi limana çekiyoruz. Burası sessiz, huzurlu güzel bir yere benziyor. Teknemizde harika kahvaltımızı alıyoruz ve ardından şapkalarımızı ve güneş gözlüklerimizi takıp, güneş kremlerimizi sürüp bu özel destinasyonu keşfe çıkıyoruz. Patmos Adası Hıristyan Alemi için çok önemli bir yere sahip. Zira milattan sonraki ilk yıllarda Roma Döneminde antik Efes kentinden uzaklaştırılıp ve aforoz edilerek adaya gelen kişilerden bir tanesi Isa Peygamber’in havarilerinden biri olan Aziz John (Yuhanna.) O dönemde Patmos Adası’nda kendisine Isa Peygamber’in göründüğü söylenir ve kendisi Patmos’un tepelerinde bulunan ve günümüzde artık ‘Kıyamet Mağarası ‘diye geçen bir mağarada Yeni Ahit’in önemli bir bölümü olan vahiy ve kıyamet sayfalarını yazar. Biz de adada bir taksi kiralayıp adanın esas yerleşim merkezi olan ve hem Kıyamet Mağarası’nın hem de 1088 yılında inşa edilmiş olan Ortodoks Aziz Yuhanna Manastır’ının bulunduğu Chora’ya gidiyoruz. Burası yaklaşık üç yüz metre yüksekliği ile adanın en yüksek tepesi ve inanılmaz bir manzaraya sahip. Eskiden korsanlardan korunmak için yerleşimler liman bölgesinden çok bu yüksek tepelerde olurmuş. Taksicimiz aracı o kadar hızlı sürüyor ki, resmen yolun tozunu attırıyoruz. Ama buradaki taksiciler manastıra çıkan dar ve dik yolları ve virajları öylesine ezberlemişler ki bir an evvel müşterilerini tepeye ulaştırıp acilen bir sonraki müşteriye yetişmeye çalışıyorlar. Vızır vızır tepeden hem aşağı hem yukarı doğru inanılmaz bir trafik var. Çok kısa sürede Chora’ya ulaşıyoruz ve manastırın önünde iniyoruz. Burası limana göre daha serin ve güzel, hafif bir rüzgar esiyor.

Bir dünya mirası

Manastırın dev kalesi bu tepeye hakim ve adanın her yerinden uzaktan dahi görünebiliyor ve bu tepeye ayrı bir karakter kazandırıyor. Ağaçların gölgesinin altından önce manastırı ve daha sonra yanı başındaki mağarayı görmeye gidiyoruz. Buralar elbette semavi din tarihleri açısından çok önemli ve heyecan verici yerler. 1999 yılında bu tepede bulunan Chora eski kent, Kıyamet Mağarası ve Aziz Yuhanna Manastırı UNESCO tarafından bir dünya mirası olarak kabul edildi ve asırlardır Hristiyanların bir hac merkezi olarak ziyaret ediliyor. Bu nedenle Patmos ‘Ege’nin Kudüs’ü’ veya ‘kutsal adası’ olarak ta tanımlanıyor. Manastır ayrıca hatırı sayılır el yazmalarından, ikonlardan, dini sanat eserlerinden ve objelerden oluşan dev bir koleksiyona sahip. Aziz Yuhanna Manastırı ayrıca ilginçtir ki, Yunanistan’a değil fakat İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlıdır.

