ERDOĞAN - TRUMP GÖRÜŞMELERİNİN KARNESİ
Tüm dünyanın gözü, 25 Eylül'de Beyaz Saray'da gerçekleşecek olan Erdoğan-Trump görüşmesinde. Bu görüşme, Trump'ın ilk başkanlık döneminin ardından yeni bir perdenin açılması olarak görülüyor. Peki, daha önceki görüşmelerin yansımaları nasıl olmuştu?

Hakan ÖZBAY
25 Eylül'deki zirvenin gündemini ve önemini anlamak için, iki liderin Trump'ın ilk başkanlık döneminde (2017-2021) kurduğu ve dünya siyasetinde sıkça konuşulan ilişkinin kilometre taşlarını hatırlamak gerekiyor. Bu dönem, liderlerin kişisel kimyasının kurumsal farklılıklarla sürekli çarpıştığı, stratejik pazarlıkların ve ani politika değişikliklerinin yaşandığı bir süreç olarak öne çıktı.
Erdoğan ve Trump arasındaki diyalog, alışılagelmiş diplomatik teamüllerin dışına çıkarak, doğrudan ve aracısız bir iletişim kanalına dönüştü. Trump'ın sık sık Erdoğan için "dostum" ve "sert bir müzakereci" gibi ifadeler kullanması, kişisel düzeydeki olumlu ilişkiyi yansıtıyordu. Ancak bu kişisel yakınlık, Pentagon, Dışişleri Bakanlığı ve Kongre gibi ABD kurumlarının Türkiye'ye yönelik kemikleşmiş politikalarını her zaman değiştirmeye yetmedi. İşte o dönemin en kritik görüşmeleri ve yansımaları:
İLK TEMAS MAYIS 2017
16 Mayıs 2017, Beyaz Saray, Washington D.C. Liderlerin ilk yüz yüze görüşmesiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'nin Suriye'de terör örgütü YPG/PKK'ya verdiği desteği belgeleriyle birlikte masaya koydu ve bu iş birliğinin sona erdirilmesini talep etti. Ayrıca FETÖ elebaşının iadesi konusu da en üst düzeyde dile getirildi. Görüşme sonrası atmosfer olumlu olsa da ABD'nin YPG politikalarında somut bir değişiklik olmadı. Bu zirve, Erdoğan'ın Türkiye'nin tezlerini en net şekilde birinci ağızdan ilettiği, ancak Washington'daki yerleşik düzenin direncini de gördüğü ilk önemli temas olarak kayıtlara geçti.
EKİM 2018 RAHİP BRUNSON KRİZİ
Bu kriz, tek bir görüşmeden ziyade, liderler arası telefon diplomasisi ve karşılıklı hamlelerle yönetildi. Trump, evanjelist tabanının baskısıyla Rahip Andrew Brunson'ın serbest bırakılmasını kişisel bir mesele haline getirdi. Ağustos 2018'de Trump yönetimi, Türkiye'ye yönelik çelik ve alüminyum tarifelerini artırarak ve iki bakana yaptırım uygulayarak ekonomik baskı kurdu. Yoğun pazarlıklar ve diplomatik temaslar sonucu Rahip Brunson 12 Ekim 2018'de serbest bırakıldı. Bu olay, Trump'ın "transactional" (karşılıklı alışverişe dayalı) diplomasi anlayışının ve hedefe ulaşmak için ekonomik baskıyı kullanmaktan çekinmediğinin en net örneği oldu.
EKİM 2019 BARIŞ PINARI HAREKÂTI
Yıllardır süren müzakerelerin zirve noktası, Erdoğan ve Trump arasında Ekim 2019 başında yapılan bir telefon görüşmesi oldu. Bu görüşmenin hemen ardından Trump, ABD askerlerinin Suriye'nin kuzey sınırından çekileceğini duyurdu. Bu karar, ABD iç siyasetinde ve uluslararası kamuoyunda "Türkiye'ye yeşil ışık" olarak yorumlandı. Türkiye, 9 Ekim 2019'da Barış Pınarı Harekâtı'nı başlattı. Bu gelişme, Erdoğan-Trump arasındaki kişisel diyaloğun, ABD'nin yerleşik Suriye politikasını doğrudan değiştirebildiğini gösteren en somut ve en tartışmalı sonuç oldu.
KASIM 2019 S-400 GERGİNLİĞİ
13 Kasım 2019, Beyaz Saray, Washington D.C. Ziyaret, Barış Pınarı Harekâtı'nın hemen sonrasına ve Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemlerini teslim almasının yarattığı krizin ortasına denk geldi. Ana gündem S-400 ve Türkiye'nin F-35 programından çıkarılmasıydı. Erdoğan, S-400'ün bir egemenlik hakkı olduğunu vurgularken, Trump konuyu çözmek için kişisel çaba gösterse de Kongre ve Pentagon'un net tavrı aşılamadı. Zirveden somut bir çözüm çıkmadı ve bu görüşme, iki liderin kişisel ilişkisinin dahi bazı kurumsal kırmızı çizgileri aşamadığını gösteren en bariz örnek oldu. Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması kesinleşti ve ilerleyen süreçte CAATSA yaptırımları geldi.