EKONOMİDE ZOR DÖNEMEÇ
Ekonomi yönetimi, asgari ücret ile ilgili artış tartışmalarının ilgi odağında. Bir yandan ücretlere zam tartışmaları yaşanırken, bir yandan da halkın alım gücünü artırılması gerektiği belirtiyor. Yüksek enflasyonun düşürülmesi için ücretlere sıfır zam yapılması gerekiyor ancak bunun yanında elektrik, doğalgaz, su, toplu taşıma, ekmek gibi temel ürünlere de yıl sonuna kadar hiç zam yapılmaması gerekiyor
Asgari ücret tartışmaları devam ederken, ekonomi yönetimini zor bir karar bekliyor. Bir yandan yüzde 25’ten fazla zam olamayacağı yönündeki açıklamalar gündemi meşgul ederken, bir yandan da halkın iyice azalan alım gücü, işi iyice çıkmaza sokuyor. Ekonomistler, asgari ücretin gerçekleşen enflasyon oranında zam yapılmasını isterken, uluslararası çevreler ise fazla zam yapmayın önerisini ortaya atıyor. Ekonomi yönetimi halkın talepleri ile gerçekler arasında sıkışmış durumda.
Bir dönem Norveç’te uygulanan ekonomik politikanın da Türkiye’de hayata geçirilmesi gerekiyor. Norveç, enflasyonu düşürmek için maaşlara zam yapmama kararı almış, bunun karşılığında temel ürünlere de sıfır zam politikası uygulamıştı. Bunun sonucunda enflasyon düşmüş, sonrasında çalışanların maaşları zam yapılmış ancak enflasyon yükselmemişti. Elbette bu karar alınırken başta Norveç başbakanı olmak üzere tüm kesimler de tasarrufa gitmişti. Aynı uygulamanın Türkiye’ye uyarlanabilmesinin mümkün olup olmadığı da sorular arasında.
Gerçekleşen enflasyona göre zam
İktisatçılar ortak açıklamayla asgari ücret artışlarında gerçekleşen enflasyon oranının dikkate alınması gerektiğini söyledi.
Açıklamada, “2024 yılı Temmuz ayında asgari ücret artışından kaçınılması ve 2025 yılı Ocak ayı için öngörülen artışın gerçekleşen enflasyon yerine beklenen enflasyon oranı (%25) baz alınarak belirlenmesi planı, bilimsel ve sosyal açıdan kaygı vericidir” denildi.
126 iktisatçının ortak açıklaması şöyle:
Türkiye ekonomisinde uzun süredir devam eden yüksek enflasyon sorunu, dar gelirli vatandaşlarımızı ve asgari ücretle çalışanları ekonomik olarak daha kırılgan hale getirmiş ve yaşam standartlarını ciddi ölçüde düşürmüştür.
Son dönemde uygulanan para ve maliye politikaları, enflasyonla mücadele hedefi doğrultusunda şekillendirilmektedir. Ancak, 2024 yılı Temmuz ayında asgari ücret artışından kaçınılması ve 2025 yılı Ocak ayı için öngörülen artışın gerçekleşen enflasyon yerine beklenen enflasyon oranı (%25) baz alınarak belirlenmesi planı, bilimsel ve sosyal açıdan kaygı vericidir.
Biz, aşağıda imzası bulunan iktisatçılar olarak:
Enflasyonla mücadelenin toplumsal maliyetinin adil dağıtılması gerektiğini,
Asgari ücretlilerin alım gücünün korunmasının sosyal devletin bir gerekliliği olduğunu,
Gerçekleşen enflasyon oranının altında yapılacak ücret artışlarının gelir dağılımını daha da bozacağını,
Enflasyonla mücadelenin başarısının dar gelirlilerin yaşam standartlarının düşürülmesi pahasına sağlanamayacağını, vurgulama ihtiyacı duyuyoruz.
Bu bağlamda, ekonomi politikasını yönetenleri:
Asgari ücret artışlarında gerçekleşen enflasyon oranının dikkate alınması,
Gelir dağılımını da gözeten bütüncül bir ekonomi politikası izlenmesi, konularında acilen adım atmaya davet ediyoruz.
İflaslar artabilir uyarısı
Öte yandan 2024 yılında küresel iflaslarda beklenen yüzde 11’lik artışın, Türkiye’de özellikle ihracat yapan firmaları ciddi anlamda zora sokacağını söyleyen İstanbul Tüccarlar Kulübü Başkanı İlker Önel, “Bu durum firmaların borçluluk oranlarının artmasına, işletme maliyetlerinin yükselmesine ve istihdam kaybına sebep olabilir” dedi. İçinde bulunduğumuz dönemde firmaların maliyetlerini kontrol altına alıp risklerini düşürecek tedbirlerin alınmasının hayati önem taşıdığına dikkat çeken Önel, “Türkiye’deki iflasların önüne geçilmesi açısından alacak sigortası ve Eximbank kredileri ile reeskont kredilerinde maliyetlerinin düşürülmesi önemli rol oynayacaktır” diye konuştu.
Türkiye’deki iflas oranlarının yüzde 20 artacağının öngörüldüğüne dikkat çeken İlker Önel, tüm bu küresel etkilerin yanı sıra Mart 2021’de başlayan faiz indirim süreci ve heteredoks ekonomi politikası uygulanması ile artan enflasyon karşısında Türkiye’deki firmaların zorlanmaya başladığını belirtti. Artan maliyetler ve azalan özkaynaklar ile birlikte reel sektör üzerinde artan yükün, ödemelerde vadelerin uzamasına, nakit akısının bozulmasına ve satışlarda ciroların düşmesine neden olduğunu dile getiren Önel, şöyle devam etti:
“Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği verileri, uzun zamandır kurulan şirket sayılarında düşüş, kapanan şirket sayılarında ciddi artışlar gösteriyor. Konkordato rakamları yılın ilk 7-8 ayında geçen yılın rakamlarını geçtiğini, karşılıksız çeklerde ise yüzde 200 varan artışlar olduğunu gösteriyor. Diğer taraftan şu anki ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadele programı ve talebi düşürücü ekonomiyi soğutma çabası, reel sektörün hareket alanını iyice zayıflattı. Tüm bunlara ek olarak küresel iflaslardaki artışın Türkiye İhracatının büyük kısmını oluşturan Euro Bölgesi’nde yoğunlaşmasının özellikle o bölgeye ihracat yapan lokomotif sektörlerin zorlanmasına neden olacak. Bu durum firmaların borçluluk oranlarının artmasına, işletme maliyetlerinin yükselmesine ve istihdam kaybına sebep olabilir. İçinde bulunduğumuz dönemde firmaların maliyetlerini kontrol altına alıp risklerini düşürecek tedbirlerin alınmasının hayati önem taşıyor. Türkiye’deki iflasların önüne geçilmesi açısından alacak sigortası ve Eximbank kredileri ile reeskont kredilerinde maliyetlerinin düşürülmesi önemli rol oynayacaktır.”