"GEÇEN YIL İLAN ETTİĞİMİZ ORTA VADELİ PROGRAM'I HAYATA GEÇİRİYORUZ"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Orta Vadeli Program'ı kararlı bir şekilde uyguladıklarını belirterek, "Orta Vadeli Program'ımızın özünü yüksek enflasyonu düşürmek oluşturuyor. Temel amacımız enflasyonu kalıcı bir şekilde tek haneli rakamlara düşürmek, fiyat istikrarını sağlamak, istikrarlı bir ortamda büyümek ve gelirimizi adaletli bir şekilde dağıtmaktır." dedi.
Yılmaz, dünyanın dört bir yanından iş insanlarını bir araya getiren MÜSİAD 28. Uluslararası İş Forumu'nda bulunmaktan memnuniyet duyduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın selamlarını ve katılımcılara başarı dileklerini ileten Yılmaz, Ticaret Fuarı ile İş Forumu'nu eş zamanlı organize etmeyi gelenekselleştiren MÜSİAD'ı tebrik etti.
Hem fuarın hem de forumun yeni işbirlikleri ve yatırımlara zemin hazırlayarak bölgesel ve uluslararası düzeyde ekonomik işbirliğine ve refaha katkıda bulunacağına inandığını belirten Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Küresel büyüme, artan korumacılık ve yaşlanan dünya nüfusu gibi yapısal sorunların yanı sıra konjonktürel zorluklara direnç gösteriyor. Enflasyonla mücadele politikalarının yaşandığı bir dönemde küresel ekonomi yumuşak inişi başararak 2023 yılında yüzde 3,3 büyüme kaydetmiştir. Önümüzdeki yıllarda da büyümenin 3-3,5 aralığında olması beklenmektedir. Dünyanın çok iyi bir dönemden geçtiğini söyleyemeyiz. Salgın, pandemi sonrası lojistik problemler, diğer taraftan artan enflasyonu dizginlemek için uygulanan sıkı para ve maliye politikaları, bunun dünya talebinde yarattığı daralma, bütün bunlarla birlikte dünya ekonomisi, büyümesi ve ticareti tarihsel ortalamaların altında seyrediyor. Diğer yandan da bölgemizde maalesef kuzeyimizde ve güneyimizde jeopolitik gerilimlerin yükseldiği, savaşların, çatışmaların arttığı ve güvenlik endişelerinin yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Bir diğer taraftan da geçen yıl ülke olarak yaşadığımız deprem felaketi var. Bütün bu şartlar içinde mücadelemizi sürdürüyoruz."
- "Temel amacımız enflasyonu kalıcı bir şekilde tek haneli rakamlara düşürmek"
Bugün gelinen noktada küresel ekonomide yeni bir döngüye girildiğini vurgulayan Yılmaz, makroekonomik politikaların gelişmiş dünyada değişmeye başladığını, enflasyonun belli bir noktaya geldiğini ve ABD Merkez Bankası (Fed) ile Avrupa Merkez Bankasının (ECB) faiz indirim döngüsüne girdiğini hatırlattı.
Bunun farklı bir atmosferi getireceğine ve bu gelişmelerden dünya talebinin olumlu etkilenmesini beklediklerine dikkati çeken Yılmaz, "Pandemiyle birlikte emtia fiyatlarındaki artışın giderek normalleştiğini görüyoruz. Emtia fiyatlarının da önümüzde dönemde daha ılımlı bir seyir izleyeceği görülüyor." diye konuştu.
Merkez bankalarının faizlerde yaptığı düşüşün global likidite ve özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik finans hareketliliği bakımından olumlu etkilerinin bulunacağını kaydeden Yılmaz, "Önümüzdeki dönem nispi olarak daha iyi şartların olduğu bir dönem şeklinde nitelendirilebilir. Biz de bu dönemi Türkiye olarak çok iyi değerlendirmek durumundayız." ifadesini kullandı.