Günümüzde manastırda yaşayan din adamları manastırın sanatsal ve entelektüel hazinelerini koruyup buradaki eski geleneklerin ve ritüellerin devam etmesini sağlamaya çalışıyorlar. Bu UNESCO Dünya Mirası’nı gördükten sonra öğle vakitlerinde karnımız acıkıyor ve kendimizi Chora’nın bembeyaz sokaklarına atıyoruz. Her yer tertemiz ve sokaklar çok sade ama şık dekore edilmiş. Dükkanlar, restoranlar çok güzel. Ayrıca bu tepeden aşağıdaki koylara bakan manzara enfes gerçekten. Ege Denizi masmavi, güneşin altında parlıyor. Patmos’a gelen giden tekneleri, gemileri ve arkalarında bıraktıkları beyaz köpüklü dalgaları görebiliyoruz. Adanın geneli çorak olsa bile küçük liman ve yerleşim yerleri o kadar tatlı ve renkli ki, o çoraklık gözünüze batmıyor. Yolumuzun üstünde bir çok çatı restoranı var. Küçücük restoranların içine giriyorsunuz ve karşınıza olağanüstü deniz ve ada manzarasına sahip teraslar çıkıyor. Gerçekten mekanlar olağanüstü. Biz de gözümüze kestirdiğimiz güzel bir restoranın terasına yerleşiyoruz. Manzaramız muhteşem. Buraya kadar gelmişken tabi ki bir ızgara kalamar, ızgara ahtapot, ahtapot salatası, Grek salatası, taze balık, karides, fava, humus, musakka, fırında peynir kızartması, yerel mezeler ve tatlılar, ballı yoğurt yemeden olmaz. Biz de kendimize göre tercihlerimizi yapıp bu muhteşem lokasyonun keyfine varıyoruz. Arka fonda çok hafif Grek Müziği çalıyor. İnsanlar çok misafirperver ve bizi rahat ettirmek için elinden geleni yapıyorlar.

Deniz tertemiz

Günün sıcak saatlerini burada geçiriyoruz ve daha sonra tekrar liman bölgesi olan Skala’ya geri dönüyoruz. Adaya gelmiş olan turistlerin bir kısmı çok yakında bulunan beachlere gidiyor. Psili Ammos Beach, Agrio Livadi Beach, Kampos Beach, Lampi Beach ve Petra Beach gibi pek çok denize girilebilecek meşhur tertemiz sahil bölgeleri var. Kalabalık olmadığı ve sahiller de itina ile korunduğu için deniz tertemiz, mis gibi. Denize girenlere selam verip, Skala’daki sokaklara dalmayı tercih ediyoruz. Burada da çok güzel butik dükkanlar var. Yazlık tiril tiril kıyafetler ve aksesuarlar, takılar, hediyelik eşyalar satıyorlar. Patmos aynı zamanda Ege’nin bazı başka bölgeleri gibi, bir süngerciler adası ve bu nedenle adanın bazı yerlerinde günümüzde de sünger satın alabiliyorsunuz. Adanın doğal ve güzel ambiyansından dolayı çok mutluyuz. Hava çok temiz oksijen banyosu gibi, ortam keyifli.

Akşamüstü güzel bir kafede soğuk kahvemizi içiyoruz. Ege Adaları’ndaki hayatın yavaş akmasını, kokusunu ve sessizliğini çok seviyorum. Genelde deniz ve çevredeki otların kokusunun bir karışımı burnunuza çalıyor ve geceleri cırcır böceklerin sesi müzik gibi geliyor. Tüm gün adanın keyfine varıp yerel lezzetlerine baktıktan sonra teknemize geri dönüyoruz. Geceyi Patmos Limanı’nda geçiriyoruz. Chora’da tepede aydınlatılmış manastırın binası mavi gökyüzünün altında parlıyor. Sokaktan Skala’da ve limanda yürüyüş yapan insanların sesi ve hafif yerel tınılar yine bize eşlik ediyor. Egeyi her daim ister bizim kıyılarımız olsun ister karşı kıylar olsun oldum olası hep çok sevmişimdir. Buranın tarihi ve kültürel dokuları bambaşka. Denizden Ege’yi gezmek te apayrı bir ayrıcalık. Umarım size kıyılarımıza çok yakın olan bu destinasyonu biraz daha yakından tanıtabilmişimdir. Önümüzdeki yaz dostlarla gene Ege’nin masmavi sularına dalmayı, koylarını ve adalarını keşfetmeyi hayal ediyorum. Umarım sizin de yaz dönemi güzel Ege’ye yolunuz düşer. Herkese keyifli, huzurlu ve mutlu bir yaz dönemi diliyorum.