Ticaret Bakanı Ömer Bolat'ın, ticaret konusundaki perspektifi paylaştığına değinen Yılmaz, şöyle devam etti:
"Avrupa ve MENA dediğimiz Kuzey Afrika ve Orta Doğu bizim için çok önemli, buradaki talep şartları bizim için çok önemli. Bunları dikkatle takip edip bu alanlar başta olmak üzere dünyayla ticaretimizi arttırmamız gerekiyor. Türkiye olarak da bu süreçte yeni bir çerçeve içinde hareket ediyoruz. Geçen yıl ilan ettiğimiz Orta Vadeli Program'ı hayata geçiriyoruz, kararlı bir şekilde uyguluyoruz. Orta Vadeli Program'ımızın özünü yüksek enflasyonu düşürmek oluşturuyor. Temel amacımız enflasyonu kalıcı bir şekilde tek haneli rakamlara düşürmek, fiyat istikrarını sağlamak, istikrarlı bir ortamda büyümek ve gelirimizi adaletli bir şekilde dağıtmaktır. Enflasyon, büyüme açısından da gelir dağılımı bakımından da zararlı etkileri hem ülkemizde hem tüm dünyada kanıtlanmış bir meseledir. Enflasyonla mücadele ederken geçici bazı zorluklar yaşayabilirsiniz, büyüme açısından ve diğer birtakım açılardan ama şunu unutmayalım, enflasyonu düşürmeden öngörülebilirlik sağlayamazsınız, belirsizlikleri azaltamazsınız, enflasyonun oluşturduğu sisli ortamdan faydalanıp fırsatçılık yapanlara tam anlamıyla engel olamazsınız. Dolayısıyla ne yapıp edip enflasyonu düşürmek en temel önceliğimiz. Enflasyonu düşüreceğiz ki sürdürülebilir, sağlıklı, uzun vadeli büyüme sağlansın."
- "Başka yol aramamızın anlamı yok, enflasyonu düşüreceğiz"
Kısa vadede birçok konunun tartışılabileceğine işaret eden Yılmaz, Türkiye'nin en yüksek büyüme oranlarına ulaştığı ve en uzun süreli büyüdüğü dönemlerin, enflasyonun düşük olduğu dönemler olduğunu ve bu gerçeği herkesin görmesi gerektiğini aktardı.
Çok kısa vadeli, popülist bir takım hareketlenmelerin, sürdürülebilir büyüme anlamına gelmediğini belirten Yılmaz, "Sanayimizle, tarımımızla, hizmet sektörlerimizle uzun vadeli, sürdürülebilir, sağlıklı, sağlam bir zeminde yolumuza devam etmemiz gerekiyor. AK Parti bunu kendi döneminde tecrübeyle de ortaya koydu." değerlendirmesinde bulundu.
Geçmişe baktıklarında enflasyonu düşürdükleri dönemin, büyümeyi artırdıkları ve gelir dağılımını iyileştirdikleri bir dönem olduğunu hatırlatan Yılmaz, şunları kaydetti:
"Bugün de aynı şartlardayız. Başka bir yol aramamızın anlamı yok, enflasyonu düşüreceğiz. Sürdürülebilir ortamda büyümemizi sağlıklı bir temelde geliştireceğiz. Büyümenin nimetlerini de elbette bütün toplumsal kesimlere yayacağız, kapsayıcı büyüme diyoruz buna. Gerek KOBİ'ler, gerek bölgesel kalkınma, kadınlar, gençler, farklı dezavantajlı gruplar, bütün bunları sürece dahil eden, kapsayıcı büyüme dediğimiz bir anlayışla gelir dağılımını ve fırsat eşitliğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmadan politikalarımızı uyguluyoruz. Burada da bütüncül bir çerçeveye sahibiz. Sadece para politikalarıyla hareket etmiyoruz. Para politikaları bu resmin bir parçasını oluşturuyor. Para politikalarıyla birlikte maliye politikaları ve yapısal dönüşümler, bu üç sac ayağı üzerine oturan bir Orta Vadeli Program'ımız var."
- "Çalışanlarımız başta olmak üzere kalıcı refah artışı sağlayacağız"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, depreme rağmen maliye politikasının oldukça dikkatli bir şekilde yönetildiğini, geçen sene, yıl ortalarına gidildiğinde bütçe açıklarının yüzde 10'a gideceğine dair söylemlerin olduğunu, ancak yıl sonunda bütçe açığının 5,2 ile tamamlandığını ve bu yıl da 5'in biraz altında tamamlanacağını dile getirdi.
Geçen yıl gerçekleşen 5,2 oranındaki bütçe açığından deprem harcamalarının çıkarılması halinde, bütçe açığının milli gelire oranının sadece yüzde 1,6 olduğuna ve bunun maliye politikasının ne kadar dikkatli yürütüldüğünün çok açık bir ifadesi olduğuna dikkati çeken Yılmaz, şunları paylaştı:
"Bu yıl da yine deprem yükümüz yüksek. Geçen yıl 1 trilyona yakın, bu sene 1 trilyonun üzerinde bir tahakkuk var merkezi yönetim bütçesinde. İkisini toplayıp bugünkü parasal değerlerle ifade edecek olursak 2,5 trilyon Türk lirası civarında sadece deprem rehabilitasyonu harcaması var Türkiye'nin. Ama işin güzel tarafı, bu harcamalar geçici, dönemsel harcamalar ve yatırım niteliğinde harcamalar. Aynı zamanda ülkenin geleceğine dönük, şehirlerimizin dirençli bir şekilde geleceğe hazırlanmasına dönük harcamalar. Bunlar bir süre sonra azalacak. Gelecek yıldan itibaren bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 3'lere doğru gelmesini, sonra da daha altına inmesini bekliyoruz. Burada oluşacak mali alanımızı reel sektörümüzün güçlenmesi ve sosyal refah için değerlendirmeye kararlıyız."
Sağlıklı bir bütçeyle gideceklerini ancak oluşacak imkanları da üretimi, yatırımı, istihdamı, ihracatı desteklemek, sosyal refahı arttırmak ve gelir dağılımını iyileştirmek için değerlendirmeyi düşündüklerini ve bu noktada bütüncül bir programa sahip olduklarını dile getiren Yılmaz, özel sektöre de çağrıda bulunarak daha çok verimlilik ve yenilik beklediklerini ifade etti.
Rekabetin yoğunlaştığı, korumacılık eğilimlerinin arttığı zor bir dünyada olduklarını vurgulayan Yılmaz, şunları söyledi:
"Klasik yöntemlerle, 'Rahatımızı bozmadan gidelim' gibi bir anlayışla hareket edersek ne firma olarak, ne dünyada ülke olarak hak ettiğimiz yere gelemeyiz. Her gün yeni bir şeyler yapacağız. 'İki günü birbirine denk olan ziyandadır' anlayışıyla yenilik yapacağız, verimliliğimizi arttıracağız, rekabet gücümüzü arttıracağız ve bu verimlilik artışına dayalı olarak kalıcı refah artışı sağlayacağız, çalışanlarımız başta olmak üzere. Verimlilikten kopuk bir şekilde bu işleri sürdüremeyeceğimizi hepimiz biliyoruz. Reformlar yapmalıyız, yapıyoruz, yapacağız. Bunların özünde de kamunun ve özel sektörün verimliliği var. Kamuyu da verimli hale getirmek, özel sektörü daha verimli hale getirmek temel düsturumuz olmalı. Dolayısıyla bütüncül bir çerçevede, koordinasyon içinde, ekip ruhuyla hareket ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz, bundan hiçbir şüpheniz olmasın."
Yılmaz, dönüşüm ve refah meselelerinde konut, gıda ve enerji konularının çok önemli olduğunu, bu üç alanın hem vatandaşların yaşamı ve refahı hem de Türkiye'nin geleceği açısından kritik alanlar olduğunu söyledi.
Bu konuların başında enerjinin geldiğine ve tüm dünya ile Türkiye'nin karşı karşıya olduğu en önemli meselenin enerji olduğuna dikkati çeken Yılmaz, "Türkiye olarak temel politikamız dışa bağımlılığı azaltmak, yerli, yenilenebilir, yenilikçi enerji sistemlerini geliştirmek, verimliliği artırmak, dolayısıyla cari açığımızda çok önemli bir kalem olan enerjiyi kendi imkanlarımızla büyük oranda üretir hale gelmek. Bu alanda Karadeniz'deki Sakarya Gaz Sahası ve Gabar keşiflerinden tutun, nükleer enerjiye yaptığımız yatırımlar, güneş ve rüzgardaki gelişmeler, bütün bunlarla birlikte geleceğe yürüyoruz." diye konuştu.
Elektrik üretiminin yüzde 42'sinin yenilenebilir enerjiyle yapıldığını, 2035'e kadar 60 bin megavatlık yeni kurulu güce ulaşmayı hedeflediklerini ve bunu da özel sektörle birlikte yapacaklarını vurgulayan Yılmaz, şöyle konuştu:
"Buradaki temel politikamız süreçleri basitleştirmek. Avrupa da bunu yaşadı, özellikle Ukrayna-Rusya savaşından sonra. Çok daha pratik ve basit bir şekilde bu süreçleri düzenleme yönünde, Avrupa'daki tecrübeden de istifade ederek Türkiye'de yenilenebilir enerjide genel olarak enerji yatırımlarında bürokrasiyi en aza indirmek istiyoruz. Kutunun dışına, ezberin dışına çıkmak istiyoruz. Bunu da hep birlikte başaracağız. Enerjide yeni bir dönemi Türkiye başlatacak. Bunu yaptığımız zaman cari açığımız, makro dengelerimiz de iyileşecek, özel sektörümüzün rekabet gücü de artmış olacak."
- "Gıdayla ilgili arzı artırmamız gerekiyor"
İklim değişikliğinin, ekonomik etkilerin ve artan nüfusun gıda konusunu çok daha stratejik bir hale getirdiğini belirten Yılmaz, Türkiye'nin Tahıl Koridoru noktasındaki çabasının Afrika'daki 100 milyonlarca insan için ne kadar büyük bir fayda ürettiğini ve salgında parayla dahi bu tür konularda tedarik yapma imkanı olmayan dönemleri hatırladıklarını söyledi.
Gıdanın hem ekonomik ve sosyal hem de stratejik açıdan çok kıymetli bir alan olduğunu, bu konuda teşvikleri yaptıklarını, Tarım ve Orman Bakanlığının planlı tarım çerçevesinde çalışmalar yürüttüğünü aktaran Yılmaz, şöyle devam etti:
"Gıdayla ilgili arzı artırmamız gerekiyor. Bunun da yolu sulama sistemlerini geliştirmek. Kamu olarak baraj bitmişse, ana kanallar bitmişse, sadece tarla içi yatırımlarla bir alanı sulayıp verimliliği artıracaksak oraya öncelik verelim diyoruz. Yeni bir projeye başlamadan önce son aşamasına gelmiş, son bir hamleyle verimliliği artıracak, gıda üretimini artıracak yatırımları önceliklendirelim. Oradan gelecek kaynakla da dönüp diğer yatırımlarımızı yapalım. Bu anlayış içinde hem sulamaya ayırdığımız toplam kaynağı artırıyoruz hem de sulamanın kendisi için de daha katma değeri yüksek, hızlı sonuç alabileceğimiz projelere öncelik veriyoruz. Bunun da gıda fiyatları açısından arz talep dengesi bakımından katkı sunacağına inanıyoruz. Bir yandan da gelir dağılımında alt sıralarda olan grupların harcama kompozisyonu içinde gıdanın büyük bir paya sahip olduğunu düşündüğünüzde gıda fiyatlarını düşürmek aynı zamanda sosyal refah açısından da çok kıymetli."
- "Nüfus politikalarına çok daha dikkatli bir şekilde bakacağız"
Nüfus dinamiklerini ve aile büyüklüğünü de dikkate alarak Türk insanının artık eskisi kadar çocuk sahibi olmadığına işaret eden Yılmaz, "Yeni bir Nüfus Politikaları Kurulu oluşturacağız. İlgili tüm bakanlıklarımızla benim başkanlığımda bir Nüfus Politikaları Kurulu kuracağız. Çünkü doğurganlık hızımız Fransa'nın altına düştü, 1,5 şu an. Çok ciddi anlamda bir nüfus meselemiz var." dedi.
Yılmaz, 5-10 sene sonra bu durumun iş gücü piyasalarından sosyal güvenliğe ve yaşlı bakım hizmetlerine varıncaya kadar birçok alanda çok önemli etkiler doğurabileceğine dikkati çekerek, "Bizim ne yapıp edip bu nüfus politikalarından farklı bir çerçeve oluşturmamız lazım. Çok boyutlu bir mesele bu tek boyutlu değil. Dolayısıyla ilgili tüm bakanlarımızın olduğu, benim başkanlığını yaptığım bir yeni kurulu yakında oluşturacağız. Ve nüfus politikalarına çok daha dikkatli bir şekilde bakacağız." diye konuştu.
Yeni aile ölçeğini de dikkate alarak enerji kullanımında verimli, fonksiyonel, satın alınabilir maliyetlerde konut ve sosyal konut meselesinin temel önceliklerden biri olduğu belirten Yılmaz, gelecek dönemde bu konuda hazırlık içinde olduklarını ve bir seferberlik ruhu içinde konut meselesiyle ilgili adımlar atacaklarını söyledi.
İklim değişikliği noktasında Türkiye'nin 2053 net sıfır emisyon hedefi ve yeşil kalkınma hedefi olduğuna değinen Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
"Çevre konuları aslında bizim medeniyetimizin konuları. Başkalarının bize çok fazla öğreteceği bir şey yok. Adaleti ikiye ayırmak lazım. Bir tanesi yaşayan şimdiki nesil arasındaki sosyal adalet. İkinci bir boyutu, bugünkü nesille gelecek nesiller arasındaki adalet. Siz gelecek nesli düşürmeyip bugünkü nesil için bütün kaynaklarınızı tüketirseniz, hor kullanırsanız, gelecek nesle tüketilmiş bir dünya miras bırakırsanız, gerçek anlamda kalkınmış ve gelişmiş bir ülke olamazsınız. Dolayısıyla çevre ve sürdürülebilirlik dediğimiz mesele bugünkü nesille gelecek nesiller arasındaki adaleti sağlama meselesidir. Bu bizim medeniyetimizin son derece önem verdiği, değer verdiği bir kavramdır.
Bir taraftan da çevre konuları bizim makroekonomik ortamımızla da çok örtüşüyor. Biz enerjiyi ne kadar verimli kullanırsak, daha az karbon salınımı yaparsak bir taraftan çevreye o kadar faydamız olacak, diğer taraftan işletmelerimizin rekabet gücü artacak, bir diğer yandan da enerjiye bağımlılığımız azaldığı için cari açığımız düşmüş olacak. Yani makroekonomi için de iyi, firmalar için de iyi, çevre için de iyi. Her üçünün de faydasına olacak bir doğrultudan, politikadan bahsediyoruz. Bu çerçevede de ciddi çalışmalar yapmış durumdayız. Yakın bir gelecekte İklim Kanunumuz Meclis'e gelecek. Ve inşallah Türkiye bu konularda çok daha düzenli bir şekilde politikalarını yürütecek."
- "Kaynaklar sanayiye geri dönsün, dış dünyaya gitmesin"
Yılmaz, İklim Kanunu içinde Emisyon Ticaret Sistemi'ni de kuracaklarını belirterek, 2026'dan itibaren bu sistemi kurmayıp firmalardan vergi almamaları halinde, Avrupa Birliği'nin Sınırda Karbon Düzenlemesi kapsamında Türk şirketlerinden para alarak kullanacağını anlattı.
Kurulacak bu sistemle Avrupa'nın alacağı kaynakların Türkiye'de kalmasını sağlayacaklarını vurgulayan Yılmaz, "O vergileri sanayimizin yeşil dönüşümü ve enerjiyi verimli kullanımı için kullanalım. Dolayısıyla sanayiye geri dönsün bu kaynaklar, dış dünyaya gitmesin. Oluşturacağımız bir mekanizmayla bu kaynakları alalım ve sanayinin yeşil dönüşümüne destek olarak verelim. Bu yönde de hazırlıklarımızı tamamlamış durumdayız." şeklinde konuştu.
- "İş dünyaları olarak işbirlikleri geliştirmeliyiz"
Yılmaz, MÜSİAD'ın sadece iş insanları teşkilatı değil aynı zamanda bir düşünce kuruluşu gibi çalışan, medeniyetin değerlerini en güzel şekilde temsil eden güzide bir kurum olduğunu ifade ederek, MÜSİAD'ın sadece kuru bir büyüme ve gelişme vizyonuyla değil meselelere her zaman geniş bir açıdan yaklaşan ve veriye, analize dayalı, ilmi ve derinliği olan politikalar ortaya koyan bir teşkilat olduğunu söyledi.
Bu noktada Gazze gibi herkesin yüreğini yakan hadiselerde iş dünyası ve MÜSİAD'ın ortaya koyduğu tavrın takdire şayan olduğunu belirten Yılmaz, şunları dile getirdi:
"Gazze'de yaşananlar bir insanlık dramı. Her türlü savaş suçu, insanlık suçu dünyanın gözü önünde işleniyor. Maalesef dünya buna seyirci. Birleşmiş Milletlerin kararları veto ediliyor. Arada olumlu gelişmeler de oluyor, Uluslararası Mahkemenin verdiği karar gibi olumlu gelişmeler de var. Ama dünyada maalesef şu anda hiçbir kavrama, kuruma, kurala, hukuka güvenebileceğimiz bir ortamda değiliz. Başkalarının merhametine sırtımızı yaslayıp rahat bir şekilde yaşayabileceğimiz bir dünyada değiliz. Bunu çok iyi görmemiz lazım. Güçlü olmamız, birlik beraberlik içinde olmamız lazım. Hem Gazze'deki kardeşlerimiz için hem tüm mazlumlar için. Biz kendi ayaklarımız üzerinde güçlü duramazsak, birliğimizi, bütünlüğümüzü pekiştiremezsek, iç cephemizi güçlendiremezsek başkalarına fırsatlar doğar. Hiçbir acımaları, merhametleri olmadığını da gayet iyi görüyoruz. Dolayısıyla güçlü olmalıyız, daha çok üretmeliyiz, daha fazla ilimle analizle akıl teriyle beden teriyle geleceğe yürümeliyiz. Dost ve kardeş ülkelerle bizlerle aynı istikamete bakan ülkelerle daha çok işbirliği yapmalıyız. İş dünyaları olarak işbirlikleri geliştirmeliyiz."